1. İddialar doğru ise;
Birilerinin, aslında (sözde) aynı düşüncede, aynı safta göründükleri kişileri öldürebilmesi, kurumlara saldırabilmesi, bomba atabilmesi size neyi hatırlatır, ne düşündürtür?
Kendi öldür(t)düklerinin cenazesinde filan boy gösterebilmeleri mesela? Ha?
O saldırılarla kamuoyunda tepki, öfke, infial, korku, miting, başkalarına nefret, karşı şiddet yaratmaları?
Milliyetçi, ulusalcı, Atatürkçü, Kemalist, cumhuriyetçi, artık her neyse, kendilerini bu sıfatlarla beyan edebilenlerin, tam da o kimliklerle anılan kişileri (de), kurumları (da) hedef alması nedir? (Daha uzak geçmişin kimi olayına da böyle mi bakmalıyız?)
Yakın geçmişten:
Hablemitoğlu suikastı, Cumhuriyet Gazetesi'ne bombalar, Danıştay cinayeti, bomba yüklü araç, (ilaveten) YÖK'e saldırı...
Hepsi bir nevi, "Hitler'in Reichstag yangını" olmalı. Yani, şubat 1933'te, "karşı taraf" a suçu yıkarak, sindirmek, ezmek için, cepheleşmeyi keskinleştirmek için parlamentonun kundaklanması gibi. Belki bir nevi 6, 7 Eylül. Bir nevi Atatürk Kültür Merkezi yangını, Haliç tersanesi sabotajı!
Hedef, kafadan darbe değil, öncelikle bir tür "iç savaş" ortamı, haleti ruhiyesi ve keskinleşmesi olmalı.
2. Peki böyle bir "iç savaş" mümkün müydü?
Muhtemelen, bir yandan yürüdü ve sürüyor. Sokakta, seçimde, her şeye rağmen daha sivil haliyle; ama esas devlet içinde.
Özellikle Danıştay saldırısıyla başlayıp Cumhuriyet mitinglerine uzanan, muhtıradan da geçen süreç, iktidarı yalpalattı. Belki, iktidar olamadığını da hatırlattı.
Ama iktidardan da hep "karşı hamle" geldi.
Rastlantılara dikkat edebiliriz:
"Özkök'e göre daha radikal" denen Org. Büyükanıt gelmeden önce, aslında suçüstü sayesinde ayağa gelen top: "Şemdinli hamlesi". Tamamına erdirmeden!
Sauna ve Atabeyler operasyonları. Gittiği yere kadar gitmeden!
Öteki tarafın hamlesi: Danıştay saldırısı. Karşı hamle: Failin ilişkide olduğu isimlerin ortaya dökülmesi.
Cumhurbaşkanlığı sürecine giderken "muhtıra hamlesi"; karşı hamle: Vatansever Kuvvetler operasyonu!
"Türban gerilimi arifesi": Dendiğine göre, "uzun süredir izlenen" isimlerin toplanması ve iddialara göre, vahim olaylarla bağlantıların kurulması. Daha ilerisi? Meçhul!
3. Buna "örtülü iç savaş" denebilir mi?
Siz bilirsiniz!
Ama şöyle bir manzara görmek mümkün: Asker; hükümet ve devlet üstünde vesayetini beyan, tescil ve tahkime yöneldikçe, 'gittiği yere kadar gitmese" de, karşı operasyonlarla "çevre yolu" ndan bir cevap gelmesi. Denge durumu!
Trabzon'da olan bitenden, "Dink suikastı" na uzanan süreçten sorumlu yetkili olduğu halde, Trabzon Emniyet Müdürü Ramazan Akyürek' in, Şemdinli ve asker tepkisi gerekçesiyle görevden alınan Emniyet İstihbarat Daire Başkanı Sabri Uzun' un yerine getirilmesi ve eleştirilere rağmen orada kalması. Benzer ihmal eleştirilerine rağmen, İstanbul Emniyet Müdürü'nün (muhtemelen son operasyonun öncesini de yürüttüğü için) görevde kalması.
4. "Derin devlet kayması".
Şöyle bir şey: Derin devlet mantığının, yapısının filan değil; yeni bir derin devlet oluşturmak, onu güçlendirmek adına da, köhnemiş yapı artıklarının da temizlenmesi. Diğer cephenin geriletilmesi. Derin devletin yok olması değil; başka hale gelmesi, hatta şu dönem için birden fazla olması. En fazla; "Sıcak iç savaş" çıkartmak isteyenlerin, "soğuk iç savaş dengesi" adına kazınması.
5. Tezin ertesi: Örtülü iç savaş sürüyorsa, derin devlet bitmemiş de sadece kaymakta ise yahut birden fazla beden kazanmışsa; akıl ve vicdanın "demokrasi" adına aşırı heyecanlara kapılmadan, hem nala hem mıha, her tür derin numaraya ve her hamlenin manasına dair; bir de esas gittiği yerlere neden gidilmediğine dair, ister üstten ister dıştan, ama kimseye rehin düşmemiş bir bakış açısı ve ifade tarzı geliştirmesi.
Sabah, 27.1.2008
|