Hep söylüyorum: Türkiye’de bütün kurum ve kurallarıyla işleyen, yerine oturmuş ‘demokratik rejim’ yok. Oligarşik bürokrasinin hâkimiyetinde bir ‘vesayet rejimi’ var. Militer ve jakoben vesayet, Türkiye’deki siyasî rejimi ‘mahcur’ (hukuken kısıtlı) hâle getiriyor.
Yurt savunmasında görevli silahlı kuvvetlerin içindeki bazı darbe kalıntısı unsurlar darbe planlamaları yapabiliyorlar. Ne yazık ki, hukuk devletinden söz edenler, ellerindeki adalet terazisini gücün karşısında saptırabiliyorlar. Bilimin evrensel değerlerini hiçe sayan üniversite baronları, ellerindeki kitapları ve sırtlarındaki cübbeleri kullanarak gerçekleri tahrif edebiliyorlar. Kendilerini ‘sivil toplum kuruluşu’ olarak tanımlayan bir avuç militan, paramiliter ajitatör ortalığı karıştırmaya çalışıyor. Buna karşılık, hâkimiyetin ‘bila kaydü şart’ kendisine ait olduğu milletin temsilcileri savunmasız durumda...
Böyle bir ortamda ‘demokrasi’den söz edilebilir mi?...
* * *
Her şey milletin gözü önünde cereyan ediyor.
Önce, eski Jandarma Genel Komutanı Eruygur’un, içlerinde mevcut Hükûmetteki 6 bakanın da bulunduğu, çok sayıda milletvekili ve idareci hakkında yaptırdığı fişlemeleri bizzat savcılığa bildirdim. Açıkça suç teşkil eden bu konuda, TSK’dan da, Eruygur’dan da herhangi bir açıklama gelmedi. Aradan bir aydan fazla zaman geçmesine rağmen, savcılıktan da ses çıkmadı. Muhtemelen, konuyla ilgili merciler cevap vermeye tenezzül buyurmamışlardır.
İkinci olarak, Nokta Dergisi ve Radikal Gazetesi’nde yayımlanan ve medya mensuplarını ‘TSK karşıtı’, ‘TSK yandaşı’ diye fişleyen andıç meselesi ortaya çıktı. Bu konuda Genelkurmay soruşturma başlattı diye sevinmişken, soruşturma sonucu açıklanınca, bunun andıçın nasıl sızdırıldığı konusunda yapıldığını öğrendik. Yani, bu andıçı hazırlayarak suç işleyenler hakkında değil, sadece dışarıya verenler hakkında soruşturma açılmıştı. İçlerinde benim de bulunduğum haksız yere TSK karşıtı olarak fişlenenlere karşı işlenen suç üzerinde bile durulmamış; bu suretle TSK’nın siyasete karışması ise tamamen gözardı edilmişti.
Üçüncü olarak, Nokta Dergisi’nde yayımlanan ‘darbe günlükleri’, 2003 sonrası dönemde TSK içindeki darbe hazırlıklarını açıkça ortaya koyuyordu. Bu konuda günlükleri tutan eski Deniz Kuvvetleri Komutanı Örnek’in yarım ağızla yaptığı açıklamalar inandırıcı olmadı. Sonuç olarak, her fırsatta beyanat veren TSK çevreleri, bu gelişmeleri sessizce seyretmeye devam ediyorlar. Halbuki, eski TCK’nın 146/1 ve yeni TCK’nın 309. maddesine göre sözkonusu suç ‘Anayasayı ihlal’ suçudur ve cezası da ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasıdır (Daha önce idam cezasıydı). TCK’nın 316. maddesi, bu suç için anlaşmış olmayı bile cezalandırıyor.
Halbuki, Bakırköy C. Başsavcılığı, Nokta Dergisi’nin sorumluları hakkında, TCK’nın 318. (Halkı askerlikten soğutma) ve 319. (Askerleri itaatsizliğe teşvik) maddelerine göre soruşturma başlatıyor. Yani suç işleyenler dururken, işlenen suçu ortaya çıkaranlar hakkında soruşturma açılıyor.
* * *
Türkiye’de gerçekten hukuk devleti varsa, daha fazla vakit kaybedilmeden şunlar yapılmalıdır:
1. Darbe hazırlayanlar ve bu maksatla örgütlenenler hakkında TCK’nın 309. ve 313. maddelerine göre dava açılmalıdır.
2. TSK da bu konuda soruşturma başlatmalıdır.
3. Hükûmet (Başbakanlık), Genelkurmay Başkanlığı’na yazılı talimat göndererek darbeciler hakkında soruşturma yapılmasını istemelidir.
Radikal, 6 Nasin 2007
|