|
|
|
Rehn: Seçim reformları geciktirmesin |
Avrupa Komisyonunun Genişlemeden Sorumlu Üyesi Olli Rehn, Alman Die Welt gazetesine verdiği mülâkatta, Türkiye’nin reformların sürdürülmesinde yükümlülükler üstlendiğini ifade ederek, “Ne mutlu ki Avrupa’daki demokrasilerde seçimler vardır. Fakat seçimler ne AB’de, ne de Türkiye’de reformların gecikmesi için bir gerekçe olmalıdır” dedi.
Avrupa Komisyonu’nun Genişlemeden Sorumlu Üyesi Olli Rehn, Alman Die Welt gazetesine verdiği mülakatta Türkiye’nin reformların sürdürülmesinde yükümlülükler üstlendiğini söyledi.
Rehn, gazetenin konuyla ilgili sorularına verdiği cevapta şunları söyledi: “Ne mutlu ki Avrupa’daki demokrasilerde seçimler vardır. Fakat seçimler, ne AB’de ne de Türkiye’de reformların gecikmesi için bir gerekçe olmalıdır. Türkiye, reformların sürdürülmesi yükümlülüğünü üstlenmiştir. Biz bunun ne şekilde gerçekleştiğini ve özellikle düşünce özgürlüğü ve diğer temel haklar alanındaki gelişmeleri izliyoruz. Türkiye’nin, Ceza Yasası’nın 301. Maddesini değiştirmesi suretiyle düşünce özgürlüğünü garanti altına alması olumlu bir sinyal niteliği taşıyacaktır. Bu bağlamda, Türk sivil toplumunun Ermeni asıllı Türk gazeteci Hrant Dink’in öldürülmesine gösterdiği tepki gayet olumluydu.”
Olli Rehn, “Türkiye ile yürütülen üyelik müzakerelerinde ne tür gelişmeler kaydedilmesini bekliyorsunuz?” sorusuna ise şu cevabı verdi: “Benim beklentim, başlıklarından bir tanesinin, öncelikle şirketler ve sanayi politikasıyla ilgili başlığın müzakeresine Mart ayında başlanılması yönündedir. Aslında, ekonomi ve para politikası, vergilendirme ve istatistik başlıklarında da müzakerelere başlayabilecek konumdayız. Almanya’nın Dönem Başkanlığı’nın Haziran ayında sona ermesine kadar dört ana başlığın görüşmelere açılmasının beklentisi içindeyim. Ankara ile yürütülen üyelik müzakereleri şu an için hızlı tren temposunda ilerlemiyor, fakat müzakere süreci üye devletlerin istekleri doğrultusunda ve Türkiye’deki reform hareketlerine destek sağlamak amacıyla canlı tutulmaya çalışılıyor.”
|
/ BERLİN
06.03.2007
|
|
|
Anketler alarm veriyor |
Hukukçular Derneğinin düzenlediği paneldeki konuşmasında Türkiye’de yargının iyi bir sınav vermediğini belirten Prof. Dr. Burhan Kuzu, “İyi hakimlerimiz mutlaka vardır, ama yargıyla ilgili yapılan anketlerde güven oldukça düşük çıkıyor” dedi. Kuzu, “Yargı alanındaki güvensizlik bir milletin sonu demektir. Yargıda bir leke görülürse güvensizlik başlamış demektir. Adalete güvensizlik de bir memleket açısından en kötü şeydir” diye konuştu.
TBMM Anayasa Komisyonu Başkanı Prof. Dr. Burhan Kuzu, “Türkiye’deki yargı iyi sınav vermedi. Yargı alanındaki güvensizlik bir milletin sonu demektir” dedi.
Hukukçular Derneği’nin düzenlendiği ASKON Toplantı Salonu’nda gerçekleştirilen, Emekli Cumhuriyet Savcısı Reşat Petek’in oturum başkanlığını yaptığı “Hukuk ve Siyaset” başlıklı panelde hukuk-siyaset ilişkisi üzerine konuşan TBMM Anayasa Komisyonu Başkanı ve İstanbul Milletvekili Prof. Dr. Burhan Kuzu, yargı alanında maddeleri değiştirmenin tek başına yeterli olmadığını, zihniyet değişiminin de gerekli olduğunu vurguladı.
