Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı'nın geçen hafta yayımladığı 'Basın Bildirisi' malum. Hukuk ve demokrasi bakış açısından bolca yanlışlar içeren bu Bildiride şöyle ilginç bir cümle var: 'Bağımsız ve egemen olan her devletin, partiler üstü olan bir devlet politikası vardır.'
'Partiler üstü devlet politikası'na ilişkin bu tuhaf anlayışa elbette ilk defa bu metinde rastlamıyoruz. 'Establishment'ın biz yurttaşlara ve demokratik temsilcilerimize sık sık hatırlatma ihtiyacı duydukları bu olgu, ne yazık ki, Türkiye'nin alışıldık bir gerçeğidir. Ne var ki, daha önce de bir çok kere yazdığım gibi, bu, demokratik bir toplum için övünülecek ve ikide bir hatırlatılacak bir gerçek değil, tam tersine ayıplanası bir durumdur.
Öyledir, çünkü demokratik bir rejimde politik meseleler tabiatıyla partiler üstü değil, tabir caizse 'partiler arası'dır. Bir demokraside, siyasî partilerin sorgulayamayacakları ve -usulünce iktidara gelmeleri halinde- değiştiremeyecekleri hiç bir politik tercih (policy) olamaz. Nasıl olabilir ki, bugün demokrasi zaten esas olarak 'partiler demokrasisi'dir. Onun için, bazı politika meselelerinin partilere yasak olduğu yerde demokrasi yoktur.
Evet, kimi politikaların belirlenmesi mümkün olduğunca geniş bir konsensusa dayanılmasını gerektirebilir. Bu gibi durumlarda hükümetler ve/veya parlamenter çoğunluklar gerek parlamento içinde gerekse sivil toplumda daha geniş bir konsensüsün oluşmasını sağlamaya çalışmalıdırlar. Ne var ki, bu durumda da söz konusu olan 'partiler üstü'değil, her şeyden önce 'partiler arası' bir konsensustur.
Yani, bir demokraside politikaların belirlenmesi, hiç bir şekilde, 'devlet' olduklarını düşünen üniformalı ve üniformasız memurların onay veya icazetine bağlı değildir. Öyleyse, Başsavcı'nın sözünü ettiği 'partiler üstü devlet politikası', kendi ifadesiyle, bağımsız ve egemen olan 'her devletin' değil, fakat sadece otokratik devletlerin alámet-i farikasıdır. Ayrıca, 'bağımsız ve egemen' olmakla da bu konunun hiç bir ilişkisi yoktur.
Dahası, Başsavcı'nın Bildiri'sinde söz konusu cümleyi içeren paragrafın tümü okunduğunda daha da ilginç bir durumla karşılaşıyoruz. Oradan anlıyoruz ki, değişmez 'devlet politikası' konusunda Başsavcı'nın kafası karışıktır. Çünkü, bu kavramla anlatmak istedikleri arasında 'değişmezlik'le taçlandırılmış olan temel anayasal tercihler de vardır. O zaman da Başsavcı'nın iki konuyu birbirine karıştırdığı sonucu çıkıyor.
Ama her halükárda açık olan bir şey var: Bizim Anayasamızın değişmez temel hükümler listesi zaten gereğinden fazla kabarıkken, Başsavcı bununla da yetinmiyor, değişmezliğin kapsamını demokratik çoğunluklara neredeyse hiç hareket alanı bırakmayacak şekilde genişletiyor.
İşte, Türkiye'nin özgürlük ve demokrasi davasının önündeki en büyük engellerden biri bu anlayıştır. Çünkü, bu üç-beş 'yüksek' memurun ve kimi memur zihniyetli okumuşların zihin dünyasıyla sınırlı bir olgu olmayıp, Türkiye'nin carî 'rejim'inin tanımlayıcı özelliklerinde biridir. Bu temel gerçek değişmediği sürece, (temsilcilerimizle birlikte) daha çok hayal kırıklıkları yaşarız.
Star, 24.1.2008
|