Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 25 Mart 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Haberler

 

Babacan: AB takvimimizi kendimiz belirleyeceğiz

Devlet Bakanı ve Başmüzakereci Ali Babacan, Türkiye’nin AB üyelik sürecinin yolunda olduğunu belirterek, ‘’AB reformlarıyla ilgili olarak kendi takvimimizi ve kendi programımızı kendimiz belirleyeceğiz’’ dedi.

Ali Babacan, Türk-Amerikan İş Konseyi (TAİK) ve Amerikan Türk Cemiyeti (ATC) tarafından düzenlenen ‘’Türkiye: Doğrudan Yatırımların ve Özel Yatırım Fonlarının Yeni Hedefi’’ konulu konferansta yaptığı konuşmada, Türkiye’nin AB perspektifi, ülke ekonomisi ve Türkiye’de yatırım şartlarıyla ilgili bilgiler verdi. Türkiye’de son 4 yılda önemli siyasal, ekonomik ve sosyal değişim sürecinin yaşandığını belirten Babacan, Türkiye’nin AB hedefinde önemli ilerlemeler kaydedildiğini bildirdi.

AB ÜYELİK HEDEFİ

Babacan, Türkiye’nin AB’ye aday ülke olmaktan çıkıp artık ‘’katılım ülkesi’’ olduğunu vurguladı ve Türkiye’nin Maastricht kriterleri başta olmak üzere AB’ye katılmasını sağlayacak pekçok kriteri yerine getirdiğini söyledi. Türkiye’de yapılan siyasal reformların yanısıra ekonomideki başarının pek çok ülke tarafından takdir edildiğinin altını çizen Babacan, AB’nin İtalya, Almanya ve Fransa gibi eski ülkelerinin Türkiye’ye imrenerek baktıklarını kaydetti.

Türkiye’nin giderek daha da açık ve çağdaş bir ülke durumuna dönüştüğünü belirten Babacan, Türkiye’de demokratik bir sistemin olduğunu anlattı. Türkiye’nin AB hedefinin ülkenin reform sürecine katkıda bulunduğunu ifade eden Babacan, AB’ye yeni katılan ülkelerin AB’ye girmede önlerine önceden belirlenmiş bir takvim verildiğini, ancak Türkiye’nin durumunun daha farklı olduğunu, AB içinde Türkiye’ye yönelik tutumun da AB’ye yeni giren diğer ülkelere gösterilen tutumdan daha farklı olduğunu dile getirdi.

Babacan, İngiltere ve İspanya’nın AB’ye girerken yaşadıkları süreçten de örnekler vererek, İngiltere’nin AB’ye girişinin 2 kere veto edildiğini, İspanya’nın ise üyelik kriterlerini yerine getirdikten sonra AB’ye girmesinin 5 yıl aldığını hatırlattı. Norveç’in ise kriterleri yerine getirdikten sonra AB’ye girmekten vazgeçtiğini hatırlatan Babacan, şimdiden Türkiye’nin üyeliğinin ne zaman ve nasıl olacağını söylemenin güç olduğunu vurguladı. ‘’Üyelik sürecimiz yolunda ve iyi gidiyor’’ diye konuşan Babacan, Türkiye’nin katılım ülkesi olarak artık AB yolunda ‘’yasal bir konumda’’ olduğunu anlattı.

ÜYELİK SÜRECİNİN KÜRESEL

SONUÇLARI OLACAK

Babacan, üyelik süreciyle ilgili olarak ‘’Kendi takvimimizi ve programımızı kendimiz belirleyeceğiz ve bu programda önceliklerimizi belirleyeceğiz. 2007-2013 tarihlerinin kapsayan bu programı öngörülenden daha önce 2011’in sonunda, 2012’deki seçimlerden önce bitirmek istiyoruz’’ diye konuştu. Babacan, sözkonusu programı sivil toplum örgütlerinin ve ilgili kuruluşların görüşlerini aldıktan sonra gelecek ay kamuoyuna açıklayacaklarını bildirdi. Babacan, bu kapsamda Türkiye’nin AB’ye, AB’nin Türkiye’ye hazır olmasından daha önce hazır olacağını ve zamanı kendisinin kontrol edeceğini kaydetti.

‘’TÜRKİYE ÖRNEK ÜLKE’’

Babacan, Türkiye’nin, Müslüman nüfusuyla ‘’İslam, demokrasi ve laikliğin birarada yaşayabileceğini gösteren çok önemli örnek ülke’’ olduğunu belirterek, Türkiye’nin AB sürecinin dünyada pek çok ülke ve başta Arap ve Müslüman ülkeler tarafından çok dikkatli bir şekilde izlendiğini söyledi. Babacan, özellikle 11 Eylül olaylarından sonra Türkiye’nin konumunun önem kazandığını, Türkiye’nin üyelik sürecinin küresel sonuçları olacağını dile getirdi.

/ NEW YORK

25.03.2007


 

AB diyalog alanı olacak

İtalya Cumhurbaşkanı Giorgio Napolitano, Türkiye’nin AB üyeliğinin gerçekleştiği gün İslâm ile Avrupa arasındaki “antik sınır”ın ortadan kalkmış olacağını söyledi. Napolitano, İtalyan devlet televizyonlarından RAİ 1’e yaptığı değerlendirmede, “Türkiye gerçekten AB’ye girdiğinde antik bir sınır da artık aşılmış; İslâm konusunda artık herhangi bir bariyer kalmamış olacak. Avrupa’nın bu anlamda da bir diyalog alanı olması mümkün” dedi. Avusturya Dışişleri Bakanı Ursula Plassnik, ev sahipliği yaptığı “Avrupa’da İslâm’’ konulu konferanstaki konuşmasında, “İslâmın Avrupa’daki varlığının günümüzde bir realite olduğunu’’ söyledi.

Avusturya Dışişleri Bakanı Ursula Plassnik, ‘’İslam’ın Avrupa’daki varlığının günümüzde bir realite olduğunu’’ söyledi.

Dışişleri Bakanı Plassnik, evsahipliği yaptığı ‘’Avrupa’da İslâm’’ konulu 2 günlük konferansın açılış oturumundaki konuşmasında ‘’İslâm’ın Avrupa’daki varlığı bugün bir realitedir” dedi.

Avrupa’daki Müslümanlar’ın büyük çoğunluğunun dinsel ve toplumsal kimliklerini ‘’Avrupalı olarak kabul etmelerinden memnuniyet’’ duyduklarını ifade eden Plassnik, ‘’Avrupa’daki Müslüman birçok gencin hayatlarını hala tarihteki fotoğraflarla sürdürmelerinden de endişe duyduklarını’’ kaydetti. Avrupa’daki Müslümanlar’ın büyük çoğunluğunun ‘’temel eğitimin üzerinde bir eğitim görmemiş olduklarına’ işaret eden Plassnik, ‘’Bizim Avrupa’daki genç

Müslümanlar’ı cesaretlendirmemiz gerekiyor. Eğer biz gençlerin eğitimine yatırım yaparsak aynı zamanda geleceğimize de yatırım yapmış olacağız’’ diye konuştu.

Avusturya’nın, yıllardan beri kültürler ve dinlerarası diyalog sürecine destek verdiğini vurgulayan Plassnik, ‘’diyaloğun inandırıcı olabilmesi için tarafların tümü tarafından etkin olarak desteklenmesi gerektiğini’’ söyledi.

Konferansa evsahipliği yapan Diplomasi Akademisi Direktörü Jiri Grusa ise yaptığı konuşmada, kültürlerin ve dinlerin birbirleriyle kavga değil diyalog yolları aramaları gerektiğini bildirdi.

Konferansa Bosna-Hersek Dışişleri Bakanı Sven Alkalaj, Bosna Büyük Müftüsü Mustafa Ceric, Avusturya İslam Cemaati Başkanı Anaf Schakfeh ile Avusturya ve Almanya’daki çeşitli üniversitelerden İslâm uzmanları da katıldı.

Türkiye, AB’ye girdiğinde İslâm

konusunda bariyer de kalmayacak

İtalya Cumhurbaşkanı Giorgio Napolitano, Türkiye’nin AB üyeliğinin gerçekleştiği gün İslam ile Avrupa arasındaki “antik sınır”ın da ortadan kalkmış olacağını söyledi. TBMM Başkanı Bülent Arınç’ın da bulunduğu Avrupalı senato ve meclis başkanları onuruna öğle yemeği veren Napolitano, İtalyan devlet televizyonlarından RAİ 1’e yaptığı değerlendirmede, “Türkiye, gerçekten AB’ye girdiğinde, antik bir sınır da artık aşılmış; İslam konusunda artık herhangi bir bariyer kalmamış olacak. Avrupa’nın bu anlamda da bir diyalog alanı olması mümkün” dedi.