Prof. Dr. Burhan Kuzu, hukukun ve siyasetçinin hedefinin insan hakları ve insanın mutluluğu olması gerektiğini söyledi. Kuvvetler ayrılığının özgürlüğü sağlamada önemli bir nokta olduğuna da değinen Kuzu, uygulamada bu kuvvetler ayırımının çok da gözetilmediğini aktardı.
“Kanunu hükümet getirir, genel kuruldan oylanır gider. Kim tatbik eder, yürütme. Yapan kendisi, uygulayan kendisi. Bütçeyi de hükümet belirler. Parlamenter rejim böyle maalesef” diyen Kuzu, kuvvetler ayırımında alanı en dar kesimin yasama olduğunu vurguladı.
Yargının da kuvvetli bir yürütmeyi sınırlamada önemli bir faktör olduğunu söyleyen Kuzu, “Fakat tabiî Türkiye’deki yargı iyi sınav vermedi. İyi hakimlerimiz mutlaka vardır ama yargıyla ilgili yapılan anketlerde güven oldukça düşük çıkıyor. Siyasetçiye de düşük çıkıyor. Siyasetçiye düşük çıkması çok normal. Yargı alanındaki güvensizlik bir milletin sonu demektir. Yargıda bir leke görülürse güvensizlik başlamış demektir. Adalete güvensizlik de bir memleket açısından en kötü şeydir” dedi.
“Eğer biz siyaseti ve hukuku sadece hukuk ve siyaset yapmak için yapıyorsak o bence fazla bir şey ifade etmez” diyen Prof. Dr. Kuzu,”Yani insanın haklarını sağlamayan, sonunda insanın mutluluğu gelişmeyen bir hukuk siyaset ilişkisi boş bir çaba olur” diye konuştu. Prof. Dr. Kuzu, insan haklarıyla ilgili olarak sadece hukuki metinler düzenlemenin de yeterli olmadığını belirterek, siyasetin çoğulculuğu yaşatması, bu çoğulculuğun ortak paydasının da hukuk olması gerektiğini ifade etti.
Kuzu, “Çoğulculuğu sağlayabilmek için ifade özgürlüğü, vatandaşlık ve bir de laiklik gibi üç ana konuda da zannediyorum toplumun hemen hemen tamamının bir mutabakatı gerekiyor gelinen modern dünyada. Aksi halde huzursuzluk bir şekilde devam etmeye çalışıyor” şeklinde konuştu.
ZİHNİYET DEĞİŞMELİ
Yargı konusunda zihniyet değişikliği gerektiğine dikkat çeken Kuzu, “163. maddeyle ilgili bir karar benim dikkatimi çekmişti. Aynen şunu söylüyor, ‘163. maddenin kalkmasıyla meydanı boş bulanlar…’ Mahkeme kararında bunu görüyoruz. Bu korkunç bir şey. Bunu bir muhalefet lideri söyleyebilir, bu çok normal. Ama yargı önünde metin varsa mahkum eder, yoksa beraat der. İçinden geçirebilirsin, ‘Bir hüküm olsaydı da şu adamı mahkûm etseydim’ diye. Bu senin kişisel olarak içinde kalan dünyandır. Ama bunu kararına yansıtamazsın” sözleriyle yargı mensuplarının kişisel fikirlerini kararlara yansıtmasını eleştirdi.
Kuzu, konuşmasında, laiklik ve özgürlükler konusuna da değindi. Türkiye’de laikliğin model alındığı Fransa’dan bile daha sert uygulandığına dikkat çeken Kuzu, “Belki de bizim Jöntürkler, İttihat Terakki mensupları Paris’e değil de Londra’ya gitmiş olsalardı zannediyorum bugün daha farklı bir Türkiye oluşurdu. Çünkü Anglosakson kültür daha çok daha yumuşak bu alanda. Elbette ki laiklikte din-devlet işleri ayrıdır. Ama zannediyorum bu sert uygulamaları da biraz yumuşatmamız gerekiyor” dedi.
