Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Amerika dönüşünde beraberindeki gazetecilerle konuşurken, bir soru üzerine konumunu ve duruşunu açıklayan son derece önemli sözler etmiş. " Ben bu pozisyonumla, popülist olamam. Benim tek sorumluluğum, gerçekten birileri doğruyu söyleyemiyorsa, benim pozisyonumdaki insanın bunları söylemesidir." demiş.
Bu durumda, bizlerin sayın Cumhurbaşkanına bir çağırıda bulunmamız gerekiyor :
"Evet bazıları gerçekleri söyleyemiyor veya söylemek istemiyor. Lütfen sorumluluğunuzu yerine getirin ve doğruları söyleyin..."
Avrupa Birliği ile ilişkilerden söz ediyorum.
Hani, Dışişleri Bakanı Abdullah Gül'ün miras bıraktığı ve Türkiye'nin geleceği açısından altın değerindeki AB üyeliği süreci var ya... Hani yavaş yavaş tümüyle unutmaya başladığımız, AB projesi var ya...İşte ondan söz ediyorum.
İşin kötü yanı, kimseler de gerçekleri gösteremiyor.
Hükümet, 2005 yılından bu yana projeye tek bir çivi dahi çakmadı.
Bu durum öylesine dikkat çekiyor ki, özellikle Paris ve Berlin gibi başkentlerde, AK parti iktidarının bu tutumuyla "Tam üyelik yerine, Özel statüyü kabul etme eğilimine girdiği" izlenimi giderek yayılıyor.
Eğer sayın Gül, kendisini doğruları söyleme konusunda gerçekten sorumlu görüyorsa, harekete geçer. Topluma doğruları, gerçekleri söyler. Başbakanın açıklamalarının tam aksinin geçerli olduğunu gösterir. "Bu hükümet, AB projesinde gereken adımları atmıyor. Rehavete düştü." der.
Sonra, Başbakanı Çankaya'ya davet eder ve "Tam üyelikten vaz mı geçiyorsunuz? Neden hareketlenmiyorsunuz? Yoksa fikriniz mi değişti? "diye sorar. Eğer Başbakan, gerekçe olarak "Ama baksanıza, Sarkozy ile Merkel insanda heves bırakmıyor. Bu ortamda ben nasıl hareket ederim?" derse. Kendinin sık sık tekrarladığı ve çok doğru olan bir yaklaşımın sürdürülmesini tavsiye eder: "Siz onları bırakın. Kendi işinize bakın. Adımlarınızı atın. Yolun sonuna gelindiğinde, bırakın onlar HAYIR desinler. Zira göreceksiniz, diyemeyecekler. Avrupa'da Türkiye'ye 5 ülke zorluk çıkarıyor, 22'si ise destek veriyor."
Ardından da Ali Babacan'ı çağırmalı ve "Ali ne oluyor? Neden kabineyi sıkıştırmıyorsun? Neden Başbakanı reformlar konusunda baskı altında tutmuyorsun? Ne biçim Başmüzakereciliktir bu ?" diye sitem etmeli.
Abdullah Gül, sadece doğruları söylemekle kalmamalı, bıraktığı en değerli mirasına sahip çıkmalıdır. Kendisi de gayet iyi bilmektedir ki, tarih kitaplarında ondan sadece, 11 inci Cumhurbaşkanı olarak söz edilecek, türbanlı eşi olan ilk Cumhurbaşkanı diye, resim altlarına yazılacak. Ancak tarih ona -eğer başarabilirse- Türkiye'yi Avrupa'ya sokan kişi sıfatını verecek ve unutulmayacak bir yere yerleştirecektir. (...)
Cumhurbaşkanı Gül, eğer doğruları söyleme sözü veriyorsa, öncelikle AB'den, kendi evladından başlamalıdır.
Posta, 15.1.2008
|