Napolitano, Türkiye’nin AB’ye tam üyeliğinin “kısa ve kolay bir süreç olmayacağını” da belirtti.

/ VİYANA - ROMA

25.03.2007


 

Marmaray’da ilk tüp tünel

Marmaray Demiryolu Boğaz Tüp Geçişi Projesi kapsamında İstanbul Boğazı’na ilk tüp tünel indirildi. Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’ın da katıldığı törende 11 nolu tüp tünel, boğazın tabanına yaklaşık 8 saat süren bir çalışmayla yerleştirildi.

Üsküdar’da düzenlenen ilk tüp tünel indirme törenine Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım katıldı. Açılışta konuşan Bakan Yıldırım, “Proje bizim için çok önemli. 1904 ve 2004 yılları arasında uzanan 100 yıllık bir hayal burada gerçekleşiyor. İlk tüpü denize batırma işlemini burada gerçekleştireceğiz. Bu proje İstanbul trafiğini de rahatlatacak. Bu projeyle doğu ve batının ulaşım koridorunu denizin altından birleştirmiş oluyoruz. Bu projeyi 2010 yılında tamamlayacağız” dedi.

Basın mensuplarının projenin bitirilme süresinin uzayacağı yönündeki sorusunu Yıldırım, “Projenin gecikme nedeni karadan ve denizden yapılan kazılar esnasında tarihi ve kültürel zenginliklere zarar vermek istemememizdir” şeklinde cevap verdi.

Konuşmaların ardından 11 nolu tüp tünel, “Ecem Sultan” isimli özel mekanizmayla İstanbul Boğazı’na indirilmeye başlandı. 135 metre boyunda, 15 metre 50 santimetre eninde ve 8 metre 50 santimetre derinliğindeki tüp tünel, yaklaşık 8 saat süren bir çalışma sonucu boğazın tabanına oturtuldu.

/ İSTANBUL

25.03.2007


 

Başörtüsü eyleminde 101. hafta

Kocaeli İnanç Özgürlüğü Platformu İzmit Sabri Yalım Parkı İnsan Hakları Anıtı önünde 101. haftasına giren “Başörtüsüne özgürlük” eylemini gerçekleştirildi. Eylemde platform adına basın açıklamasını Mazlum-Der Kocaeli Şube Üyesi Enfal Sezer yaptı. Başörtüsü yasağı, Van, Ankara ve Sakarya’da düzenlenen eylemlerle de kınandı ve yasağın bir an önce sona ermesi istendi.

Başörtüsü yasağı, yurdun değişik yerlerinde düzenlenen eylemlerle protesto edildi. Ankara İnanç Özgürlüğü Platformu bu hafta 59. eylemini gerçekleştirdi. Platform adına bu hafta eylemi düzenleyen Mazlumder Ankara Şubesi değişik bir tutum sergiledi. Geçen 58 haftadan değişik olarak bu hafta sessiz oturumla ağızlarını bantlayan eylemciler, “58 haftadır hak ve özgürlükler için burada bütün yetkililere seslendik. İstedik ki bu sorun çözülsün ama sesimizi duymak istemediler, bizler de kulakları duymuyorsa, dedik, belki gören gözler olur diyerek ağzımızı bantladık ve sessiz eylem yapmaya karar verdik” dediler. Bir gün hukukun, haksızlık yapanlara da lazım olacağını hatırlatarak özgürlük mücadelelerinden vazgeçmeyeceklerini, sorun bin yıl da sürse direnmeye devam edeceklerini belirterek sessiz bir şekilde dağıldılar. Van Başörtüsüne Özgürlük Platformu ise Sanat Sokağı’nda her Cumartesi saat 12.00’de adalet ve özgürlük çağrısını 30. haftada da sürdürdü.

Sakarya Başörtüsü Platformu da 80. başörtüsü eyleminde, ülkede halkın gerçek sorunlarının gündeme getirilmediği belirtildi. Askeri vesayetin, bürokratik oligarşinin görmezden gelindiği vurgulanan açıklamada, siyaset dünyasının “üç maymunu oynadığı” ifade edildi. Kocaeli İnanç Özgürlüğü Platformu’nu İzmit Sabri Yalım Parkı İnsan Hakları Anıtı önünde yaptığı “Başörtüsüne Özgürlük” eylemi de 101. haftasına girdi.

/ ANKARA

25.03.2007


 

Bursa'da muhabbet coşkusu

Vefatının 47. yıldönümü vesilesiyle Bediüzzaman Said Nursî’yi anma etkinlikleri çerçevesinde gazetemizin Bursa Temsilciliği tarafından Tayyare Kültür Merkezinde düzenlenen ‘Mevlânâ’dan Günümüze İslâm Düşünürleri ve Bediüzzaman’ konulu anma programı muhteşem oldu.

Vefatının 47. yıldönümü vesilesiyle Bediüzzaman Said Nursî’yi anma faaliyetleri çerçevesinde Yeni Asya Gazetesi Bursa Temsilciliği tarafından Tayyare Kültür Merkezinde tertiplenen ‘Mevlânâ’dan Günümüze İslâm Düşünürleri ve Bediüzzaman’ konulu anma programı muhteşem oldu.

Bediüzzaman’ı anma programının başlama saatinden önce salonun tamamen dolması üzerine Tayyare Kültür Merkezi yöneticileri tarafından kapıların kapanması istendi. Bunun üzerine yüzlerce kişi salona giremedi. Daha sonra kapıda bekleyenlerden bir bölümü salonun yan ve arka taraflarında toplantıyı ayakta izleyebilecekleri bir şekilde içeri alındı. Salonda ayakta dahi yer kalmadığı için programı takip edemeden geri dönmek zorunda kalanlar oldu.

Bursa’nın en önemli toplantı salonu olan Tayyare Kültür Merkezinde tertiplenen anma programının açış konuşmasını gazetemiz imtiyaz sahibi Mehmet Kutlular yaparken, konuşmacılardan araştırmacı-yazar İslâm Yaşar ‘Mevlânâ ve Bediüzzaman’ın Misyonu,’ Dr. Senai Demirci ise ‘Asrın Reçetesi’ başlığı altında konuşmalarını sundular.

Anma programının son bölümünde ise oldukça duygulu anlar yaşandı. Bu bölümde Bediüzzaman’ın hizmetinde bulunan talebelerinden Mehmet Fırıncı salonu hınca hınç dolduran dinleyiciler tarafından ayakta alkışlandı.

Programın açış konuşmasını yapan gazetemiz imtiyaz sahibi Mehmet Kutlular, Bediüzzaman’ın dinin devreden çıkarılmak istendiği bir dönemde imanî meseleleri akla ve mantığa uygun bir şekilde ispat ettiğini ifade ederek ‘Bu esasları, bu kurtuluş reçetelerini sadece Türkiye ve İslâm âlemi için değil, bütün insanlık için takdim etmiştir’ dedi. Kutlular konuşmasının devamında bugün aile, gençlik ve toplumun ıztırap çektiğine işaret ederek, ‘öğretmenini döven gençlikten, sokaktaki kap-kaç olaylarına kadar toplumdaki güven ortamının bozulmasının tek sebebi iman zaafıdır. Bediüzzamın’ın ifade ettiği gibi insanda eğer iman olmazsa canavar bir hayvandan daha korkunç bir duruma gelir’ diye konuştu.

Sevdiklerimizi Cenâb-ı Hak namına sevmemiz gerektiğini, bunun da mânâ-i harfî diye tabir edildiğini belirten Kutlular, “Bizde ‘Ne güzel’ yok. ‘Ne güzel yaratılmış’ var. Yani Yaratıcıyı unutmadan, Yaratıcı namı hesabına, O’nun yarattıklarını sevmektir mü’minin görevi” sözleriyle konuşmasını sürdürdü.

Konuşmasında ırkçılığa da değinen Kutlular, ırkçılığı insanlık için bir belâ olarak tanımladı.

Kutlular konuşmasının son bölümünde Risâle-i Nur’u tanıdıktan sonraki 50 yılda tek gaye ve çalışmasının Risâle-i Nurları muhtaç olanlara ulaştırmak olduğunu anlatarak ‘Bunun dışında hiçbir gayem ve işim olmadı’ şeklinde ki sözleriyle konuşmasını tamamladı.