DÜNYA HUKUK KRİZİ YAŞIYOR
Dünya genelinde bir hukuk krizi yaşandığını ifade eden Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekan Yardımcısı Doç. Dr. Mustafa Şentop da, İslâm medeniyetinin hukuk sistemine dikkat çekti. Şentop,“Batı kültürünün ve medeniyetinin oluşturmuş olduğu hukuk algısı, anlayışı bugün sonuç itibarıyla dünyada insanlık için, adalet, eşitlik gerçekleştirecek durumdan çıkmıştır” dedi. Doç. Dr. Şentop, yaşanan problemlerin, kuralların, sistemin uygulanmasındaki hatalardan mı, yoksa doğduğu kültür ve medeniyetin kodlarındaki problemden mi kaynaklandığının tartışılması gerektiğini söyledi.
Dünyanın bugün yaşamış olduğu kriz karşısında palyatif tedbirlerin, hukukun, yasamanın, yürütmenin çeşitli alanlarıyla ilgili değişiklik önerilerinin yeterli olmadığının altını çizen Şentop, “Dünyaya yeni bir hukuk algısı sunabilecek medeniyete, kültüre sahip tek toplum biziz. Bu birikimimizi dünyaya sunmamız gerekiyor” diye konuştu.
İstanbul Barosu Eski Başkanı Doç. Dr. Yücel Sayman da hukuka, devlete, bireyi esas alarak veya devletten hareketle bakılabileceğini söyleyerek, bireyin diğer canlılardan ayrılan yönü olarak maddî manevi varlığını geliştirebilme yetisinin korunmasının önemi üzerinde durdu. Sayman, devletin kutsal sayıldığı, insanların egemenliğini bu arızi kuruma devrettikleri düzenlerde, hukukun o yapılanmanın işleyişine teslim edilmiş olduğunu belirtti.
|
Naciye KAYNAK
/ İSTANBUL
06.03.2007
|
|
|
Yargı etki ve baskıdan kurtulmalı |
Yargı reformunun gerçekleştirilemediğini, hem anayasada, hem idarî yargıda hâlâ engeller bulunduğunu belirten Prof. Dr. Zafer Üskül de “Yargı etki ve baskı altında olmamalıdır” dedi. “Yargıçlarda devleti koruma içgüdüsü yerleşmiştir. Bireyi korumazlar. Oysa korunması gereken devlet değil, bireydir. Devlet birey için vardır. Birey yoksa devlet olur mu?” diyen Üskül, hakim ve savcıların eğitilerek zihniyetlerinin değiştirilmesi gerektiğini söyledi.
‘Türkiye’de Demokratikleşme Perspektifleri’ konulu konferansta konuşan Prof. Dr. Zafer Üskül, “Türkiye, yargı reformunu gerçekleştirememiştir. Hem Anayasa’da, hem idarî yargıda hâlâ engeller var. Yargı etki ve baskı altında olmamalıdır” dedi. Mersin Avrupa Birliği Derneği ve Mersin Sanayici ve İş Adamları Derneği’nin (MESİAD) ortaklaşa gerçekleştirdiği ‘Türkiye’de Demokratikleşme Perspektifleri’ konulu konferans, Mersin Ticaret ve Sanayi Odası’nın konferans salonunda gerçekleştirildi. Konferansa konuşmacı olarak katılan Prof. Dr. Zafer Üskül, Demokratikleşme, Avrupa Birliği, İnsan Hakları ve Hukukun Üstünlüğü konularında önemli açıklamalarda bulundu.
