1- GİRİŞ VE AMAÇ : Dünya tarihinde benzerine rastlanmayan, Asr-ı Saadet olarak isimlendirilen ve insanlığa yaşayabileceği en mükemmel, müreffeh dönemi yaşatan, Çin Seddinden Avrupa’nın ortalarına kadar üç kıt'aya hükmeden ve asırlarca coğrafyasında yaşayan farklı etnik, din ve kültüre sahip, insanlara barış, huzur ve saadet getiren İslâm dininin mensupları olan Müslümanlar ve İslâm Dünyası, neden ve nasıl, hangi sebeplerle dünyanın en karışık, sürekli savaş ve kaosla çalkalanan bir bölgesi haline gelmiştir. Neden geri kaldık ve İslâm Dünyasını geri bırakan maddî ve manevî sebepler nelerdir? Bu çalışmamızda bu sorulara cevap aramaya çalışacağız.
2- İSLÂM ÜLKELERİNİN EKONOMİK,
SOSYAL VE SİYASAL YAPILARI
Genel bakış
Yeryüzünde değişik ülkelerde yaşamakta olan 1,5 milyar dolayında Müslüman bulunmaktadır. Müslüman ülkelerden 57’si bağımsız iken halen bağımsızlık mücadelesi veren üç ülke bulunmaktadır (KKTC, Filistin ve Çeçenistan). Müslüman ülkelerin % 90’ı Sünnî’dir.
Etnik yapı olarak, çoğunun Asya ve Afrika kıtalarında olmalarının etkisiyle buradaki halklardan oluşmaktadır ve çok renkli bir görünüm arz etmektedirler. Müslümanların çoğunluğu Araplar, Türkler, Kürtler, Farslar v.s. ırklardandır.
Siyasal yapı
İslâm ülkelerinin birçoğu, geçen yüzyılda bağımsızlığını kazanmış ülkelerdir. Nitekim Osmanlı Devleti’nden sonra dünyada sadece Türkiye, Afganistan ve İran olmak üzere üç bağımsız ülke kalmıştı. Zamanla hepsi bağımsızlıklarını kazanmışlardır. Şu anda 57 bağımsız İslâm ülkesi bulunmaktadır.
Birçok İslâm ülkesinde çok partili parlamenter sistem uygulanmakla birlikte muhalefetlerin etkinliği yoktur. Ancak çok partili demokrasinin bütün İslâm ülkelerinde aynı düzeyde uygulandığı söylenemez. Bazı ülkelerde görünüşte çok partili bir sistem olmasına rağmen, ülke diktatörlükle yönetilmektedir. Diğer bazı ülkelerde de demokratik parlamento ile birlikte krallık göze çarpmaktadır. Bir kısmında da sadece krallık vardır. Ortadoğu ülkelerinin çoğu etnik yapılarından dolayı istikrarsız bir siyasal yapı arz etmektedirler.
Ekonomi
İslâm ülkelerinin büyük bir kısmının ekonomisi, sömürgecilikten kısa bir süre önce kurtulmuş olması, iç barışın sağlanamamış olması, eğitime yeterli önemin verilmemiş olması ve savaşlar gibi sebeplerden dolayı kötü durumdadır.
Genelinde, tarım sektörü ekonominin itici gücü olmasına rağmen, bölgede hammadde üretimi de oldukça yüksektir. Bütün olarak incelendiğinde, dünyanın pek az ülkesinde bulunan yeraltı ve yerüstü kaynaklarına sahip oldukları görülür. Bu ülkelerin sahip oldukları kaynakların dünya üretimi içindeki payını şöyle sıralayabiliriz.
Dünya petrol üretiminin % 70’i, kauçuk üretiminin % 70’i, uranyum yataklarının % 39’u, kalay üretiminin % 52’si, şekerpancarı ve şekerkamışı üretiminin % 31’i, doğalgaz üretiminin % 51’i, fosfat üretiminin % 41’i, bor yataklarının % 67’si.
Bunun dışında Malezya, Mısır, Birleşik Arap Emirlikleri, Fildişi Kıyıları ve Maldivler gibi turizm ve eğitime verdikleri önem sayesinde ekonomileri iyi olan ülkeler de bulunmaktadır.
