Herhangi bir kişi değil şunları söyleyen: “Kürtler dilini konuşmak, şarkısını söylemek istiyordu ama biz ‘Kürt yoktur’ diye eğitilmişiz. Sosyal taleplerini bile yıkıcı faaliyet saydık. Hem sosyal sorunu, hem de terörün başlayacağını fark edemedik!”
Bunları Fikret Bila’ya söyleyen kişi, eski Kara Kuvvetleri ve Jandarma Komutanı olan emekli Orgeneral Aytaç Yalman! Orgeneral Yalman, askeri yönetimin PKK’nın hazırlık dönemini iyi izleyemediğini belirtiyor.
Bunları dinlemek hem ibret verici hem de çok acıdır.
Evet, öyle şizofrenik bir dönem yaşadık. ‘Kürt yoktur!’ dendi, Kürtçe konuşmayı yasaklamaya kalktık. Gazetelerde bile ‘Kürt’ sözcüğü kullanılmaz oldu. Diyarbakır Cezaevi’nde acı olaylar yaşandı.
Bütün bunları yapanlar, ‘iyi niyetle’, ‘vatan bölünmesin’ diye yapıyordu.
Ama cehenneme giden yol, iyi niyet taşlarıyla döşenmiştir. ‘Vatan bölünmesin’ diye kurulan baskı rejimi, tam tersine, vatanın bölünmesine neden olabilecek bir ortamın doğmasına yol açtı.
‘Kürtler vardır, bu ülkenin bir parçasıdır, sosyal ve kültürel talepleri karşılanmalıdır’ diyenler (ki birlik ve bütünlüğü sağlamanın etkili ve gerçekçi yolu buydu) vatan haini sayıldı, işinden atıldı, hapsedildi.
Şimdi eski Jandarma ve Kara Kuvvetleri Komutanı’nın, binlerce ölüden ve bitmeyen bir PKK belasından sonra bunları söylemesi en hafif deyimiyle hüzün vericidir.
Neyse bereket ki nispeten iyi bir dönemde söylüyor. 25 yıl önce söylese, soluğu mahkemede alırdı. Önce güzel bir işkenceden geçer, vatan haini olduğunu itiraf etmeye zorlanır, mahkemeye çıkarılır, yargıçtan iyi bir azar işittikten sonra hatırı saylır bir mahpusluk cezasıyla demir parmaklıkların arkasını boylardı!
Sırf doğruyu söylediği için!
12 Eylül’ün temel bir görüşü vardı: Terörün, fazla özgürlüklerden, demokrasiden kaynaklandığına inanmışlardı. Bunun sorumlusu olarak 27 Mayıs Anayasası’nı görüyorlardı. Hatta General Evren bunu açıkça söylemiş, “Bu Anayasa bize bol geliyor!” demişti.
Sonra 12 Eylül Anayasası’nı yaptılar, o da dar geldi, sağından solundan patlayıverdi.
Tarih bize gösterdi ki, 12 Eylül diktatörlüğü bir taraftan sağ-sol çatışmasından kaynaklanan şiddet olaylarına son verirken, bir taraftan da yeni bir şiddet hareketinin temellerini attı.
Sağ-sol çatışmasından kaynaklanan şiddet, demokrasi içinde kalarak çözülebilseydi, özgür tartışma ortamı sağlanabilseydi, belki Kürt kökenli vatandaşlarımız arasında PKK türü ayrılıkçı hareketlerin taraftar kazanması daha zor olurdu. Daha gerçekçi değerlendirmeler yapılabilir, daha geçerli politikalar izlenebilirdi.
Ünlü bir söz vardır: “Elinizdeki tek alet çekiçse, her şeyi çivi olarak görürsün” derler. Askeriye, savaşmak için eğitilmiştir. Sorunları çözümlerken, planlarını yaparken ve uygularken düşmana karşı güç kullanma anlayışının etkisi altında kalması normaldir.
Zamanı geri çeviremeyiz. Kimin yanlışının sonucu olursa olsun, önümüzde PKK adında bir terör örgütü var. Bu örgütle mücadele elbette askeri yöntemlerle yapılacaktır. Fakat, PKK ile karıştırılmaması gereken bir Kürt sorunu da var. Ekonomiyle, eğitimle, etkin yönetimle, iletişimle çözülmesi gereken bir sorun bu. Şimdiye değin görmezden geldiğimiz.
Bir hayli geç kaldığımız!
Fakat, emekli Orgeneral Aytaç Yalman’ın sözleri umutlandırdı beni: Bazı şeyleri görmeye başlamamız olumlu bir işaret. Hâlâ vaktimiz olmalı!
Radikal, 4.11.2007
|