İKİ MÜCEDDİD: MEVLÂNÂ VE BEDİÜZZAMAN

Mehmet Kutlular’dan sonra kürsüye gelen araştırmacı-yazar İslâm Yaşar, Mevlânâ ve Bediüzzaman’ın misyonunu iki müceddid arasındaki benzerlik ve farklılıkları dile getirerek ebedî ve veciz bir şekilde anlattı.

Konuşmasına sevgiyi anlatarak başlayan İslâm Yaşar, sevginin insanları birbirine bağladığına işaret ederek şunları söyledi: ‘“Sevgi beraberliği ebedî bir beraberliktir. Hilkatin sebebi sevgidir. Cenâb-ı Hakkın, ‘Ey Habibim, sen olmasaydın kâinatı yaratmazdım’ ifadesi muhabbetin ilk meyvesidir. Kâinatı kapsayan bu sevgiden vaz geçilemez.”

İnsanların ne sevmekten ne de sevilmekten vaz geçemediğini anlatan Yaşar, ancak zaman zaman sevginin asıl mecrasından çıkarak mecazileştiği ve uhrevî anlamı kalmadığını belirtti. Böylesi durumlarda büyük müceddidlerin ortaya çıktığını ifade eden Yaşar, şunları söyledi: “Bu müceddidler sevgiyi yeniden asıl mecrasına çekerler. Mevlânâ’nın sevgisi ve Mevlânâ’nın sevgi halkasını bütün kâinat kadar genişleten Bediüzzaman’ın sevgisi bizi burada buluşturdu. Bediüzzaman’ın müceddid olduğu bir zamanda Mevlânâ’nın sevgisi. Bediüzzaman’ı andığımız bir gecede Mevlânâ’nın sevgisini anıyoruz.”

Bediüzzaman’ın Mevlânâ ziyareti hakkında da bilgi veren İslâm Yaşar, Bediüzzaman’ın Mevlânâ türbesinin kapısından içeri girmemesi olayını şöyle açıkladı: “1950’lerde Konya’ya giden Bediüzzaman, kardeşinin yanı sıra Mevlânâ’yı da ziyaret eder. Mevlânâ Celâleddin’in türbesini değil, onu ziyaret etmek ister. Devrin valisi müsaade etmez. Ziyaretini yapamadan geri döner. Bir yıl sonra meşakkatli bir yolculuktan sonra yeniden ziyarete gider, etrafı kalabalıktır. Bediüzzaman Hazretleri kapıda durur ve içeri girmez. Talebeleri bu durumu merak ederler. Halbuki maneviyat âleminde Mevlânâ Hazretleri, Bediüzzaman’ı kapıda karşılamıştır. Gerçekten orda iki âlem bir arada yaşanmaktadır. Mevlânâ’yı ve Bediüzzaman’ı böylesi bir mânâda anlayarak sevgiyi paylaşmalı, sevgiyi asıl mecrasına çekmeliyiz. Mevlânâlar ve Bediüzzamanlar insanlığın muhabbete bakan yüzleridir. Kendilerine zulümle davrananlara bile sevgiyle bakmışlardır” şeklinde konuştu.

Dinleyiciler tarafından büyük bir dikkatle takip edilen konuşmasında İslâm Yaşar, Bediüzzaman’la Mevlânâ arasında benzerlikleri çeşitli örnekler getirerek açıkladı. Mevlânâ’nın sevgiyi, Bediüzzaman’ın imanı ön plana çıkardığını anlatan Yaşar şunları söyledi: “Sevgi Mevlânâ’da daha çok ön planda ortaya çıkarmıştır. “Ne olursan ol gel” ifadesi bunun bir işaretidir. Bazı insanlar İslâmiyetin haricinde bir şey sanmışlardır. Bediüzzaman ise kendi döneminde en çok zaafa uğrayan imanı ön plana çıkarmıştır. Bunu da sevgiyle yapmıştır. İkisi de kâinatı bir kitap olarak insanların huzuruna açar ve kâinat kitabını okuturlar. Biri sesi ve hareketiyle, diğeri tefekkürü ile okutur.”

Yunus Emre’nin, ‘Gelin tanışık edelim, işin kolayın kılalım’ dediği gibi salonda bulunanlara meleklerin bile gıpta ettiğini anlatan İslâm Yaşar, ‘Bu salonda olanlar birbirleriyle tanışmakta ve biraz sonra salondan çıkarken sevgi yüzleri ile çıkacaklar. Diğer insanlar bu yüzlere bakarak ‘Bu insanlar muhabbet-i Muhammedî kokuyor’ diye bakacaklar melekler bile bu yüzlere, âlemi arza bu salon muhabbet olarak yansıyacak’ şeklinde konuştu.

İslâm Yaşar’dan sonra ‘Asrın Reçetesi’ başlıklı konuşmasını sunmak üzere kürsüye gelen Dr. Senai Demirci, salonda ayakta kalan çok sayıdaki dinleyicileri sahnenin önüne alıp sonrasında da kapıların açılmasını istedi. Senai Demirci, ‘kapıdan adam çevirmek bize yakışmaz’ diyerek konuşmasına başladı.

‘Bediüzzaman Said Nursî, yüzyılımızın yetiştirdiği âlimlerdendir’ ifadesine itirazı olduğunu ifade eden Demirci bu itirazını şu şekilde açıkladı: ‘Bediüzzaman Hazretleri yüzyılımızın yetiştirdiği değil, yüzyılımıza rağmen yetişmiş bir isimdir. İkinci itirazım; yüzyılımızın yetiştirdiği değil, yüzyılımızı yetiştiren âlimdir. Said Nursî’nin döneminde bütün şartlar onun aleyhineydi.”

Bediüzzaman isteseydi Osmanlı döneminin sanki bir YÖK üyesi gibi bugün akademik çevrelerde üzerine tezler yazdırılan biri olabilecekken, onun bunu tercih etmeyip Van’daki Erek Dağının eteklerine çekilip daha dedelerimiz bile hayatta yokken bizleri müşfik bir öğretmen gibi elimizden tutarak eğitmeyi tercih etmiştir.

‘Bedevi Arap çöllerinde bir adama lâzımdır ki’ ifadesi ile başlaması, sanki öğrencisinin elindeki tebeşiri birlikte tutan bir öğretmen gibi Üstadımız bizim elimizden tutmuştur. O sadece akademik çevrelerin anlayacağı bir âlim olma yerine, bizim ilkokul öğretmenimiz olmuştur.’

Harf Devriminin dil ve kültürümüzde yaptığı tahribatın korkunçluğunun bugün bile henüz farkında olmadığımıza işaret eden Demirci, ‘Bugün biz Süleymaniye Kütüphanesine bile giremiyoruz, hatta Mevlânâ’nın o güzelim eserlerini bile bütün Kur’ânî tasvirlerinden ayrılayarak sığ tercümelerden okuyoruz. Bize gençliğimizde ‘Risâle-i Nur’dan başka bir şey okumayacaksın’ demişlerdi. Şimdi bunu daha iyi anlıyorum. Risâleleri okumak demek, bütün eserleri okumaya hazırlanmaktır. Yani Risâle-i Nur size her şeyi okutturacaktır, anlamına gelmektedir’ diye konuştu.

Bediüzzaman’a karşı takınılan tavrı, Peygamber Efendimizin ‘Kamer Mucizesi’ ile anlatan Demirci şunları söyledi: ‘Bediüzzaman ayın bölünmesinin tarih kitaplarına geçmemesini açıklarken ‘Bu eğer tarih kitaplarına geçerse, bir kozmik olay olarak alınacak ve Peygamber Efendimize ait bir mucize olarak görülmeyecekti’ diye açıklar. Bediüzzaman’ın garip kalışı da bir anlamda bunun gibi. Onun garip kalması bize has olmasıdır. Dolayısıyla UNESCO’nun veya Türkiye Cumhuriyetinin iade-i itibar etmesini de kendime dert edinmiyorum.’