Demokrasilerde devletin resmî ideolojisinin olamayacağını belirten Prof. Dr. Üskül, devlet bütün ideolojilere aynı mesafede durması gerektiğini söyledi. Türkiye’de hâlâ aşırı merkeziyetçiliğin hakim olduğunu ve yetkilerin çok büyük bölümünün merkezde toplandığını kaydeden Üskül yerel yönetimlerde ise yetkilerin sınırlı olduğunu ifade etti. Üskül, konuşmasına şöyle devam etti; “Seçim barajı sistemi düzeltilmelidir. Bana göre kaldırılmalıdır. Hiç olmazsa yüzde 5’e düşürülmelidir. Genelkurmay Başkanı, Başbakana bağlı değil de, Başbakana karşı sorumludur. Sorumlu olmakla bağlı olmak arasında fark var. Genel Kurmay, Başbakana bağlı olmadığı için emir veremiyor, yani burada teknik bir sorun var. Bunun da üzerinde durulması lâzım.”
ÖZGÜRLÜKLER KORUNMALI
Türkiye’de, İnsan Hakkı sorununun hukuksal olarak olmadığını, ancak uygulanmadığını dile getiren Üstün, şunları söyledi: “İnsan Hakları sözleşmelerini sadece okumak yetmez. Kanunları uygulayacak yargıçlar lâzım.Tabi bunun için bütün yargıç, savcı ve avukatların eğitilerek zihniyetlerinde değişim gerekir. Çünkü yargıçlarda devleti koruma içgüdüsü yerleşmiştir. Bireyi korumaz. Oysa korunması gereken devlet değil bireydir. Devlet birey için vardır. Birey yoksa devlet olur mu? Yargıç, takdir yetkisini kullanırken bireyin hak ve özgürlüklerini öne çıkararak, bu takdir yetkisini kullanacak yoksa devleti koruma iç güdüsüyle değil. Bu da yargıcın önemli bir zihniyet değişiminin gerekliliğini ortaya çıkarıyor.
Türkiye yargı reformunu gerçekleştirememiştir, hem anayasada hem idarî yargıda hâlâ engeller var. Yargı etki ve baskı altında olmamalıdır. Bunlar olmadan hukukun üstünlüğünü sağlayamayız. Mevcut yapının imkân sağladığı bazı kesimler bu değişime karşı direniyorlar. Sivil toplumlar, bireyler haklarına sahip çıkarlarsa bu direnişler zamanla kırılır.”
YENİ BİR ANAYASAYA İHTİYAÇ VAR
Basının çok önemli olduğunu ve Basın Ceza Kanunu’nda da gözden geçirilip düzeltilecek maddeler olduğuna işaret eden Üskul, “Bu güne kadar Anayasa’nın üçte biri değiştirildi. Daha çok değişmesi gereken maddeler var. 82 Anayasası’nda devleti öne çıkaran baskıcı bir ruh var bu ruh öldürülemiyor. Anayasa maddelerini parça parça değiştirmek çare olmuyor, yeni sorunlar çıkartıyor. Bana kalırsa, her kesimin üzerinde uzlaştığı yeni bir Anayasa’ya bu toplumun ihtiyacı var” şeklinde konuştu.
Prof. Dr. Üskül, “Türkiye, Avrupa Birliğine üye olsada olmasada demokratikleşmelidir. Bunu kendi iç dinamikleri ile sağlayabilirse daha kalıcı olur.V e uygulamalarda karşılaşılan sorunlar daha kolay giderilecektir” diyerek sözlerine son verdi.
|
Hüseyin KÜÇÜKOĞLU
/ MERSİN
06.03.2007
|
|
|
Doğan Güreş'e tepki |
Genelkurmay eski Başkanlarından Doğan Güreş’in “Dönemin Genelkurmay Başkanı ben olsaydım, ben de 28 Şubat’ı yapardım. Sayın Erdoğan Çankaya’ya çıkmamalı, asker türbandan dolayı Çankaya’yı protesto eder” sözlerini değerlendiren Türkiye Sağlık İşçileri Sendikası Genel Başkanı Mustafa Başoğlu, Doğan Güreş’in açıklamalarının demokrasi dışı olduğunu ve cumhurbaşkanlığı seçimi için askeri koz olarak kullandığını belirtti.