Çoğu İslâm ülkesinin GSMH’ si 1000 $’dan daha aşağı seviyededir. Ekonomisi kötü olan ülkelerin, genel olarak tarım ve hayvancılıkla uğraştığı göze çarpmaktadır. İslâm Konferansı Örgütü üyesi ülkelerin ekonomileri 2004 yılında yüzde 5.7 büyümüştür. Bununla birlikte, dünya nüfusunun yüzde 22’sini oluşturan İslâm Konferansı Örgütü üyesi ülkelerin, dünya gayr-ı safi gelirinden aldığı pay % 5, dünya ticaretinden aldığı pay ise yalnızca % 8’dir.
Milletlerarası verilere dayanılarak yapılan hesaplamalara göre dünya petrol rezervlerinin % 64,51’i sekiz körfez ülkesinde bulunmaktadır. 1990’lı yıllara girmeden önce British Petroleum tarafından yapılan bir araştırma sonucuna göre 1988 yılı üretimi esas alınır ve yeni petrol kaynaklarının da keşfedilemeyeceği varsayılırsa İran, Irak, Abu Dabi ve Kuveyt’in petrol rezervlerinin en az 100 yıl, Suudi Arabistan’ın ise 95 yıl hiç zorlanmadan ihtiyaçlara cevap verebileceği belirlenmiştir.
Eğitim
İslâm ülkelerinin geçmişine baktığımızda eğitim bakımından zirveye ulaştıkları ve asırlarca lider olduklarını görürüz. Avrupalı ülkeler tarafından takip edilmiş ve örnek alınmışlardır. Bilim, san’at, edebiyat ve eğitimde en önde yer almışlardır. Ancak bugüne baktığımızda, eğitim sisteminin gelişmiş olduğu söylenemez. Bazı ülkelerde hâlâ zorunlu eğitim sistemine geçilemediğinden dolayı, kız öğrenci sayısının oldukça düşük olduğu göze çarpmaktadır. Modern anlamda eğitimin genellikle şehirlerde yoğunlaştığı, bilimsel usullerden mahrum oldukları ve teknik okulların azlığı dikkat çekmektedir.
İKÖ tarafından organize edilen başlıca uluslararası İslâm üniversiteleri
* Nijer İslâm Üniversitesi (Niamey-Nijer)
* Uganda İslâm Üniversitesi (Uganda)
* Malezya Uluslararası İslâm Üniversitesi (Malezya)
* Bangladeş İslâm Üniversitesi (Bangladeş)
3- İSLÂM DÜNYASININ BATI İLE
KARŞILAŞTIRILMASI VE İSLÂM DÜNYASININ
GERİ KALIŞ SEBEBLERİ
Tarihte, başta Asr-ı Saadet olmak üzere, birçok dönemde bütün dünyaya örnek olabilecek bir medeniyet sunmuşken, neden sonradan Batı karşısında geri kalmışız? Yazılan kitaplar Kur’ân’a ayna olması gerekirken gölge haline gelmiş, dinî ilimler ve dünyevî ilimler gibi bir ayrıma gidilerek, kâinat ulemânın gündeminden çıkarılmış ve felsefe ehline bırakılmıştır. Ayrıca dünyevî ve uhrevî ayırımdan yola çıkarak dünyayı fen ve felsefeye, ahireti ise ilahiyata ait gören ve pozitivist izler taşıyan bir tasnife gidilmesi de sorunun temelini teşkil etmektedir.
Günümüz İslâm dünyasına baktığımızda ekonomik, siyasî, sosyal ve kültürel yönden geri kaldığımız bir gerçektir. Geri kalma sebeplerini birçok yönüyle değerlendirmek mümkündür. Biz burada ekonomik, sosyal, siyasal, eğitim, kültürel, psikolojik ve fert bazında bir değerlendirmeye tabi tutacağız.
Ekonomik faktörler
Çalışma isteği ve kazanma arzusu zenginleşmede iki önemli saiktir. Bizi maddeten geri bırakan sebepler;
- Çalışma meylinin ve şevkinin kırılması,
- Dünyanın, ahiretin tarlası olması gerçeğini idrak edemeyişimiz,
- Tevekkül sırrının yanlış anlaşılması; gayret ve çalışmanın sonunda olması gereken tevekkülü, işin başında yaparak tembellik etme,
- “İnsanların en hayırlısı insanlara faydalı olandır” hadisini anlamayan bazı adamlar ve vaizler, çalışma meylini ve şevkinin kırılmasına sebep olmuşlardır.