Risâle-i Nur metninin sadeleştirilmesini ‘ahmaklık’ olarak nitelendiren Demirci, ‘Risâle-i Nur’u sadeleştireceğine kendini sadeleştir’ şeklinde konuştu. Demirci, bu konuda şunları ifade etti: “Damardaki kan tüpteki kan gibi değildir. 150 bin km uzunluktaki damardaki kan, sıcaktır, basınçlıdır, akıcıdır, canlıdır, hücreleri vardır içinde, hesap etmeye gücümüzün yetmediği karmaşık görevleri vardır. Şimdi Risâle-i Nur metni canlıdır, tıpkı damardaki kan gibi. Risâle-i Nur metnini okurken nabzını hissedersiniz. Her vurduğunda yeni bir şey anlarsınız. Risâle i-Nur metni doğrudan kalbe bağlıdır. Kur’ân’ın nabzını bize taşıyan bir candır Risâle-i Nur. Kur’ân hayatının sözden öte bir halidir. Eğer Bediüzzaman Mısır’da yaşayan bir âlim olarak Risâle-i Nurun metnini yazıp biz de Arapça’dan tercüme ederek okusaydık bu derece sorumlu olmazdık. Bu topraklardan çıkıp bize hitap ederek ortaya çıkan bir eserdir. Türkçeyi bilerek yaşayan bir zihnin imtiyazıdır. Risâle-i Nur’la daha çok muhatap olmalıyız.’

Dr. Senai Demirci’nin konuşmasının ardından sahneye dâvet edilen Bediüzzaman’ın talebelerinden Mehmet Fırıncı salonda bulunan kalabalığın ayakta alkışlarıyla karşılandı. Kısa bir konuşma yapan Mehmet Fırıncı, gördüğü tablodan dolayı duyduğu memnuniyeti dile getirdi. Toplantı Bizim Radyo ve Yeni Asya işbirliği ile internet aracılığıyla canlı olarak yayınlandı. Hüseyin Hiçdurmaz- Şuayp Serdaroğlu

/ BURSA

25.03.2007


 

Muhabbet, kâinatın yaratılış sebebidir

“Bediüzzaman Haftası” çerçevesinde organize edilen “Bediüzzaman ve Sevgi” isimli konferans; Nevşehir Kapadokya Kültür ve Sanat Merkezinde geniş bir katılımla gerçekleştirildi.

Bediüzzaman Said Nursî’nin vefatının 47. yılı münasebetiyle organize edilen “Bediüzzaman ve Sevgi” isimli konferans; Nevşehir Kapadokya Kültür ve Sanat Merkezinde geniş bir katılımla gerçekleştirildi. Çevre illerden de izleyicilerin katıldığı konferansı Yeni Asya gazetesi yazarı Şaban Döğen sundu.

Program ilk olarak Mehmet Ertuğrul’un okuduğu Kur’ân-ı Kerim tilâvetiyle başladı. Ardından Bilal Altunbaş; Yeni Asya’nın misyonunu anlattı. Açılış konuşmasının ardından “Bize Ne Oldu?” isimli sinevizyon gösterisi izleyicilere sunuldu. Sinevizyon gösterisinin bitiminde kürsüye konferansını sunmak üzere Şaban Döğen davet edildi.

Muhabbet kâinatın yaratılış sebebidir

Konferansını sevginin aileye bakan yönüne göre ele alacağını belirten Döğen; konuşmasına “Mümin’in küçük bir dünyası: Aile’de sevgi” başlıklı sunumuyla devam ederek, şunları kaydetti: “Şuâlar'da Bediüzzaman buyuruyor: 'Nev-î beşerin dünya hayatında en samîmî merkez ve en esaslı zemberek ve dünya saadeti için bir cennet, bir melce, bir sığınak, bir tahassüngâh; aile hayatıdır.' İnsanın gayesi, bu küçük dünyasını cennete çevirmesidir. Peki, eşler nasıl mutlu olacaklar? Bu noktada Üstad diyor: 'Eğer biz İslâmın güzel ahlâkını hal ve hareketlerimizle yaşasak, göstersek dünyanın kıt’aları dahi grup grup İslâmiyete gireceklerdir.' Yani bütün mesele; İslâma ve Kur’ân’a ayna olmaktır, gölge ve perde olmamaktır. Kur’ân’ın ve Peygamber Efendimizin koyduğu ölçüler, mânevî birer reçetedir. O esasları benimseyip, kalben yaşadığımızda mutlu oluruz, aile hayatı cennete döner. İnsanın eşi, şu kısa dünya hayatında değil, sonsuza dek devam edecek bir seyahat arkadaşıdır.”

“Sevgi ve muhabbet nedir? Bediüzzaman şöyle tarif ediyor: “Muhabbet şu kâinatın sebeb-i vücududur. Hem şu kâinatın nurudur. Hem hayatıdır.” Allah sevmiş, kâinatı yaratmış, insanları yaratmış. İşte bizler Allah’ı sevmemiz için binlerce sebebe gerek yok, bizi sevmesi yeterli değil mi? İnsan kâinatın meyvesi olduğu için, kâinatı istilâ edecek bir muhabbet o meyvenin çekirdeği olan kalbine derc edilmiştir. Biz de bu sevgiyle kâinatı sevmeliyiz.”

Eşlerin karşılıklı görevleri

Döğen şöyle devam etti: “Mutlu bir evlilik; kadın ve erkek her ikisinin de görevlerini yapmalarıyla mümkündür. Peygamberimiz (a.s.m), o kadar zorluk ve sıkıntı çekmesine rağmen, dünyanın en mutlu, en mütebessim insanıdır. Kızı Fatıma’yı Hz. Ali ile evlendirirken kızına söylüyor: “Fatıma kulağına küpe yapacağın bir cümle söylüyorum. Kızım; sen kocana cariye ol ki; kocan da sana köle olsun.” Bir cümleyle mutluluğun formülü özetlenmiş. Kadın ve erkek ilk önce “ben eşime karşı sorumluyum” düşüncesiyle değil; “ben Allah’a karşı sorumluyum” düşüncesiyle hareket etmelidir.”

Şaban Döğen’in ardından Zehra Polat, Peygamber Efendimize Naat-ı Şerif okudu. Ardından da Çanakkale Şehitlerinin ruhuna ithafen Hatice Nur Karataş “Çanakkale Şehitlerine” isimli şiiri okudu. Programda son olarak da Nevşehir Can Kardeş Korosu birbirinden güzel ilahileri izleyicilere sundu. Konferansa katılımlarından dolayı da Şaban Döğen’e Nevşehir Belediye Başkan Yardımcısı tarafından bir plaket verildi. Konferans çıkışında da Şaban Döğen okuyucularına kitaplarını imzaladı.

Cemil YÜZER / NEVŞEHİR

25.03.2007


 

Kaza değil facia: 8 ölü, 15 yaralı

Manisa’nın Saruhanlı ilçesi yakınlarında minibüs ile bir cip çarpıştı. Kazada 8 kişi ölürken, 15 kşi de yaralandı. Minibüs hurdaya dönerken kazaya aşırı yağışın sebep olduğu sanılıyor.

İzmir-İstanbul kara yolunun Saruhanlı ilçesi yakınlarındaki İshakçelebi beldesi çıkışında meydana gelen kazada, İzmir’den İstanbul’a giden 35 TLL 94 plakalı minibüs ile çarpışan 34 EG 9394 plakalı cipi, soyadı henüz belirlenemeyen Erdal isimli kişinin kullandığı tespit edildi. Cipte bulunan Ayşe Özten, Fatma Avcı, İbrahim Avcı ve cipin şoförü Erdal isimli kişi ile bu kişinin 6-7 yaşlarındaki oğlunun yaralandığı ifade edildi. Ayşe Özten’in, hasta olan annesi Fatma Avcı’yı İstanbul’dan Manisa’yla getirmek üzere yola çıktıkları, cipteki diğer kişilerin de akrabaları olduğu bildirildi. Şiddetli yağışın hakim olduğu bölgede yaralanan 15 kişiden 8’inin Akhisar Devlet Hastanesine, 7 kişinin de Manisa’daki hastanelere götürüldüğü kaydedildi. Ölen ve diğer yaralananların kimliklerinin tespit edilmesine çalışılıyor.

25.03.2007


 

Erdoğan: Tarımın gelişmesi hükümetin en büyük önceliği

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, tarım ve hayvancılığın stratejik öneminin her geçen gün arttığını belirterek, “Tarım sektörünün gelişmesi hükümetimizin en büyük öncelikleri arasında yer alıyor” dedi.

