Kesinlikle ilerledik. Toplum olarak geliştik. Baksanıza açıktan açığa darbeyi, darbecileri ve darbe şakşakçılarını tartışabiliyoruz. Gerçi darbeden söz etmek onur kırıcı ama özgürce fikir beyan edebilmek güzel.
Dünkü Vatan Gazetesi’nde bir başlık ilgimi çekti. “Ya katliam, ya demokrasi.” Korkmayın henüz bizimle bu başlığın bir ilişkisi yok. Hadise Asya’da bulunan Myanmar adındaki ülkeyle alakalı. Ne yalan söyleyeyim, gazetede okuyuncaya kadar böyle bir ülkenin varlığından bi haberdim. Dünyanın 10. büyük petrol rezervine sahip olması, 50 milyonluk nüfusu bile dikkatimi çekmemiş. Cehalet böyle bir şey! Meğer askeri yönetim 1989’da isim değiştirmiş. Ülkenin eski adı Burma.
Neyse, Myanmar 45 yıldır “cunta yönetimi” tarafından idare ediliyor. Cuntanın 15 yıldır başı General Than Shwe. Ülkenin ahı gitmiş, vahı kalmış. Kişi başına düşen milli gelir 230 dolar. Yaklaşık Türkiye’nin 20’de biri. Halk fakir, halk sıkıntı çekiyor, halk aç, halk yönetimin değişmesini istiyor. Peki, bunlar General Than Shwe’yi etkiliyor mu? Tabii ki hayır!
Bugün halk sokaklara taşmış. Generaller panik olmuş. Milletin ordusu, milletin kendisi ile karşı karşıya geliyor. Demokrasi yürüyüşünün önüne geçmeye çalışıyor. 1988’de buna benzer protestolarda 3 bin kişi öldürülmüş. Milletin ordusu, özgürlük arayan, demokrasi özlemi duyan yüz binlere silah çekmiş, kurşun atmış ve 3 bin kişiyi öldürmüş. On binlercesini de yaralamış. Myanmar’ın diktatörünün yaptıkları bununla da sınırlı değil. 1990 yılında seçim yapılmış. Suu Kyi ülkenin demokrasi sembolü. %60 oyla Meclis’teki sandalyelerin %80’ini kazanmış. Darbecilerin desteklediği parti ise sadece %2 oy alabilmiş. Ancak darbeciler koltuğu bırakmamış. Suu Kyi, son 12 senedir ev hapsinde.
Darbeciler, köle işçi çalıştırıyor, kadınlara tecavüz ediyor ve cinayet işliyor. İşte dostlar adını, sanını bilmediğimiz Myanmar’ın hazin öyküsü böyle. Yöneticiler güçlerini tanktan, tüfekten alınca işin sonu hüsran oluyor.
Yaptıkları hareketleri, attıkları adımları kendi zihinlerinde, dost çevrelerinde haklı gösterebiliyorlar. Tıpkı Hitler’in, Pinochet’nin, Stalin’in geçmişte yapmış oldukları gibi. Tarih onları yargılıyor. İnsanlar onlardan nefret ile bahsediyor. Ama ne çare, kaybolan yıllar geri gelmiyor. O zalim diktatörlerin tek amaçları, kafalarında kurdukları “hayali” yakalamaktı. Bu uğurda milyonlarca masum insanı gözlerini kırpmadan katlettiler. Şimdi biz de mi bu sonu olmayan yola çıkalım, sele kapılalım.
Suni korkular yüzünden anti-demokratik yollara yönelirsek, sonumuzu hiç düşündük mü? Ya Malezya’ya değil de, Myanmar’a benzersek ne olacak? Mahalle baskısından korkarken, ya büsbütün her şeyimizi kaybedersek ne olacak? İşte Myanmar gerçeği. Cunta 45 yıldır yönetimde, gitmiyor. Ne sokaklara dökülen milyonlar, ne seçimler, ne de batı ülkelerinin baskısı bir işe yarıyor. Türkiye de hiç olmazsa demokrasi var. Halkın çoğunluğunun benimsediği iktidar olur, benimsemediği muhalefet.
Demokratik Cumhuriyetimizin değerini bilelim. Sonumuz bir gün kimsenin adını, sanını bilmediği Myanmar’a benzemesin.
Bugün, 27.9.2007
|