- Geçim kaynağı olarak asıl olan; san’at, ziraat ve ticaretin terki ile memuriyet ve askerlik ile iştigal etmemiz: Özellikle Osmanlının son zamanlarında Müslümanlar memuriyet ve askerliğe rağbet göstermiş, ticaret ve san’at gayrimüslimlerin eline geçmiştir. Günümüzde dahi insanların teşebbüs ruhları körelmiş, bunun sonucu olarak tembellik ve rahatlığa düşkünlük ile memuriyete yönelmişlerdir. Oysa memuriyet, hamiyet ve hizmet için olmalıdır. Memuriyeti sadece geçim kaynağı ve menfaat için yapmak bir nev’î dilencilik ve çingeneliktir. Memuriyet ve askerliğin bize münhasır kalması, neslin etrafa saçılıp dağılmasına ve servetin zayi olmasına sebep olmuştur
Sosyal Faktörler
Toplum tabakaları arasında meydana gelen isyanlar, çatışmaya sebep olan görüş ayrılıkları ve ihtilâllerin insanlığın gelişimine bir engel olduğu gerçeği inkâr edilemez. Tabakalar arasında uçurumlar, yüzyılımızın en yıkıcı akımları olan sosyalizm ve komünizmin doğmasına da sebep olmuştur. Yardımlaşmanın en güzel örneğini oluşturan zekât ve diğer yardım vasıtalarının yerleşmesi ile bu olumsuzluklar ortadan kalkabilir. Böylece zenginle fakir arasında köprü teşkil edilerek toplumsal barış sağlanmış olur.
Bugünkü bankacılık sisteminin temelinde “Sen çalış, ben yiyeyim.” anlayışı yatmaktadır ve bugünkü Batı medeniyetinin ekonomik temeli bankacılık sistemine dayanmaktadır. Bankalar aracılığı ile insanlar tüketime özendirilerek, ahlâksızlaştırılmakta, bataklığa sürüklenmektedir.
Fransız İhtilâli ile dünya geneline yayılan ve İslâm dünyasına da sirayet eden ırkçılık mânâsındaki menfi milliyetçilik, Avrupa’nın parçalanmasına sebep olduğu gibi İslâm dünyasının da parçalanmasına sebep olmuştur.
Kişisel faktörler
Cehalet, bunun sonucu olarak da dinde ayrılıkların ortaya çıkması, kötü ahlâk ve davranışları doğuran fakirlik ve toplumsal birliğin bozulması, kin ve ayrılıkların ortaya çıkması gibi üç temel hastalık, toplumların geri kalmalarına sebep olmuştur.
Ümitsizliğe kapılma, kendini üstün görme, nefsini düşünüp başkasını düşünmeme, başkalarının tembelliğini kendine mazeret gösterme, işi başkasına bırakma, rahatını fazla düşünme, Allah’ın vazifesine karışma gibi davranış bozuklukları da kişinin, dolayısıyla toplumun geri kalmasına sebebiyet vermektedirler.
Bugünkü medeniyet harikaları, Allah’a şükrü gerektiren bir nimet olması gerekirken, insanları heva ve heveslerine tabi kılarak tembelliğe, gelenek ve adetlerle gerekli olmayan ihtiyaçları zorunlu ihtiyaçlar haline getirerek kanaatsizliğe ve iktisatsızlık yoluyla sefahate, israfa, zulme ve harama sevk etmiştir.
Siyâsî faktörler
İslâm âleminin geri kalmasında, siyasî olarak antidemokratik ve baskıcı rejimlerin iktidarda olması önemli bir sebeptir. Baskıcı rejimlerde insanların fıtrî kabiliyetleri de körelir. Birçok Müslüman ülkenin son zamanlara kadar Batının sömürgesi altında olduğu da bir gerçektir.
Psikolojik ve manevî faktörler
1. Yeisin (ümitsizliğin) yayılması, (Ümitsizlik Müslümanların kalbine yerleşen çok dehşetli bir hastalıktır, Batılıların Müslümanları sömürge altına almalarında önemli bir etkendir. Aynı zamanda insanları kendi menfaatlerini düşünmeye sevk ederek yüksek ahlâkı öldürür.)
2. Doğruluğun ölmesi,
3. Adavete (düşmanlığa) muhabbet edilmesi,
4. Müslümanları birbirlerine bağlayan manevî bağların bilinmemesi,
5. İstibdat (baskıcı rejim) arzularının yayılması,
6. Himmetin şahsî menfaate hasredilmesi.
|