Eski Genelkurmay Başkanlarından Doğan Güreş’in “Dönemin Genelkurmay Başkanı ben olsaydım, ben de 28 Şubat’ı yapardım. Sayın Erdoğan Çankaya’ya çıkmamalı, asker türbandan dolayı Çankaya’yı protesto eder” sözlerini değerlendiren Türkiye Sağlık İşçileri Sendikası Genel Başkanı Mustafa Başoğlu, Doğan Güreş’in açıklamalarının demokrasi dışı olduğunu ve cumhurbaşkanlığı seçimi için askeri koz olarak kullandığını belirtti.
Güreş’in bir televizyon programına katılarak yaptığı açıklamaların kesinlikle demokrasi ile uyuşmadığını söyleyen Başoğlu, “28 Şubat sürecinin kaçınılmaz bir süreç olduğunu ve yapılacak başka bir şey kalmadığını, kendisi de o dönemde Genelkurmay Başkanı olsaydı aynı şeyi yapacağını söylemesi, içi doldurulamayan iddialardır. Çünkü 28 Şubat sürecinde ileriye sürülen ‘irtica geliyor, demokrasi ve cumhuriyeti yutacak’ iddiaları hiçbir şekilde kanıtlanamamıştır. Sayın Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı seçilmemesi için askeri koz olarak kullanıp tehdit unsuru haline getirmesi de, demokrasi ile bağdaşır bir tavrı değildir” diye konuştu.
Türkiye de sivil-asker tartışmasının gereksiz bir tartışma olduğunu söyleyen Başoğlu şöyle konuştu: “Herkes Anayasaya göre kendi işini yaptığı takdirde bu tartışma kendiliğinden kapanır. Sayın Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığına aday olup olmayacağını bilmiyorum. Ama bu güne kadar söylenenler karşısında aday olmaya adeta zorlandığı görülmektedir. Tartışmaları, cumhurbaşkanlığı seçiminde herkesin söz sahibi olabileceği ama çoğunluk partisinin hiçbir söz hakkı olmadığı gibi bir noktaya götürmek, öncelikle TBMM’nin iradesine önceden ambargo koymak ve tehdit altında bulundurmaktır. Bu anlayıştan demokrasiye inananlar vazgeçmelidir. Türkiye görünmez bir yeni 28 Şubat ortamına doğru itilmektedir. Demokratik kurallar içinde yapılan seçim ve sonuçlarına herkesin saygı duyması ve kabul etmesi gerekir. ‘Benim dediğim doğrudur’ anlayışı demokratik değil diktatör bir anlayıştır. Bu da çağımızın insan hakları ile uyum sağlamamaktadır. Bazı çevrelerin, Türkiye’de demokrasi olmadığını kanıtlayabilmek için gösterdiği gayretleri hayretle karşılıyorum.”
|
06.03.2007
|
|
|
Ağar: Milletin gerçek gündemi farklı |
DYP Genel Başkanı Mehmet Ağar, 8 Cumhurbaşkanı Kenan Evren’in sözleri ile ilgili ‘’Bir avuç suda fırtınalar kopartılıyor. Türkiye’nin idarî yönetimiyle ilgili başka teklifi olan varsa onu söylesin’’ dedi.
