İsterdim ki, dindarlığı ağır basan eski muhafazakâr kesim ve şimdi de İslami kesimin para pulla ilişkisini başkaları parmağına dolamak yerine, bu kesime mensup hiç olmazsa birkaç kişi mesele yapsın. Değil mesele yapmak, ilk fırsat çıktığında çoğu borsacı, yani faizci oldu.
(...)
En ufak bir şey söyleseniz, cevabı hazır, ‘Ne yani Müslümanlar hep fakir mi kalsın istiyorsunuz?’ Böyle bir çağda, ilkeler, inandığınız değerler adına fukaralığa razı olmak başka, gözü karartıp vahşi kapitalizme sonuna kadar sahip çıkmak başka. Hadi, keskin bir idealizmle davranmak mümkün değil, vicdan muhasebesi, içinizi kemiren bir ikilemle yaşamak, bunu dillendirmek diye bir şey de yok mu?
Geçenlerde İlhan Selçuk, bu minvalde bir şeyler söyledi diye kıyamet koptu. Bırakın, söyleyenin kimliğini, kendi tutarsızlıklarını, şunu bunu, söylenenin hiç mi karşılığı yok? Bu sorudan nereye kadar kaçabilirsiniz? Konu başörtüsü olunca, dini emirlere bu kadar titizlenen bir kesimin, iş faiz olunca gıkını çıkarmaması, samimiyeti sorgulatan bir şey olarak hiç mi karşınıza çıkmayacak diye düşünüyorsunuz? Faizin haram olduğu açık ve net emir, zekât da öyle. Bir cipin zekâtı hakkıyla ne kadar diye düşünen kaldı mı?
Dindar, muhafazakâr kesimin, bırakın sorgulamayı, teslim olmanın ötesinde kapitalizmin güzellemesini yapması beni her zaman çileden çıkarmıştır.
(...)
Ayıplanacak olanlar, ‘Bu ne ikiyüzlülük’ diyenler değil, bunu dedirtenler olmalıdır. Bırakın savunmayı, böyle bir çağda bir Müslüman’ın gönül rahatlığı ile yaşayabilmesi, uykusunun kaçmaması mümkün değil. O nedenle laf çevirmenin, bin bir dereden su getirmenin âlemi yok. Müslümanların fazileti üretimde, daha fazla üretmede aradığı bir zamanda ne diyelim? ‘Allah kocakarı imanı nasip etsin’. Unutmayın kurtuluş ondadır.
Radikal, 27.11.2007
|