Erdoğan, Tarım ve Köyişleri Bakanlığının Türkiye Süt, Et, Gıda Sanayicileri ve Üreticileri Birliği (SETBİR) ile ortaklaşa düzenlediği “Et ve Süt Sektörlerinde Küresel Vizyon” konulu uluslararası konferansın açılışında konuştu. Erdoğan konuşmasında, konferansın et ve süt sektörünün sorunlarının ele alınması ve geleceğine ilişkin bir vizyon oluşturulmasında ülkeler için yol gösterici olmasını diledi. Türkiye’nin coğrafi imkânları ve konumu dolayısıyla tarım sektörüne ve bunun en önemli ana unsurları olan et ve süt üretimine özel önem verdiklerini vurgulayan Erdoğan, bu sektörün gıda, beslenme, üretim ve tüketim boyutlarıyla stratejik öneminin her geçen gün arttığını ifade etti. Başbakan Erdoğan, hükümetin AB’ye tam üyelik sürecini başarıyla yönetmeye çalıştığını dile getirerek, konuşmasını şöyle sürdürdü:

“Tarım sektörünün gelişmesi hükümetimizin en büyük öncelikleri arasında yer alıyor. Hiç kuşkusuz ekonominin sektörel dinamikleri ülkelerin, hükümetlerin izlediği diğer bütün politikalarla doğrudan ilintilidir. Türkiye dünyanın en büyük ekonomileri içindeki çıtasını her yıl daha yukarıya yükseltirken, tarım sektörümüz de buna paralel olarak önemli gelişmeler kaydetmektedir.” Erdoğan, Türkiye’nin dünyanın en dikkate değer tarım ülkelerinden biri olduğunu, küçük ve büyükbaş hayvan potansiyeli ile dünyada eşine az rastlanır özellikleri bulunduğunu söyledi.

Geniş ve verimli araziler ve meralarla Türkiye’nin ziraat potansiyeli ve imkanlarının sürekli arttığını vurgulayan Erdoğan, bu imkanları en iyi şekilde değerlendirmek için bütünlüklü bir kalkınma stratejisi yürüttüklerini kaydetti.

Köylerin yol ve su sorunlarının bu yılın sonuna kadar çözülmesinin planlandığını belirten Erdoğan, hükümetleri döneminde tarım sektörünün büyümesinde yüzde 73 gibi büyük bir artış olduğunu kaydetti.

/ İSTANBUL

25.03.2007


 

Kadir Has Fatih Camii’nden uğurlandı

İş adamı Kadir Has, kendi adını taşıyan ve kurucusu olduğu üniversitede düzenlenen devlet töreni ve Fatih Camii’nde kılınan cenaze namazının ardından Küçükyalı’daki aile kabristanına defnedildi.

Kadir Has’ın cenazesi, törenin yapılacağı üniversitenin Cibali’deki kampüsüne sabah erken saatlerde getirildi. Türk bayrağına sarılı tabutun bir manga polis tarafından salona getirilmesinin ardından tören, saygı duruşu ve İstiklal Marşı’nın okunmasıyla başladı.

Törende konuşan Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdullah Gül, Türkiye’nin önemli bir ismini kaybetmekten duyduğu üzüntüyü dile getirerek, ‘’Bir Kayserili olarak kendisiyle hep gurur duyduk. Bugün büyük bir üzüntü içindeyiz’’ dedi.

Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik de büyük bir eğitim gönüllüsü olan Kadir Has’ı kaybetmenin üzüntüsü içinde olduklarını belirterek, ‘’Bütün milli eğitim camiası adına hatırası önünde saygıyla eğiliyorum. Mekânı cennet olsun’’ diye konuştu. İstanbul Valisi Muammer Güler ise Türk milletinin büyük bir evladını kaybettiğini dile getirdi. Törende Kadir Has’ın manevi oğulları Can Has ile Nuri Has da birer konuşma yaptılar. Tören boyunca, Nuri ve Can Has, sarı güllerle süslü tabutun başında bekledi. Törenin sonunda da iki din görevlisi Has için dua okudular. Kadir Has’ın eşi Rezan Has’ın taziyeleri kabul ettiği törene, Has’ın manevi kızı Alina Has, gelinleri Selin ve Ahu Has ile aralarında Sabancı Holding Yönetim Kurulu Başkanı Güler Sabancı, Fener Rum Patriği Bartholomeos, sanatçı Ali Rıza Binboğa, Hür Parti Genel Başkanı Yaşar Okuyan, iş adamı Zeynel Abidin Erdem’in de bulunduğu çok sayıda kişi katıldı. Kadir Has’ın cenazesi daha sonra Fatih Camii’ne getirildi. Has, burada öğle namazının mütakiben kılınan cenaze namazının ardından Küçükyalı’daki aile kabristanına defnedildi.

/ İSTANBUL

25.03.2007


 

Ağrı Devlet Hastahanesinde neler oluyor?

Van Bölge Tabip Odası Başkanı Doç. Dr. Özkan Ünal, Ağrı Devlet Hastahanesiyle ilgili iddiaların ardından 2 doktorun, Doğubayazıt ve Patnos ilçelerine atandığını söyledi.

Ünal, Ağrı Devlet Hastahanesinde görev yapan 30 hekimin, Hastahane başhekimliğinin haksız uygulamalarından dolayı odaya müracaat ettiğini bildirerek, şunları kaydetti: ‘’Biz de hekim arkadaşlarımızın sıkıntısını iddia olarak bugün (Cuma) yaptığımız yazılı açıklamayla duyurmuştuk. Ancak Hastahanede görevli Genel Cerrah H.A. ile pratisyen hekim Ş.E’nin bugün alınan karar gereği, Doğubayazıt ve Patnos Devlet Hastahanelerine atandığını öğrendik’’ dedi.

İki hekimin ilçe Hastahanelerine gönderilmesinin haksız uygulamaların göstergesi olduğunu anlatan Ünal, ‘’Başhekimliğin doktorlar üzerinde bu tür baskılar oluşturmasını kınıyoruz. Şu an 30 hekimin iddialarına inanmış durumdayım’’ dedi.

Doç. Dr. Ünal, iki hekimin ilçe Hastahanelerine atanmasının diğer hekimlerde tedirginliğe yol açtığını belirterek, ‘’Diğer doktorlar da sürgüne gönderilme korkusuyla görevlerini yapmaktadırlar. Ağrı’da zor koşullar altında çalışan hekim arkadaşlarımızın bu uygulamalarla sıkıntısı biraz daha artmıştır’’ diye konuştu.

Tabipler Odası olarak 1 avukat ve 1 hekimle Ağrı Devlet Hastahanesinde inceleme başlatacaklarını anlatan Ünal, ‘’Bu haksız uygulamaları kınıyoruz. Bakanlığın bu konuda gerekli işlemleri başlatmasını bekliyoruz’’ diye konuştu. Ağrı Devlet Hastahanesi Başhekimi Nihat Yüce, izinli olduğunu, konuyla ilgili açıklama yapamayacağını ifade etti.

/ VAN

25.03.2007


 

Bakan Akdağ'a şikâyet edildi

Van, Muş, Ağrı, Bitlis, Hakkari Bölge Tabipler Odası, Ağrı Devlet Hastahanesi başhekimliğinin çalışanlara baskı kurduğu, kendilerini eleştirenlere soruşturma açtıkları gerekçesiyle Hastahane yönetimini Sağlık Bakanı Recep Akdağ’a şikâyet etti.

Tabipler Odası Yönetim Kurulunun hazırladığı şikâyet dilekçesinde, Ağrı Devlet Hastahanesi’nde bir çoğunun uzman olmak üzere 30 doktorun odalarına müracaat ederek, başhekimliğin çalışanlara baskı kurduğu iddia edildi. Dilekçede, Van Bölge Tabip Odası olarak konu ile ilgili inceleme başlattıkları kaydedildi.

25.03.2007


 

AKP’li Kapusuz: Bize oy verenleri utandırmadık

AKP TBMM Grup Başkanvekili Salih Kapusuz, ‘’AK Parti, kendisine oy veren hiç kimseyi utandırmadı. Çok başardığımız işler oldu, az başardığımız işler oldu ama başaramadığımız hiçbir iş olmadı’’ dedi.

Salih Kapusuz, Kars’ta, partisince düzenlenen genişletilmiş il divan kurulu toplantısına katıldıktan sonra gazetecilere açıklama yaptı. 2001 yılında doların 1 YTL 70 Ykr olduğunu belirten Kapusuz, ‘’Dolar bugün 1 YTL 35 Ykr’dir. Doların bu kadar aşağıya düşmesinin Türkçesi nedir diye sorarsanız, Türk lirasının değer kazanmasıdır’’ diye konuştu.

