Dünkü Star’da Ahmet Kekeç feryat ediyor: “Sayın hakimler, kıymetli savcılar, değerli Adalet Bakanı, bizim bu ülkede dava kazanmamız için ne yapmamız lazım?”
Bir gazetenin Genel Yayın Danışmanı’nı isyana sürükleyen konu şu: Kekeç’in fotoğrafını basan bir gazete sürmanşetine “Utanmaz Adam” başlığını atar. Hızını alamayan gazetenin bir yazarı da “İktidarın yalaka köpeği, kemik bulmuş gibi havlıyor...” sözleriyle Kekeç’e yüklenir. Dört sene önce yaşanan bu olay üzerine dava açılır ve bilin bakalım ne olur? Ne sürmanşette ne de yazıda hakaret unsuruna rastlanır.
Yargının standardı yok maalesef. Bir fiil birileri tarafından işlendiğinde suç sayılıyor; başkaları tarafından aynı davranış sergilendiğinde “ifade özgürlüğü kapsamına” alınıyor. Meclis Başkanı Bülent Arınç “4 yıldır 5 ayrı davadan yargılanıyorum. Bana hakaret edenlere ‘ağzına sağlık’ deniyor. Ben Kamer Genç’e ‘saygısızlık yapma’ demişim. Bu laftan dolayı tazminata mahkûm edildim. Maalesef söylenen söze değil söyleyene bakılıyor.” diyor. Örnek çok. Vakit Gazetesi yazarı Abdurrahman Dilipak’ın Bağcılar Adliyesi’nde görülen davasında savcı “suç unsuru oluşmadığından beraatını talep etti” ancak davadan 1 yıl 2 ay hapis cezası çıktı. Başörtülülere fahişe dediği iddiası ile gündeme gelen Muazzez İlmiye Çığ adında bir sümerologa benzer ifadelerinden dolayı dava açıldı, sonuç beraat.
“Falana ceza verilsin, filan tutuklansın” gibi bir talebim yok. Adalet, herkese eşit dağıtılsın; demek istediğim tek şey bu. Adalet cübbesini giyen bir insan ideolojilerden arınmak, sıyrılmak zorunda. Böyle bir algıya sebep olmak bile vahim bir hatadır. Üzülerek söylüyorum; kamuoyu, yargının herkese eşit davrandığına inanmıyor. Başbakan Erdoğan bile “Yargıdan bazen adamına göre karar çıkabiliyor. Bu, uygulayıcılarla ilgili. İçim yanıyor, Başbakan’a hakaret edilince suç değil, başkasına yapılınca suç oluyor.” diyor. Mesela Rektör Yücel Aşkın davasında inanılmaz gelişmeler yaşanıyor. 51 klasörden oluşan dava dosyası duruşmadan bir gün önce Savcı Akın Karakaş’tan alınıp diğer Savcı Sezgin Kanmaz’a veriliyor. Kanmaz, Şemdinli davasını temyize götüren beyefendi. Her neyse... Başsavcı cep telefonuyla Karakaş’ı arıyor ve dosyaların yeni görevlendirilen savcıya hemen devredilmesini istiyor. 51 klasörlük dosya bir gecede okunduktan (!) sonra mütalaa sanıkların lehine dönüyor. Avukat Hüsnü Tuna, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’na (HSYK) önümüzdeki hafta suç duyurusunda bulunacakmış. Bir sonuç çıkar mı? Bilinmez HSYK zaten Şemdinli davasında ağır yara aldı. İddianameyi hazırlayan Ferhat Sarıkaya’yı meslekten men etme cezası vererek orantısız bir adalet anlayışı ortaya koymakla kalmadı; Türkiye’nin itibarını zedeledi.
Konu sadece ideoloji bulaşmış davalarla da sınırlı değil. Mesela hortumculuk davalarına ceza yağdıran Hakim Mustafa Akın’ın görev yeri aniden değiştirildi. HSYK’nın oyçokluğuyla aldığı atama kararında Adalet Bakanlığı bürokratı Akın’ın görevde kalması için oy kullanmış. Bankalar konusunda uzman bir hâkimin aniden Ağır Ceza Mahkemesi’ne atanması ile Akın’ın önündeki bazı davalar (Mesela Kent Bank, İktisat Bankası ve Yurt Bank davaları) arasında bir irtibat olduğuna dair endişeler, şüpheler var...
Zaten kamuoyu, Yargıtay Başkanı Eraslan Özkaya’nın Bodrum’daki evinin tadilatını Alaattin Çakıcı’nın arkadaşı olan müteahhit Süha Hakkı Şen’e yaptırdığı ve Çakıcı’nın Yargıtay’daki davasının geciktirilmesi için Özkaya’dan talepte bulunulduğu iddiasını unutmuş değil. Sonuç ne olursa olsun kamu vicdanında soru işaretleri belirmiştir...
Tabii ki işini hakkıyla yapan hâkimlerimiz, savcılarımız büyük çoğunluktadır. Ancak kamuoyuna mal olmuş onlarca dava adalet dağıtımının eşit yapılmadığına dair çok büyük ve korkunç şüphelere neden olmaktadır. Zaten eski adalet bakanları Seyfi Oktay ve Mehmet Moğultay döneminde ayrımcılık yapıldığı ortaya çıkmıştı. Bugün hâlâ yargı aynı faturayı ödüyor. Oysa devletin aslî varlık sebeplerinden biri güvenliği sağlamak, diğeri adalet dağıtmaktır. Yargının siyasî parti gibi davranması, vatandaşlar arasında ayrımcılık yapması vahim bir hatadır; bu algının zararını sadece adalet mekanizması değil bu ülkenin bütün kurum ve kuruluşları öder. Dün Adalet Bakanı Cemil Çiçek “Yargıda reforma ihtiyaç var.” dedi. Şüphesiz doğru bir tespit; ama her şeyden önce zihniyet reformuna ihtiyaç olduğu kesin...
Zaman, 20.3.2007
|