Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 10 Eylül 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Kültür-Sanat

Müzelerin "Koç"u

Türkiye’nin ilk endüstri müzesi olan Rahmi Koç Müzesi’nde, aralarında 1383 yılından kalma yön gösteren küre, Sultan Abdülaziz’e ait ‘’Saltanat Vagonu’’ ile 1944 yapımı denizaltının da bulunduğu 10 bin parça eser sergileniyor.

Rahmi Koç Müzesi Genel Müdürü Tony Phillipson, dünya üzerinde müzecilik anlayışında statik sergilerden temalı ve daha interaktif sergilere doğru bir gidiş olduğuna ve objelerin gerçek kullanımlarını yansıtacak şekilde düzenlendiklerine dikkati çekerek, Türkiye’de de bu anlayışın başladığını, Rahmi Koç Müzesi’nin de bu anlamda bir öncü olduğunu söyledi.

Phillipson, yaşayan müze kavramını oturtmak istediklerine işaret ederek, “Bu hem koleksiyonları ve sergileri değiştirerek, hem de geldikleri zaman ziyaretçilerin farklı şeyler görerek ve statik bir geziden ziyade objelere dokunarak, onların çalışmalarını görerek, yaşamaları ve bu tecrübeyi kazanmalarıydı’’ dedi.

Dünya üzerindeki bir başka trendin de müzelerin bir kültür merkezi şeklinde çalışması yönünde olduğuna dikkati çeken Phillipson, “Biz de bu yönde esas amacımızın biraz dışına çıkarak, konserlere, etkinliklere ev sahipliği yaparak kültür merkezi konumunu sürdürmeye çalışıyoruz. Türkiye’de de artık gündemde olan bir konu. Burada da gerçekleşmiş pek çok konser ve faaliyetler olmuştur’’ diye konuştu.

Phillipson, müzeye gelen ziyaretçi sayısının yıllık 17 binden 250 bine çıktığını, bunun hem halkın, hem de basının kendilerine gösterdiği ilginin bir yansıması olduğunu ifade ederek, ‘’Bu yıl müzeyi ziyaret eden kişi sayısı 102 bine ulaşmış durumda. Bu yüksek artış sebebiyle çok memnunuz. Bu bizi tatmin ediyor ama tabiî ki her zaman yapılacak daha çok şey vardır ve her zaman daha çok ziyaretçi gelmesi ve daha çok tanınması hedefimizdir’’ dedi.

MÜZENİN KURULUŞU

Müzenin kurulma fikrinin Rahmi Koç’a ait olduğunu belirten Tony Phillipson, Koç’un, müze fikrini çalışma arkadaşlarından ve aynı zamanda Koç Holding’in CEO’su Dr. Bülent Bulgurlu’ya açtığını, kendisinden bir yer bulmasını ve dizaynını yapmasını istediğinde Haliç’teki Lengerhane binasını bulduğunu anlattı.

Phillipson, ‘’Lengerhane böyle bir müze için eski bir yapı olması nedeniyle oldukça uygun bir binaymış. Ayrıca tersane kısmına yakın olması da önemli. Bu sayede müzenin alan olarak genişleyebilmesine de fırsat sağlamış olacaktı’’ diye konuştu.

Phillipson, binanın 1991 yılında satın alındığını, 3 yıl sonra da açıldığını belirterek, zamanla koleksiyonun büyüdüğünü ve büyük objelerin de koleksiyona katılmasıyla 2001 yılında tersane bölümüne geçildiğini bildirdi.

Tony Phillipson, son olarak da halen açık alanda sergileme yapmak için çalışmaların devam ettiği otoparkın, müzenin yeni aşamasını oluşturacağını dile getirerek, müzenin kurulması aşamasında Münih’teki Deutsches Museum, Detroit’teki Henry Ford Museum ve Londra’daki Science Museum’un örnek alındığını söyledi.

Binanın 12. yüzyıla ait bir temelin üzerinde bulunduğunu, ancak kademeli olarak 18-19 ve 20. yüzyılda tamamlandığını ifade eden Phillipson, koleksiyonun genişliğinin, kendilerini dünyadaki diğer örneklerinden farklı kıldığını anlattı.

MÜZEDEKİ EN ETKİLEYİCİ OBJE...

Tony Phillipson, Türkiye’deki koleksiyonların ve bütün objelerin hem çeşitlilik, hem eskilik açısından çok zengin bir mirası olduğunu belirterek, müzelerde sergilenen her objenin de bu mirası yansıttığını söyledi.