AKP’nin, kendisine oy verenleri utandırmadığını ifade eden Kapusuz, ‘’Çok başardığımız işler oldu, az başardığımız işler oldu ama başaramadığımız hiçbir iş olmadı’’ dedi. Kapusuz, bir gazetecinin kendisinin ‘’15-22 Temmuz arasında erken seçim yapılabileceği’’ yönünde açıklaması olduğu yönünde sorusu üzerine şöyle konuştu:

‘’Bu doğru değil. Seçim tarihini 4 Kasım olarak belirledik. Benim arkadaşlarla paylaştığım şey, seçimler kasım ayında yapılacak. ‘Ancak cumhurbaşkanlığı seçimlerinden sonra iktidar ve muhalefet mutabakat sağlarsa, teknik olarak yapılabilir’ dedim. Seçimler bu tarihte yapılacak demedim.’’

Bir gazetecinin, ‘Cumhurbaşkanlığı seçiminde aday olacak mısınız?’ sorusu üzerine, ‘’Daha karar vermedik. Soruyoruz işte. Sorduktan sonra karar vereceğiz. Karar verdikten sonra da gereğini yapacağız’’ diye konuştu.

/ KARS

25.03.2007


 

Arınç: Üyeliğimiz, AB’ye dinamizm getirir

TBMM Başkanı Bülent Arınç, İtalya Devlet Televizyonu RAI’nin haber kanalı olan ‘’RAI News 24’’te yayımlanan ‘’Tempi Dispari’’ (Tek Zamanlar) adlı programda canlı yayın konuğu oldu. Arınç, ‘’Türkiye’nin üyeliğinin, Avrupa Birliği’ne bir dinamizm getireceğini düşünüyoruz" dedi.

Programın sunucusu Carlo De Blasio’nun sorularını cevaplayan Bülent Arınç, Türkiye-AB ilişkilerine dair bir soruya karşılık olarak, ‘’Türkiye’nin üyeliğinin, Avrupa Birliği’ne bir dinamizm getireceğini düşünüyoruz. Türkiye’nin, demokratik bir ülke olarak AB’de yer almasıyla, küresel terörizme ve medeniyetler çatışmasına karşı da büyük bir avantaj sağlanmış olacaktır’’ dedi.

Arınç, Türkiye’nin Avrupa Birliği’nden istediği yegane şeyin, diğer aday ülkelere hangi kriterler uygulanmışsa Ankara için de aynı kriterlerin kullanılmasından ibaret olduğunu belirterek, şöyle konuştu:

‘’Biz AB’den, Türkiye’ye bir ayrıcalık ve imtiyaz tanınmasını istemiyoruz. Ancak bize karşı ayrımcılık yapılmasını da istemiyoruz. Üye olan ülkelerden hangi ölçütler istenmişse, biz onların tümünü yapmaya hazırız. Bize karşı objektif davranılmasını istiyoruz.’’ Türkiye konusunda kimi kez nesnel davranılmadığını belirten Arınç, ‘’Maalesef karşılaştığımız zorlukların bir kısmı, diğer üye ülkelerin üyeliği için söz konusu edilmemiş şeylerin, Türkiye için bir engel olarak ileri sürülmesinden oluşmaktadır. Ama yılmıyoruz. Kararlı biçimde Türkiye’nin haklı olduğunu, ülkemizin kriterlere uyduğunu ve uyacağını ısrarla söylüyoruz’’ dedi. Arınç, Avrupa’daki kimi ülkelerde Türkiye’nin üyeliğinin bir iç politika malzemesi durumuna getirilmesinin hoş karşılanacak bir durum olmadığını da kaydetti.

/ ROMA

25.03.2007


 

‘Köşk’te Neler Konuşuldu?’ haberine Çankaya'dan yalanlama

Cumhurbaşkanlığı, ‘’ Basın Merkezi’nden, bir gazetedeki ‘’O Gece Köşk’te Neler Konuşuldu?’’ başlıklı haberi yalanladı. Cumhurbaşkanlığı Basın Merkezi’nden yapılan yazılı açıklamada, bir gazetenin dünkü sayısında ‘’O Gece Köşk’te Neler Konuşuldu?’’ başlığıyla yer alan haberin ‘’gerçekle ilgisinin bulunmadığı’’ belirtildi.

Cumhurbaşkanı Sezer ve eşi Semra Sezer’in, 21 Mart’ta verdiği akşam yemeğine Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt ve kuvvet komutanları ile Ankara’da görevli orgeneraller eşleriyle katılmıştı.

/ ANKARA

25.03.2007


 

Savcı Aşkın dâvâsında reddi hakim talep etti

Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Yücel Aşkın ile 9 sanığın yargılandığı davanın 16 Mart tarihli son duruşmasına giren ve sanıkların beraatını isteyen Savcı Sezgin Kanmaz, reddi hakim talebinde bulundu.

Savcı Kanmaz, Van 3. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığına gönderdiği reddi hakim talebinde, YYÜ Rektörü Prof. Dr. Yücel Aşkın ile 9 sanığın yargılandığı dava dosyasının, soruşturma evresi ile arama, ifade, yazışmalar ve keşif tespiti gibi bölümlerinde görev yaptığını belirtti. Kanmaz, mahkemenin, 16 Mart’taki son duruşmasında iddia makamını temsil eden Cumhuriyet savcısını araştırması için müdahil vekiline süre verme yetkisinin olmadığını ve bunun hukuka aykırı olduğunu savundu.

/ VAN

25.03.2007


 

Kaczynski: AB daha fazla genişlemeli

Polonya Cumhurbaşkanı Lech Kaczynski, AB’nin dinamik olması ve küresel siyasi sahnede önemli bir oyuncu olarak kalması için daha fazla genişlemesi gerektiğini vurguladı.

Kaczynski, AB’nin kuruluşunun 50. yıldönümü dolayısıyla Fakt gazetesine yazdığı makalede, “Polonya için çok açıktır ki, AB, dinamikliğinin sürmesini ve küresel terazide ağırlığı olmasını istiyorsa açık bir birlik olmalıdır. Yeni ülkelere kapılarımızı kapatamayız” dedi. Ülkesinin, Ukrayna, Hırvatistan ve Türkiye’nin AB’ye katılma çabalarını desteklediğini ifade eden Lech Kaczynski, “Hırvatistan, AB’ye katılması en yakın ülkeler grubunda yer almalıdır. Türkiye’ye kapının kapatılmasına karşıyız” diye konuştu.

“Polonya kesinlikle daha fazla ulusu katmak için AB’nin genişlemesini desteklemektedir” diyen Kaczynski, Ukrayna’nın gelecek birkaç yılda AB üyesi olacağını umduğunu dile getirdi.

/ VARŞOVA

25.03.2007


 

Sakal-ı Şerif izdihamı

Kutlu Doğum Haftası münasebetiyle kısa adı KARESDER olan Karabük Eğitim Sevenler Derneği tarafından Safranbolu Köprülü Camiinden getirilen Peygamber Efendimizin Sakal-ı Şerifi ziyarete açıldı.

Peygamber Efendimizin Sakal-ı Şerifi’nin ziyareti için açılan bölümün açılış kurdelası Vali Vekili Cemal Hüsnü Kansız, Belediye Başkanı Hüseyin Erer tarafından kesildi. Ziyarete gelen vatandaşlar Peygamber Efendimizin Sakal-ı Şerifini öperek, alınlarına koydular. Peygamber Efendimizin Sakal-ı Şerifi 30 Mart tarihine kadar saat; 16:00 ile 17:30 arasında vatandaşlar tarafından ziyaret edilebilecek.

/ KARABÜK

25.03.2007


 

Suriyeli işadamları KKTC'de

Suriye-Türkiye İş Konseyi Eş Başkanı ve Suriye Milletvekili Bahattin Hasan, KKTC’li işadamları ile güçlü ekonomik ilişkiler kurmak istediklerini belirterek, Suriye ile KKTC arasında turizm ve sanayi alanlarında işbirliğine gidilmesi dileğinde bulundu.

