Çocukluğumda “Filler Benim Arkadaşım” isimli bir film izlemiştim. Fillerin ne kadar vefalı yaratıklar olduğunu o film çok güzel işlemişti. Gerçekten fillere çok iyi muamele yaptığınızda ve evcilleştirildiğinde hem çok vefalı, hem de oldukça fazla işe yarar hale gelebilmektedirler. Ancak bir o kadar da “kindar” ve “intikamcı” hayvanlar olduğu da bilinmektedir. Yakın geçmişte bir filin iki bakıcısını öldürmesi ve yine bir erkek filin başka bir dişi fili öldürmesi onların kafaları kızdığında ne kadar çok agresif olduğunu göstermektedir.
Yine filler ile ilgili ilginç bir anekdot okumuştum. Bir geminin kazazedeleri, yüzerek ıssız bir adaya ulaşırlar. Yiyecek ararlarken bir yavru file rastlarlar. Yavru fili derhal yakalayarak keserler ve pişirip yerler. İçlerinden sadece bir kazazede, fillerin ne kadar kindar olduğunu bildiği için, filin etinden bir lokma bile yemez. Yavrusunu kaybeden ana fil, bu gemi kazazedeleriyle karşılaşır. Koku alma duyuları oldukça iyi gelişmiş ana fil, yavrusunun kokusunu aldığı bütün kazazedeleri paramparça eder. Bunların içinden sadece birine dokunmaz zira o fil eti yememişti.
Benim asıl konum bunlar değil, zira fillerin bu ilginç halleri bilinen şeylerdir. Ancak asıl ilginç olan, fillerin o dev cüsseleriyle yüzebilme özelliklerinin de olmasıdır. Kulaktan duyma bilgi olsaydı, inanmakta oldukça fazla güçlük çekerdim. Fakat fillerin yüzdüklerini gözlerimle görünce doğrusu oldukça şaşırdım. Onların en kıvrak yüzme şampiyonları gibi rahat bir şekilde yüzmeleri, aklıma en zor işlerin bile uygun zemin ve şartlarda başarılabileceğini getirdi. İlk bakışta, fillerin bu özellikleri bilinmeden, size fillerin çok güzel yüzücüler olduğu söylenseydi, hanginiz kemal-i rahatla inanabilirdiniz? Kolayca inanabileceğinize pek fazla ihtimal vermiyorum. Ama gözlerinizle onların çok güzel bir şekilde yüzdüğünü görseniz, “fil böyle yüzerse, ben de kanatlanıp uçarım” dersiniz herhalde.
İşte ilk bakışta olmayacak işler, çözülmesi imkânsız gibi görünen problemler, başarılması hayal zannedilen olgular, aslında hiç de göründüğü gibi imkânsız değillerdir. Kasıtlı olarak şer güçler tarafından engellenmiyorsa, ki bu tür şeyler maalesef bütün kariyer türlerinde bulunmaktadır, insanın başaramayacağı şey yok gibidir.
Yüzen filler olgusu, birçok alanda önyargıları da silip süpüren bir tesir yapabilecek örnektir. İlk bakışta olması imkânsız görülen ve önyargıyla karşılanan olayların perde arkası aralandıkça şeffaflık kazanacağı ve karmaşık görünen şeylerin çözümlenebileceği ortaya çıkacaktır. Her ne kadar Einstein, “Önyargıları yok etmek atomu parçalamaktan daha zordur” demişse de, aslında önyargıları, fillerin yüzmesi örneğinde olduğu gibi, basit olaylar göz önünde bulundurularak yok edilebilir.
Daha önceki bir makalemde “Vizyon Sahibi Pusulalı Kuşlar” konusunu işlemiştim. Gerek “Vizyon Sahibi Pusulalı Kuşlar” ve gerekse “Yüzen Filler” örnekleri biz insanlara ibret verici başarı örnekleridir. Pusulalı kuşları, mikro pusulaları ile ana hedefe ulaştıran; yüzen filleri o kocaman gövdeleriyle derin deryaları aşıran “gayret duygusu” bizleri de harekete geçirebilmelidir. “Gayret Duygusu” değil midir ki, İstanbul’un Fethi’nde gemileri karadan yürüttü; mancınıkların atıldığı ve kızgın yağların Osmanlı askerlerinin üzerlerine boca edildiği İstanbul surlarına şanlı bayrağımızı diktirdi. Ah, şu gayret duygusunun şifreleri bir çözülebilseydi, aşılamayacak hiçbir engelin olmadığını keşfedebilecektik.
[email protected]
|