Elazığ’ın Sivrice ilçesinde incelemelerde bulunmak üzere Malatya Erhaç Havaalanı’na gelen Mehmet Ağar, burada düzenlediği basın toplantısında, Türkiye’de milletin gerçek gündemiyle meydana getirilmek istenen sanal gündem arasında büyük fark olduğunu ifade etti. 8. Cumhurbaşkanı Kenan Evren’in sözlerinin kamuoyuna yansıtıldığı gibi büyütülecek ifadeler olmadığını kaydeden Ağar, şöyle konuştu: “Söylediği ‘Ekonomik yetkileri, haiz olan kişilere verilsin’ bunda bir şey yok ki. Bir avuç suda fırtına kopartılıyor. Türkiye’nin idarî yönetimiyle ilgili başka teklifi olan varsa onu söylesin. Bizim söylediğimiz, kamu yönetimi reformu lâzım. Türkiye üniter yapısını koruyarak daha güçlü şekilde meselelerini çözecek yönetim yapısına kavuşacaktır. Bu nasıl olacaktır. Yerinden yönetim konusunda bazı yetkiler merkeze bağlı olan makamlara verilebilir. Bunda büyütülecek ne var. Söyleyecek sözü olmayınca siyasette birilerinin, bunun üzerinden siyaset yapmaya kalkmaktadırlar. Mesele budur. Biz sanal gündemin dışındayız.’’ Ağar, şunları kaydetti:’’Bizim istediğimiz terörsüz bir Türkiye’dir, silahsız bir Türkiye’dir, güçlü bir Türkiye’dir. Türkiye’de siyasetin nasıl yapılacağı da bellidir. Türkiye’de etnik temele dayalı ayrılıkçılık üzerine kimse siyaset yapamaz. Türkiye’de dini hassasiyetler üzerinden de kimse siyaset yapamaz. Türkiye’de gerçekler üzerinden siyaset yapılacaktır. Türkiye’nin birlikteliği bütünlüğü korunarak siyaset yapılacaktır. Ucuz siyasete milletin karnı toktur.
Ekonomi, kalkınma, gelişme, tarım, KOBİ, eğitim ve sağlıkla ilgili söyleyecek hiç bir sözü olmayanlar, bir takım hassasiyetlerin arkasına sığınmasınlar. Biz milliyetçiliğimizin zekâtını versek bu lâfları söyleyenler 30 sene idare ederler. Otursunlar oturdukları yerde.’’
|
/ MALATYA
06.03.2007
|
|
|
Keçeli: DYP, ilk seçimde Meclis'e girecek |
DYP Genel Başkan Yardımcısı Orhan Keçeli, DYP’nin halkın partisi olduğunu ifade ederek, “DYP, ilk seçimde Meclis’e girecek’’ dedi.
DYP Ordu İl Divan Toplantısına katılan Keçeli, verdikleri mücadelenin meyvelerini ilk seçimde toplayacaklarını söyledi. AKP iktidarının süresini doldurduğunu öne süren Keçeli, ülkede her açıdan olumsuzluklar yaşandığını, işsizliğin had safhaya ulaştığını, ülke ekonomisinin adeta çöktüğünü iddia etti.
DYP’nin her geçen gün güçlendiğini ifade eden Keçeli, “Ülkenin tek bir partiye ihtiyacı var o da DYP’dir. Halkın partisi DYP, ilk seçimde Meclis’e girecektir. Genel Başkanımız ile atımız tekrar şahlanacak’’ diye konuştu. DYP Ordu İl Başkanı Hakkı Yılmaz da DYP’nin seçimde baraj korkusu olmadığını söyledi.
|
/ ORDU
06.03.2007
|
|
|
DYP'li Erhan: Öncelikli hedefimiz ülkede huzur ve asayişi sağlamak |
DYP Genel Başkan Yardımcısı Doç Dr. Çağrı Erhan, DYP iktidarında, en öncelikli hedeflerinin ülkede huzur ve asayişi sağlamak olduğunu söyledi.
“DYP Genişletilmiş İl Divan toplantısı, Eyvanlı Köşk Düğün salonunda Genel Başkan Yardımcısı Çağrı Erhan ile Teşkilât Başkan Yardımcısı Zekeriya Er’in de katılımıyla yapıldı. Kütahya ilçe, belde teşkilâtları ile eski yeni DYP’lilerin buluştuğu toplantı adeta gövde gösterisine döndü.
