Kâinat mescidinde, Kur’ân, kâinatı okuyor
Bil ki, Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyânın ifadesinde çok şefkat ve merhamet var. Çünkü, muhatapların ekserîsi, cumhur-u avamdır. Onların zihinleri basittir. Nazarları dahi dakik şeyleri görmediğinden, onların besâtet-i efkârını okşamak için, tekrarla, semâvat ve arzın yüzlerine yazılan âyetleri tekrar ediyor, o büyük harfleri kolaylıkla okutturuyor. Meselâ, semâvat ve arzın hilkati ve semâdan yağmurun yağdırılması ve arzın dirilmesi gibi bilbedâhe okunan ve görünen âyetleri ders veriyor. O huruf-u kebîre içinde küçük harflerle yazılan ince âyâta nazarı nadiren çevirir, tâ zahmet çekmesinler.
Hem üslûb-u Kur’ânîde öyle bir cezâlet ve selâset ve fıtrîlik var ki, güya Kur’ân bir hafızdır, kudret kalemiyle kâinat sayfalarında yazılan âyâtı okuyor. Güya Kur’ân, kâinat kitabının kıraatidir ve nizâmâtının tilâvetidir ve Nakkaş-ı Ezelîsinin şuûnâtını okuyor ve fiillerini yazıyor. Bu cezâlet-i beyaniyeyi görmek istersen, hüşyar ve müdakkik bir kalble, Sûre-i Amme ve “De ki: Ey mülkün hakiki sahibi olan Allahım...” (Âl-i İmrân Sûresi, 3:26.) âyetleri gibi fermanları dinle.
Mesnevî-i Nuriye, Zühre,
11. Nota, s. 142
***
Eğer ölümü öldürüp, zevâli dünyadan izâle etmek ve aczi ve fakrı beşerden kaldırıp kabir kapısını kapamak çaresi varsa, söyle; dinleyelim. Yoksa sus! Kâinat mescid-i kebîrinde, Kur’ân, kâinatı okuyor. Onu dinleyelim. O nur ile nurlanalım. Hidâyetiyle amel edelim. Ve onu vird-i zebân edelim. Evet, söz odur ve ona derler. Hak olup, Haktan gelip, Hak diyen ve hakikati gösteren ve nurânî hikmeti neşreden odur.
Sözler, 7. Söz, s. 36
Lügatçe:
cumhur-u avam: Halkın çoğunluğu.
dakik: İnce ve derin.
besâtet-i efkâr: Fikirlerin basitliği, sadeliği.
hilkat: Yaratılış.
bilbedâhe: Ap açık bir şekilde.
huruf-u kebîre: Büyük harfler.
cezâlet: Tutuk olmayan, âhenkli, akıcı ve güzel ifade.
selâset: İfadedeki akıcılık, açıklık, kolaylık.
nizâmât: Nizamlar, düzenler.
Nakkaş-ı Ezelî: Zaman ve mekânla kayıtlı olmayan ve her şeyi nakış nakış işleyen Cenâb-ı Hak.
şuûnât: Şuunlar, keyfiyetler, haller.
cezâlet-i beyaniye: Kelimelerin ve cümlelerin ahenk içerisinde ve akıcı olması.
hüşyar: Uyanık, akıllı, zekî.
müdakkik: Dikkatle araştıran.
zevâl: Son bulma.
mescid-i kebîr: Büyük mescid.
vird-i zebân: Devamlı okunan zikir.
|