Phillipson, müzede 9-10 bin arasında eserin kayıtlı olduğunu ifade ederek, aslında tam eser sayısını söylemenin zor olduğunu, müzedeki parçanın envanterde bir numaraya kayıtlı olduğunu, ancak bu kaydın alt biriminde yüze yakın parça bulunduğunu aktardı.

Sayının bağış ve satın almalarla her yıl yaklaşık 500 eserle arttığına dikkat çeken Phillipson, bir eserin müzede sergilenebilmesi için yasal yollarla elde edilmesi, restore edilebilecek nitelikte olması, aldıktan sonra bakımın müze içinde yapılmaya müsait olması, müze içinde bir benzerinin bulunmaması ve koleksiyona uygun ya da tamamlayıcı bir parça olması gibi bir takım kriterleri olduğunu bildirdi.

Phillipson, müzedeki en etkileyici objenin 1944 yapımı denizaltı olduğunu vurgulayarak, ‘’Her görenin çok etkilendiği, şaşırdığı bir obje. Zamanının en ileri teknolojisi kullanılarak yapılmış. Ve çok iyi bir teknolojik donanıma sahip. Gelen herkes onu görmek, içine girmek istiyor’’ dedi.

MÜZEDEKİ EN ESKİ OBJE

Müzedeki en eski objenin 1383 yılından kalma yön gösteren bir küre olduğunu dile getiren Phillipson, müzede bulunan objelerin bir kısmının 1500-1600’lerden kalma olduğunu, ancak ağırlıklı olarak da 19. yüzyıldan kalma eserlerin sergilendiğini söyledi.

Sergilenen objelerin müzeye getirilmesi sırasında ilginç olaylar yaşandığını da anlatan Phillipson, şunları kaydetti:

‘’2 bin 400 ton ağırlığındaki denizaltının getirilmesi sırasında ilginç olaylar yaşandı. Tuzla’da bulunuyordu. Köprülerin açılmadığı bir döneme denk gelmişti. 2001 yılında teknik bir takım sebeplerden dolayı 2 aya yakın bir süre onu buraya getirebilmek için bekledik. Daha sonra bir gün telefon geldi ve köprü yarın açılacak, bunu alıp götürebilirsiniz dediler. Denizaltını Tuzla’dan Haliç’e getirebilmek için yalnızca 12 saat süre vardı. Oldukça heyecan verici bir süreçti.’’

MÜZEDEKİ YENİ ÇALIŞMALAR...

Müzenin yeni çalışmalarına ilişkin bilgi veren Phillipson, ‘’Müze alanı içerisinde genişlediğimiz bu açık sergileme alanımız, uçaklara ait alan ve ayrıca dar hat demir yolumuz tamamlanmak üzere. Planlarımız arasında da tarıma ait yeni bir bölüm kurmak da var. Bütün bu anlattıklarım bu sene sonuna kadar tamamlanmış olacak’’ dedi.

Phillipson, müzedeki eğitim anlayışını Rahmi Koç Müzesinin Türkiye’ye kazandırdığı bir yenilik olduğunu belirterek, şu an diğer özel müzelerde hatta bazı devlet müzelerinde de bunun takip edilen bir yöntem olduğunu ve eğitime yönelik özel çalışmalar yapıldığını bildirdi.

MAHMUT ZEYTİNOĞLU

Müzenin Genel Müdür Yardımcısı Mahmut Zeytinoğlu da, müzenin küçükken Rahmi Koç’a hediye edilen bir elektrikli trenle başladığını, koleksiyonun zamanla model, maket olarak genişlediğini hatırlatarak, Türkiye’nin endüstrileşme çabaları içinde de yurt dışına sık sık ziyaretlerde bulunan Koç’un köklü firmaların hepsinin kendine özgü bir müzesi olmasının dikkatini çektiğini anlattı.

Zeytinoğlu, bu müzelerin o işletmenin kendi ülkesiyle bütünleşmesinin, onun geçmişini yaşatması açısından çok büyük önem arz ettiğini dile getirerek, Rahmi Koç’un en son Amerika’da Henry Ford Müzesini gördükten sonra koleksiyonun Türkiye’de ziyaretçilerle paylaşılması gerektiği konusunda kesin karar verdiğini bildirdi.

10.09.2007

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 

Bütün haberler

Başlıklar

  Müzelerin "Koç"u

  Sapanca Şiir Akşamları sona erdi


 Son Dakika Haberleri