Çağrı Erhan, DYP iktidarında, en öncelikli hedeflerinin ülkede huzur ve asayişi sağlamak olduğunu belirterek, “DYP üç ay içinde, terör, kapkaç, hırsızlık, gasp, uyuşturucu gibi insanların korkusu haline gelen olayları bitireceğini, Genel başkan Mehmet Ağar’ın bunda kararlı olduğunu, DYP olarak öncelikli hedeflerinin huzuru ve asayişi sağlamak, insanların çocuğu rahatlıkla okula gönderebilmesini, endişelenmemesini sağlamak olduğunu” söyledi. Çağrı Erhan, bunları yapmak için polisimizin iş yapar hale getirileceğini ve arkasında durulacağını da sözlerine ekledi.
|
Yeni Asya
/ KÜTAHYA
06.03.2007
|
|
|
Sanayici tedirgin |
DYP Genel Başkan Yardımcısı Binhan Oğuz, “İhracat artışını gerçekleştiren otomotiv, makine aksamı, demir çelik ve tekstil hazır giyimdeki sanayici geçen günlerdeki faiz ve kurdaki piyasa dalgalanmalarından son derece tedirgindir” dedi.
İhracat politikalarını değerlendiren DYP Genel Başkan Yardımcısı Binhan Oğuz, şunları kaydetti: “İhracatın geri gittiği görülmemiş, artması doğal ama açıklanması gereken nasıl ve ne pahasına arttığı; halk ihracat artarken, üretim yapılıyor gösterilirken neden işsiz, neden yoksul düştüğünü anlamak istiyor, bu gerçeklerin açıklamasını bekliyor. Son 12 aylık dönemde 89 milyar dolara yükselen ihracatımızda tek başarı gerçekten sanayicimizin. Toplam ihracatımızın % 86’dan fazlasını gerçekleştiren bu kesim dış piyasalarda pazarlarını kaptırmamak adına kur riskini üstleniyor, işçi çıkarıyor, karının erimesi karşısında çaresiz kalıyor. İhracat artışını gerçekleştiren otomotiv, makine aksamı, demir çelik ve tekstil hazır giyimdeki sanayici geçen günlerdeki faiz ve kurdaki piyasa dalgalanmalarından son derece tedirgindir. İç tüketimin olmadığı yerde, ihracat can simidine sarılmak tek çare olduğundan TL’deki her sanal değerlenme işletmelerin zarar hanesine yazılarak adeta denizi bitiriyor.”
“Sanayici, seçimlere kadar istihdam üzerindeki vergilerin ineceğinden ümidini kesmiş durumdadır” değerlendirmesinde bulunan Oğuz, “4 yılda rakiplerinin 2 katı fazla enerji fiyatları ile üretim yapmaya mahkûm belki faizler enflasyon gibi aşağı çekilir diye bekliyor. Kısaca, Türkiye’de üreten tüm kesimler gibi sanayici mutsuz, sıkıntısı katlanıyor; sonuç işsizlik tırmanıyor” dedi.
|
06.03.2007
|
|
|
Der Standard: Müzakereler iyi gidiyor |
Avusturya’da yayımlanan Der Standard gazetesi ‘Avrupa Komisyonu’nda Türkiye ile müzakerelerin iyi gittiğini yazdı. Gazetenin haberinde şunlar kaydedildi:”Avrupa Komisyonu, AB ile Türkiye arasındaki giriş müzakerelerinin ‘çok iyi, hatta eskisinden daha iyi’ gittiğini belirtiyor.
AB’nin Genişlemeden Sorumlu Komiseri Olli Rehn, Tagesspiegel gazetesiyle yaptığı röportajda, hazirana kadar aralarında işletme ve endüstri politikası gibi önemli konuların da bulunduğu dört başlığın daha açılımının yapılabilmesini umduğunu söyledi.
