Öyledir gazeteci milleti. Genellikle uzak durulması gereken bir varlık sayılır. Sanıldığının aksine pek fazla sevilmez, sempatik bulunmaz gazeteci. Özellikle güç odakları nezdinde öyledir. Yüzüne gülünür, saygı da görebilir. Ama daha çok mesafeli durulur kendisine...
Çünkü gerçek gazeteci, kendisine söylenenle yetinmez. Olanı biteni tüm boyutlarıyla ortaya çıkarmaya çalışır.
Yalnız ağızdan çıkanı değil, kafanın arkasındakileri de okumaya çaba sarf eder. Yalnız sahnede, perdenin önünde oynananı değil, arka planda ne var ne yok onları da öğrenmeye çalışır.
Kısacası: Siyasette olsun, iş dünyasında olsun, devletin içinde olsun, ‘güç odakları’nı memnun etmek, onlara yaranmak gibi bir kaygısı olamaz gazetecinin...
Gerçeğin peşindedir çünkü. Gerçeği kovalayıp haberleştirmek gazeteci için yaşamaktır.
Milliyet’in Washington temsilcisi Yasemin Çongar da böyle bir gazeteci. Dün bana gönderdiği uzun e-postanın bir yerinde şöyle diyordu: “Gazetecilik, güç sahiplerini rahatsız etmeyen haberleri yapmak değil ki... Bizim meslek, resmi kurumların tepkisi, dışlaması, yalanlaması ve bizdeki gibi sindirme girişimleri pahasına hassas konuları araştırıp yazmayı gerektiriyor.”
Yasemin Çongar’ı, 1980’li yılların ikinci yarısından beri tanıyorum. Cumhuriyet’in Genel Yayın Müdürü’yken, rahmetli Müşerref Hekimoğlu’nun tavsiyesi üzerine Ankara Bürosu’nda muhabir olarak gazeteciliğe adımını atmıştı.
Çalışkan ve çabuktur. Çok iyi habercidir. Kılı kırk yardığını bilirim.
Ayrıca, ilgi alanı geniştir. Yalnız diplomasi ve uluslararası ilişkilerle sınırlı değildir. İyi bir gazetecide olması gereken genel kültüre fazlasıyla sahiptir. Özellikle edebiyata olan yakın ilgisi, bu alanda yaptığı birçok güzel röportajına da yansımıştır.
Kısacası: Yasemin Çongar, bizim mesleğin evrensel ilkelerini özümseyerek gazetecilik yapar.
Bu satırları yazıyorum, çünkü bugünlerde Yasemin Çongar’ın kendisi, Washington’daki bir düşünce kuruluşu olan Hudson Enstitüsü’ndeki bir toplantıyla ilgili olarak haber konusu oldu. Genelkurmay Başkanlığı bir açıklama yaparak, Yasemin Çongar’ı adını vermeden “maksatlı bir girişim” içinde olmakla, yalan habercilik yapmakla, kurumları karalamakla suçladı.
Ben Yasemin’i dinledim. Uzun, ayrıntılı notunu okudum.
Şu bölümünü aktarıyorum: “Senaryonun Hudson Enstitüsü çıkışlı metni; toplantıda senaryo sonrası gelişmelerin nasıl oynanacağını ve SAREM’den üst düzeyde subayların da katılacağını ifade eden Zeyno Baran imzalı ve Baran’ın e-posta adresinden gönderilmiş davetiye; toplantıya katılmış kişilerin büyük bölümünün ve Türklerin tamamının adları; içeride konuşulanlar; toplantının genel havası ve askerlerin tavrı konusunda üç ayrı katılımcının ayrı ayrı aktardığı, birbirine uyan gözlemleri; iki katılımcının, ‘PKK’lıların bu aşamada teslim edilmesi yanlış olur, AKP’ye yarar’ sözlerini doğrulayan, ısrarım üzerine bu kapsamda kimin ne söylediğini bana kelime kelime aktarmalarına dayanan ve birbirine uyan ifadeler...
Bunların hepsi elimde. Kaynaklarımın adlarını gizli tutuyorum. Gazetecilik kuralları bunu gerektiriyor.
Ama yine gazetecilik kuralları kapsamında, konunun bütün taraflarına ulaşma çabası, birden fazla kaynağa dayanma ilkesi, verilen bilgileri ısrarla, çok taraflı sınama titizliği, sözlü bilgileri yazılı belgeyle destekleme uğraşı, benim bu haberi hazırlama sürecimin parçalarıydı.”
Notun çok özeti böyle. Şimdi vurgulamakta yarar var: Genelkurmay’ın bu konudaki açıklamasına değil, Yasemin Çongar’ın haberine inanıyorum.
Milliyet, 23 Haziran 2007
|