Yazımın daha hemen başında zorunlu gördüğüm bir saptamayı yapmak durumundayım: Türkiye gibi iyi kötü demokrasi ile yönetilen ya da öyle zannedilen bir ülkede asker, bir kurum olarak basın-yayın organlarında çok ama çok fazla yer alıyor.
Bu durumun normal olmadığını, çağımızda muassır medeniyet kavramının normallleşme olduğunu ve askerin bir kurum olanak basında bu kadar yoğun gözükmesinin temel müsebbibinin de yine bizati askerin kendisi olduğunu kabul etmek gerekiyor.
İkinci ve en azından birincisi kadar da önemsediğim bir saptamam da bu durumdan önce Türkiye’nin demokrasisinin ama hemen arkadan da askerin bir kurum olarak zararlı çıktığı yadsınamaz gerçeği.
Türkiye’de askerin askeri konular dışında günlük siyasi ortamın bu kadar içinde olmasına paralel olarak bu nahoş durumdan rahatsızlık duyanlara yöneltilen bir ‘asker karşıtlığı’ hatta bir kurum olarak asker düşmanlığı ve buna bağlı olarak da Cumhuriyet ve laiklik düşmanlığı eleştirisi (!!) var.
Daha önce de bu sütunda ve başka yerlerde yazdığım gibi bir yurttaş şayet felsefi olarak çok kökten anti-militarist ya da PKK, THKP gibi bir terör örgütü üyesi değilse askere karşıt, düşman olmasının bir anlamı, nedeni yoktur, olamaz.
Burada lütfen vicdani redde kadar varan anti-militarist tutum ile terör örgütü üyeliği arasında da bir bağ kurmayalım; vicdani red meselesi bizim de hukuken taraf olduğumuz Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne göre, biz kabul etsek de etmesek, de meşru bir kavram (Madde 4).
Sıradan, hukuka bağlı bir yurttaşın asker düşmanı olması hiç anlamlı değil.
Ama aynı sıradan, hukuka bağlı bir yurttaşın kendi ülkesinde sivil-asker ilişkilerinin niteliği konusunda görüş açıklaması kadar da normal bir şey olmamalı.
Türkiye gibi Anayasasının ikinci maddesinde demokrasi ve hukuk devletine bağlayıcı gönderme yapılan bir ülkede yurttaşın;
1-MGK mekanizmasının işleyişine ve ruhuna, demokratik sistem içindeki konumunun meşruiyetine ilişkin görüş ifade etmesi,
2-Yargı bağımsızlığının esas olduğu bir sistemde askeri yargının geldiği sınırları eleştirmesi,
3-Yüksek Askeri Şura kararlarının, her idari tasarruf gibi, idari yargı kapsamında bulunmasını istemesi,
en sıradan demokratik, meşru bir hakkı.
Bu küçük listeyi çok daha fazla uzatmak da mümkün.
Doğal olmayan ise bu demokratik, meşru hakkın kullanılmasının, maalesef içinde bir kurum olarak askerin de bulunduğu çevreler tarafından asker karşıtlığı, hatta asker düşmanlığı olarak kabulü, sunulması.
Çok küçük, marjinal bazı çevreler dışında askere bir kurum olarak yukarıdaki ilkeler doğrultusunda eleştiri yapanların temel kaygısı, en temel demokratik çerçeveleri dahi zorlayan bu yapılanmanın, askerin basın-yayın organlarında sürekli tartışma konusu olmasının en başta bir kurum olarak askerin asli görevinin etkinliğine zarar vereceği kaygısındandır.
Sözün özü
27 Nisan sürecinde Genelkurmay Başkanlığı sitesinde sürekli yayınlanan ve birilerine adeta cevap yetiştirme kaygısı taşıyan, işini yapmaya çalışan gazetecileri suçlama aşamasına gelen, GATA’da kimi kimin karşıladığına ilişkin dedikoduları muhattap kabul eden, demokratik bir toplumda kendisine ters gelen fikirleri ‘çarpık, tehlikeli’ olarak niteleyen bir askerin günlük siyasi ortamın bu denli içine girmiş olması sağduyulu her yurttaşı rahatsız etmektedir.
Bu rahatsızlığın kökeninde de bir kurum olarak askerin bu denli siyasi ortamın içine girmiş, çekilmiş olmasının bu kurumun asli görevlerinin yerine getirmesini zafiyete uğratabileceği endişesi yatmaktadır.
Kendi ordusunu daha nitelikli bir militer etkinlik kaygısı ile eleştirenleri asker düşmanı olarak nitelemeyi sağduyulu insanların takdirine bırakıyoruz.
Star, 22 Haziran 2007
|