Suriye-Türkiye İş Konseyi Eş Başkanı Bahattin Hasan başkanlığında 8 kişilik Suriyeli işadamları heyeti, önceki gece KKTC’ye geldi. Heyet ilk ziyaretini Kıbrıs Türk Sanayi Odasına (KIBSO) yaptı. Hasan başkanlığındaki Suriyeli işadamları, Oda Başkanı Salih Tunar ve yönetim kurulu üyeleriyle görüştü. Heyet Başkanı Bahattin Hasan, Kıbrıs sorununda adil ve kalıcı bir çözümü desteklediklerini vurgulayarak, KKTC ziyaretlerinin amacını, ‘’güçlü ekonomik ilişki kurmak’’ olarak açıkladı ve Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen’e yardımları için teşekkür etti. Kıbrıs Türk Sanayi Odası Başkanı Salih Tunar ise Gazimağusa ile Suriye’nin Lazkiye arasındaki gemi seferlerinin yeniden başlatılması için girişim yaptıklarını açıkladı. Tunar, böylece iki ülke arasında hem ticari hem de turistik ilişkilerin geliştirilebileceğini kaydetti.

/ LEFKOŞA

25.03.2007


 

Ormancılık Haftasını kutlayacak orman kalmadı!

21 Mart Dünya Ormancılık Günüyle başlayan Ormancılık Haftası’nda meslek odaları ve çevre örgütleri küresel ısınmanın da etkilerinin hızla görünür hale geldiği süreçte ormanların talan edilmesine tepkili.

İstanbul Barosu, Çevre ve Kent Hukuku Komisyonu: “İnsanlık zenginleşirken kendini yok etmemeli ve artık temel slogan ‘sürdürülebilir kalkınma’ değil ‘sürdürülebilir yaşam’ olmalı” açıklamasında bulundu.

Çevre Mühendisleri Odası (ÇMO): “Orman alanlarına, su havzalarına, tarım alanlarına inşa edilen fabrikalar, konutlar, villalar, oteller, golf sahaları bir Türkiye gerçeği olarak önümüzde dururken böyle bir ortamda ‘Ormancılık Günü’nü kutlamak ne kadar anlamlı?” diye soruyor.

İstanbul Barosu Çevre ve Kent Hukuku Komisyonu yaptığı açıklamada ormanların ve kıyıların, turizm adı altında insafsızca yağmalandığına, Danıştay başta olmak üzere İdare Mahkemelerin, açılan dâvâlara karar yetiştirmekte zorlandığına dikkat çekti: “Bir taraftan küresel ısınmanın mevcut ve yakın tehdidini yaşarken İstanbul’un elde kalan son orman alanlarının da çeşitli hukuku dolanma yolları ile yapılaşmaya açıldığını ve yönetimlerin bunu engellemediğini üzüntüyle izliyoruz.”

“Çevremizdeki toprağı ve üzerindeki bitki örtüsünü ortadan kaldırarak, sularımızı kirleterek, havamızı solunamaz hale getirerek ve dünyayı bizimle paylaşan diğer bütün canlıları yok ederek insanlığın devamını sağlamak mümkün değil” diyen komisyon “sürdürülebilir kalkınma”yı değil, “sürdürülebilir yaşam”ı savundu.

YAŞANAN OLUMSUZLUKLAR

“Türkiye’nin tabiî hayat ortamları, çevre nasıl yönetiliyorsa ya da yönetilemiyorsa, ormanlar da aynı sorun ile karşı karşıya” diyen ÇMO, Türkiye’de ormanlarla ilgili yaşanan olumsuzlukları şöyle sıraladı:

*Anayasanın 169. maddesine göre mülkiyeti devredilmemesi gereken “devlet ormanı” sayılan araziler, turizm ve madencilik olmak üzere uzun süreli ya da süresiz olarak ormancılık dışı kullanımlara tahsis ediliyor.

*Orman ürünü hasadı, planlama, orman yetiştirme gibi temel ormancılık çalışmaları ihalelerle özel girişimcilere yaptırılıp arazi rantları yüksek orman fidanlıkları ile her türlü tesis satılmaya çalışılıyor.

*Küresel ısınmanın gündeme getireceği kuraklıklara, kuraklıkların yol açabileceği orman yangınlarına, zararlılara karşı dirençli orman yapılarının oluşturulmasına yönelik tedbirler alınmıyor.

*Yoksul orman köylülerinin çevrelerindeki ormanların işletilmesine, yabancılaşmalarına yol açan uygulamalara yeni boyutlar kazandırılıp; Orman Köy İlişkileri Genel Müdürlüğü (ORKÖY), Çevre ve Orman Bakanlığı’nın işlevinin gereklerini yerine getiremeyecek biçimde yönetiliyor.

*Kontrolsüz ve denetimsiz tehlikeli atık varillerine ülkenin dört bir yanında rastlanmaya, orman yangınlarının yol açtığı yıkımların dikkatsizlik ve rastlantılara bırakılmasına devam ediliyor.

ÇMO bütün bunların sorumlusu olarak gösterdiği Çevre ve Orman Bakanı’na “Yılın Çevrecisi” ödülünün verilmesini eleştirdi ve hükümetin Acarkent için gösterdiği tavrın göz boyamaya dönük bir tavır olduğunu söyledi.

DÜNYA ORMANCILIK GÜNÜ

1971 yılından bu yana dünyanın kuzeyindeki bütün ülkelerde 21 Mart, “Dünya Ormancılık Günü”. Dünyanın en önemli tabiî varlıklarından biri olan ormanlarla ilgili, Avrupa Tarım Federasyonu (CEA), 21 Mart gününü Kuzey yarım kürede ilkbaharın, Güney yarım küresinde de sonbaharın başlangıç günü olarak kabul etti ve Federasyon’un teklifi ile BM Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) tarafından benimsenerek üye ülkelere tavsiye edildi. O günden bu yana 21 Mart, “Dünya Ormancılık Günü”, 21 Mart’ı içerisine alan hafta da “Orman Haftası” olarak kutlanıyor. Türkiye’nin de 1975 yılında dahil olduğu uygulamada çeşitli faaliyetlerle ormanların ve ormancılık çalışmalarının önemine dikkat çekilmesi amaçlanıyor.

/ İSTANBUL

25.03.2007


 

Bir aile yılda 16 ağaç borçlanıyor

TEMA Vakfı’nın internet sitesinde yer alan ‘’Karbonmetre’’ programında yapılan bir hesaba göre, 4 kişilik bir aile, atmosfere yılda ortalama 5,3 ton karbondioksit salınımına sebep oluyor.

TEMA Vakfı Konya İl temsilcisi Namık Ceyhan, TEMA’nın internet sitesi www.tema.org.tr adresinde yer alan ‘’Karbonmetre’’ programıyla yıllık kişisel tüketimden kaynaklanan karbondioksit miktarı ve bunun telafisi için dikilmesi gereken fidan miktarının kolayca hesaplanabildiğini hatırlattı.

Programda, elektrik, doğal gaz, tüp gaz, odun, kömür, organik atık, araç yakıt tüketimi gibi emisyon kaynaklarının yer aldığını ifade eden Ceyhan, program sayesinde bu enerji kaynaklarının sebep olduğu yıllık karbondioksit emisyonun ve bunun telâfisi için de dikilmesi gereken fidan miktarının otomatik olarak hesaplanabildiğini belirtti.

Ortalama hayat standartlarında geçimini sağlayan 4 kişilik bir ailenin, yılda ortalama bin 600 metreküp doğal gaz kullandığını ifade eden Ceyhan, şunları kaydetti: ‘’Yine 4 kişilik bir ailenin ortalama yılda 3 bin kilovat saat elektrik tükettiğini, ayrıca otomobiliyle de yılda yaklaşık 400 litre benzin yaktığı hesap edildiğinde, program üzerinde yapılan hesapta bu ailenin atmosfere yıllık 5,3 ton karbondioksit salınımına neden olduğu ortaya çıkıyor. Program ile 5,3 ton karbondioksit salınımına neden olan 4 kişilik bir ailenin atmosfere verdiği zararın, ancak 16 fidan dikilerek telafi edilebileceği görülüyor.’’

/ KONYA

25.03.2007


 

Televizyonlara gözaltı

Radyo Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) Başkanı Zahid Akman, televizyon programlarının ‘’sahne şovu’’ olmadığını belirterek, ‘’Televizyon ekranlarında ahlâksızlıklara, düzeysizliklere göz yumulması söz konusu olamaz’’ dedi.

