Eski Genelkurmay Başkanı Org. Hilmi Özkök’ün, Özden Örnek’in Darbe Günlüğü hakkında yaptığı sürpriz açıklama son derece önemli: Özkök’ün günlüğü açıktan doğrulamamış olması kimseyi yanıltmasın. 2004’teki iki darbe girişiminin varlığını yalanlamamak suretiyle doğrulamış oldu, Özkök!
***
Hilmi Özkök emekli olduktan sonra ilk kez konuşuyor. Konuşmayı nasıl okumak gerekir? Eski genelkurmay başkanı bu açıklamasıyla hem askerî cenaha (emekliler dahil) hem de hükümete bazı gerçekleri hatırlatmış oluyor...
Emekli Oramiral Örnek’in günlüğünde darbeci olarak öne çıkan isim kimdi? Dünün Jandarma Genel Komutanı, bugünün ADD Başkanı ve 14 Nisan’daki mitingin lokomotifi Şener Eruygur...
Eruygur’un önce bazı komutanlarla birlikte sonra da tek başına muhtıra vererek indirmek istediği hükümet de, AKP hükümeti...
Başbakan Erdoğan’ın o vakitler bu iki darbe girişiminden haberi var mıydı? Hayır, yoktu!
Şimdi darbe günlüğündeki 3 Aralık 2003 tarihli bölüme dönelim: YAŞ hazırlık toplantısında üst düzey komutanlar arasında geçen konuşmaları anlatan bölümden söz ediyorum...
O toplantıdaki hava genelde “hükümetin icraatlarının demokrasi ile önlenmesi mümkün değildir” noktasındaydı. Eruygur muhtıra yolunda ayran kabartan sözler sarf etmişti. Son sözü alan KKK Aytaç Yalman, Özkök’e daha fazla gecikmeden eylem planına başlamak gerektiğini söylüyor “Yerel seçimden önce muhtıra vermeliyiz” diyordu!
Org. Özkök ise komutanlara “açık konuştukları için” teşekkür ediyor, sonra da “Muhtıraya niyetim yok” karşılığını veriyordu...
Bu tablonun anlamını doğru kavramak gerekir. Evet, darbeyi engelleyen Özkök’tür; kendisinin son dönemde Türkiye’de yaşanan sivilleşme ve normalleşme sürecinde çok büyük/başat bir rolü vardır. Bununla birlikte, Ordu’nun üst kademesinde muhtıra yanlısı hava öne çıkmışken sadece onun “hayır” demesiyle askerî müdahale ihtimali ortadan kalkabiliyorsa; perde arkasında başka baskın bir faktörün var olması gerekir!
İşte bu temel etken, 1 Mart tezkeresinden itibaren gelişen olaylar bağlamında/Mayıs 2006’da Türkiye’de Statüko’nun bağımsızlık ekseninde değişmiş olduğu gerçeğidir. Normalleşmenin kaynağı, omurgası bu hadisedir...
Hatırlayınız, çokları -muhafazakar kesimdeki kimileri dahil- 3 Kasım 2002 öncesinde Erdoğan’a seçimi kazansa bile başbakanlığın verilmeyebileceğini öne sürüyordu...
Okuduğu bir şiir yüzünden siyasi koşusu bitirilmeye çalışılan ve “muhtar bile olamayacak hale getirilmek istenen” Erdoğan (hem de Siirt’ten seçilerek!) 2003 Mart’ında başbakanlık koltuğuna oturdu. Demek ki, Ankara’da bir değişim yaşanıyordu!
2004’te iki darbe atlatmış olmamız; geçen mayıs-haziranda ekonomik kriz çıkarmaya yönelik “test edici provokasyon”un başarılı olamayışı; Danıştay ve Dink provokasyonlarının “Gulyabaniler”in hedeflediği kâbus sonuçları elde edememesi -bu cümledendir. Son dönemde Ankara hükümetten kaynaklanmayan büyük bir tarihî dönüşüm yaşadı. Uzun lafın kısası, Erdoğan’ın bütün bu gerçekleri doğru okuması gerekiyor!
Başbakan, geçen Ağustos’ta Büyükanıt’ı teamüllere aykırı olarak bir gün önceden atarken (Çankaya?) söz konusu okumayı doğru yapamamıştı. Darbe günlükleri açığa çıktığında savcıları göreve çağıran Erdoğan, Şemdinli İddianamesi’ne imza atan savcı Ferhat Sarıkaya’nın kellesi koparıldığında sessiz kalmıştı!
Final: Org. Büyükanıt dünkü basın toplantısında malum günlükten bahsederken “Genelkurmay arşivini baştan aşağı tarattım. Günlükle ilgili hiçbir belge yok” dedi. Yani, günlüğü yalanlamış oldu. Genelkurmay arşivinde günlük bağlamında herhangi bir belge olmaması, günlüğün varlığını ortadan kaldırmaz. ‘Darbe Günlüğü’ yüzde yüz gerçektir!(...)
Zaman, 13 Nisan 2007
|