Sizden ricam bu yazıyı yazdım diye önyargılarınızla beni asmamanız. Ben ne Saidi Nursi düşmanıyım ne de din düşmanı.. Hayatımın hiçbir yerinde böyle bir şey olmadım... Bundan sonra da olmayacağım...
(Ancak itiraf edeyim dinci-dindar kavramlarını geçmişte yersiz kullandığım zamanlar oldu. Şimdi bu kavramları kullanırken daha dikkatli ve özenli davranıyorum. Yaşadığım zihniyet devrimini başka bir yazıda ele alacağım).
Said-i Nursi’nin eserleri üzerinde durulması gereken, araştırılması gereken önemli bir İslam bilgini olduğunu kabul etmemek imkansız. Şerif Mardin’in Said-i Nursi araştırmasını “merakla” okuduğumda da daha asistandım. Bugün ise Said-i Nursi’nin düşüncelerinin birçok çok sayıda dile çevrildiğini, bilimsel platformlara tartışılmak ve incelenmek üzere taşındığını biliyorum.
Nitekim THY’nin sponsor olduğu sempozyum da yine Said-i Nursi’nin düşüncesini bilimsel platformlara taşıma çabasının bir ürünü... Onu da biliyorum. Burada sorun yok...
Ancak tüm bunlara rağmen İstanbul İlim ve Kültür Vakfı’nın düzenlediği ‘Said-i Nursi’ sempozyumuna katılan yabancı konukların uçak biletlerine THY’nin sponsor oluşunu tartışmamız zorunlu... Çünkü benim bakışım tamamen teknik... Markaların verdiği kararlarda çok yönlü davranmaları ile ilgili.
(...)
THY’nin Said-i Nursi sempozyumunun arkasında durabilmesi, teknik olarak sponsorluğun içinde kalabilmesi için “Nurcuların” Türkiye’ye kendilerini daha iyi anlatmaları, direnç noktalarını daha fazla aşmaları şart.
Bugün, 22.11.2007
|