Akman, yaptığı açıklamada, bir televizyon kanalında Mehmet Ali Erbil’in sunduğu programla ilgili RTÜK’e bir çok izleyiciden şikayet başvurusu geldiğini bildirdi. Akman, şunları kaydetti: ‘’Yayın kuruluşlarının yöneticilerine hem de program yapımcıları ve sunucularına önemli sorumluluklar düşmektedir. Televizyon programı sahne şovu değildir. Televizyon programları milyonlarca izleyici ve özellikle de çocuklar tarafından izlenmektedir. Dolayısıyla televizyon programları tüm toplumu ilgilendirmektedir. O nedenledir ki tüm dünyada yazılı basın ile radyo, televizyon ve sinema alandaki hukuki düzenlemeler birbirinden farklılık arz eder. Bu nedenle televizyon ekranlarında bu tür ahlaksızlıklara, düzeysizliklere göz yumulması söz konusu olamaz.’’

Akman, bahsedilen programın yayınının RTÜK uzmanlarınca takip edildiğini ve 3984 sayılı yasada hüküm altına alınan yayın ilkeleri açısından değerlendirildiğini belirterek, konunun RTÜK’ün ilk toplantısında öncelikli olarak ele alınacağını kaydetti.

ETİK İLKELER İÇİN ATÖLYE ÇALIŞMASI

RTÜK Başkanı Akman, yazılı basın alanında çalışanların uyacakları etik ilkelerin belirli olduğunu ancak büyük bir ihtiyaç olmasına karşın radyo ve televizyon yayıncılığı alanında etik ilkeler bulunmadığını kaydetti. Bu konuda RTÜK olarak yayıncıların ve akademisyenlerin de katılımıyla bir atölye çalışması gerçekleştirmekte olduklarını belirten Akman, çalışma sonucunda radyo ve televizyon yayıncılığı etik ilkeleri oluşturmayı hedeflediklerini bildirdi.

/ ANKARA

25.03.2007


 

Diziler, çocuklara isim koyacak kadar etkiliyor

Televizyon dizilerinde yer alan karakterlerin, ailelerin çocuklarına isim belirlemede etkili olduğu, sevilen karakterlerin isimlerinin son yıllarda sıklıkla çocuklara verildiği bildirildi.

Daha önce hiç kullanılmayan ya da nadiren kullanılan isimler, dizilerde sevilen karakterler tarafından canlandırılınca popüler hale gelebiliyor. “Kurtlar Vadisi’’ dizisinin baş karakteri ‘’Polat’’ ile “Haziran Gecesi’’ dizisinden “Havin’’ ve “Baran’’ isimleri son yılların en popüler isimleri arasında yer alıyor.

Kocaeli Üniversitesi (KOÜ) Toplum ve Ruh Sağlığı psikologlarından Gökçen Gökçe, televizyonun insanların davranış ve alışkanlıkları üzerinde etkili olduğunu belirtti. Türk toplumunda televizyon dizilerinin ilgiyle izlendiğini ifade eden Gökçe, izleyicilerin bir süre sonra dizi karakterleriyle kendilerini özdeşleştirebildiğini belirterek ‘’Eğitim düzeyi düşük kesimde bu tarz eğilimler daha fazla görülüyor. Aile, model aldığı karakterin adını çocuğuna verebiliyor’’ dedi.

/ KOCAELİ

25.03.2007


 

Mahkûmlara KO-MEK hizmeti

Kocaeli Büyükşehir Belediyesi’nin insanları meslek sahibi yapmak için ücretsiz olarak hayata geçirdiği Kocaeli Meslek ve Sanat Eğitim Kursları (KO-MEK) Gölcük Cezaevi’nde mahkûmlara yönelik kurslarına başladı.

Cezaevinde bulunan 16 mahkuma bilgisayar eğitimi verilirken, eğitimlerin 160 saat süreceği belirtildi. Cezaevi Müdürü Eyüp Kabak, yapılan hizmeti büyük bir ödül olarak değerlendirirken, kurslara katılan mahkumların tahliye olduğunda iş bulmalarının kolaylaşacağını, bu sayede topluma kazanılmış bireyler olarak yeniden hayata devam edebileceklerini söyledi.

Yeni Asya / KOCAELİ

25.03.2007


 

Sahabe kabrine özel ilgi

Ak Parti Adıyaman Milletvekili Mahmut Göksu, Samsat’ta bulunan Sahabe Saffan Bin Muattal’ın kabrini Eyüp Sultan gibi önemli bir hale getirmeyi amaçladıklarını söyledi.

Samsat ilçesinde bulunan Sahabe Safvan Bin Muattal türbesi ve çevresi için yapılacak projenin Başbakanlık Toplu Konut İdaresi (TOKİ) Başkanı Erdoğan Bayraktar’a sunulacağını kaydeden Göksu, çalışmaların TOKİ marifetiyle yapılacağını ifade etti.

Göksu, “İstanbul Boğaz Köprüsü ve Eyüp Sultan nasıl ki İstanbul’u sembolize ediyorsa Adıyaman’a yaptırılacak 620 metrelik asma köprü ve Sahabe Safvan bin Muattal kabri de Adıyaman’ı sembolize edecektir” dedi.

/ ADIYAMAN

25.03.2007


 

Ulaşım araçlarına standart geliyor

İzmir Şoförler ve Otomobilciler Odası Başkanı Celil Anık, taksi, minibüs ve servis araçlarına standart geleceğini bildirdi.

İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından şehir içi trafik bütünlüğü ve düzenini sağlamak amacıyla yönerge hazırlandığını kaydeden Anık, 2918 sayılı Karayolları Kanunu’nda yapılan değişiklik ile de İzmir’de faaliyet gösteren taksi, taksi dolmuş, minibüs, servis aracı, kamyon ve otobüs şoförlerinin psikoteknik eğitimden geçirileceğini söyledi.

Anık, şu bilgiyi verdi: ‘’İzmir’deki 2 bin 821 taksiden, bin 500’ü yenilendi. Yaz sonuna kadar bu sayı 2 bini bulacak. Sekiz yaşın üzerindeki araçlarla ticarî taksicilik yapılamayacak. Taksi, minibüs ve servis araçlarına standart gelmesiyle, İzmirlilere kılık kıyafeti, aracının temizliği, güler yüz ve güven içinde hizmet verecek arkadaşlarımız bu işlere devam edecek. Yılların kötü alışkanlıklarını sürdürenler bu işi yapamayacak.’’

/ İZMİR

25.03.2007


 

Leylekler bu yıl erken geldi

İzmir’in antik şehirleriyle ismini dünyaya duyuran Selçuk ilçesinde, şehir merkezinden geçen su kemerlerinin üzerinde yaşayan leylekler bu yıl Mart bitmeden yuvalarına döndü.

Tarihî yapılar üzerinde yuva yaparak baharı müjdeleyen leylekler, turistler tarafından da ilgiyle seyrediliyor.

Selçuk Kalesi’ne 640 metre uzaktan su taşıyan su kemerleri üzerinde birçok leylek yuvası bulunuyor. Sıcak iklim kuşağında yaşayan leylekler, yılın büyük kısmında havaların sıcak seyrettiği Selçuk’ta duruyor. Su kemerlerinin üzerinde ilçeyle bütünlük içinde yaşayan leylekler, normalde Nisan başında geldiği halde bu yıl Mart bitmeden yerlerini aldı.

/ İZMİR

25.03.2007


 

Alkol ve sigara kanseri arttırdı

Her yıl, 10 milyon kişi kansere yakalanırken, sadece 2006 yılında 7 milyon kişi kanserden öldü ve 2010 yılına kadar bu rakamın 10 milyona ulaşacağı tahmin ediliyor.

Memur-Sen Konfederasyonuna bağlı Sağlık-Sen 6 aydan bu yana ülke genelinde yürüttüğü “Kanser Araştırması”nı tamamlandı. Yapılan araştırmada toplumda sigara ve alkol tüketiminin arttığına ve bununla beraber kanserli sayısının da eşdeğerde çoğaldığına dikkat çekildi. Yayınlanan raporlara göre dünyada 20 milyonu aşkın kanserli bulunuyor. Her yıl, 10 milyon kişi kansere yakalanırken, sadece 2006 yılında 7 milyon kişi kanserden öldü ve 2010 yılına kadar bu rakamın 10 milyona ulaşacağı tahmin ediliyor.

Sağlık-Sen’in “Kanser Raporu”na göre toplumda kanserli sayısı hızla artarken, kansere sebeb olan faktörlerin başında sigara, alkol tüketimi, radyasyon, virüs ve yanlış beslenmenin geldiği belirtiliyor.

Ahmet TERZİ / ANKARA

25.03.2007

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 

Bütün haberler


 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004