Bu gelişme, şu sıralar hakim olan ‘resmi’ soğuk havaya bir tezat teşkil ediyor. AB, Ankara’nın limanlarını Kıbrıs gemi ve uçaklarına açmakta direnmesi üzerine, serbest mal dolaşımı, oturma ve serbest dolaşım hakkı, finans hizmetleri, tarım, balıkçılık, ulaşım, gümrük birliği ve dış ilişkiler gibi sekiz önemli başlığa ilişkin müzakereleri durdurdu. Türkiye bu davranışa belirgin bir soğukkanlılıkla karşılık verdi. Ankara’daki hükümet AB’nin öncelikli konuların başında gelmediğini kaydetti..”
|
/ VİYANA
06.03.2007
|
|
|
Mehmet Aydın: Geçmişimizi gün ışığına çıkarmak zorundayız |
Devlet Bakanı Mehmet Aydın, ‘’Nasıl ekonomimizi büyütmek zorundaysak, tarihimizi, kültürümüzü ve geçmişimizi de gün ışığına çıkarmak zorundayız’’ dedi.
AKP Çanakkale 21. İl Danışma Meclisi Toplantısına katılmak için şehirde bulunan Devlet Bakanı Aydın, Kilitbahir köyündeki Namazgâh Tabyası ve Gelibolu Yarımadası’ndaki Şehitler Abidesi’ni ziyaret ederek, çalışmalar hakkında yetkililerden bilgi aldı.
Bakan Aydın, Gelibolu Yarımadası’nda uygulanan Uzun Devreli Gelişme Planı kapsamındaki çalışmaların hızla devam ettiğini belirterek, bu projenin Bakanlar Kurulu’nda en sık görüşülen konular arasında yer aldığını söyledi.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın bu projeyle yakından ilgilendiğini, Devlet Bakanı Beşir Atalay, Çevre ve Orman Bakanı Osman Pepe, Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koç’un da çalışmaları hükümet adına takip ettiğini anlatan Aydın, şöyle konuştu: “Nasıl ekonomiyi büyütmek zorundaysak, tarihimizi, kültürümüzü ve geçmişimizi de gün ışığına çıkarmak zorundayız. Gün ışığına, toprağa, suya şükretmek yetmez. Bu topraklarda yatan insanlara da şükretmemiz, rahmet dilememiz lâzım. Eğer şehitlerimiz, o gün korkunç saldırıyı durdurmasalardı, tarih tamamen farklı olurdu.’’
|
/ ÇANAKKALE
06.03.2007
|
|
|
Özürlüler duyarlılık bekliyor |
Yozgat’ta düzenlenen toplantıda, İçişleri Bakanlığı ile Türkiye Özürlüler Eğitim ve Dayanışma Vakfı (ÖZEV) tarafından ortaklaşa hazırlanan ‘’Özürlüler Hakkında Sosyal Duyarlılık Projesi’’ tanıtıldı.
Yozgat İl Sağlık Müdürlüğü salonunda düzenlenen toplantıda konuşan ÖZEV Başkanı Tekin Başer, 2005 yılında çıkan ‘’Özürlü Yasası’’ ile dezavantajlı grupların hakları konusunda, eğitim, sağlık, istihdam, bakım hizmeti gibi alanlarda iyileşmelerin gerçekleştiğini söyledi.
Bu iyileştirmelerin yeterince bilinmediğine dikkat çeken Başer, ‘’Özürlülere yönelik bireysel duyarlılık var ama yeterli değil. Yeterli olabilmesi için çıkan yasaların herkes tarafından çok iyi bilinip, uygulanması gerekir’’ dedi.
Başer, çıkarılan yasaların, yasaya bağlı olarak çıkarılan yönetmenliklerin daha iyi algılanabilmesi, özürlülerin ve bundan fazlasıyla etkilenen yakınlarının durumlarının iyileştirilip, AB standartlarına uygun hale getirilmesi istediklerini belirterek, ‘’Özürlüler Hakkında Sosyal Duyarlılık Projesi kapsamında, burada ikincisini düzenlediğimiz toplantıları 81 ilde devam ettirerek, yasa ve yönetmenlikleri kurumlar, sivil toplum örgütleri ve bireylere anlatacağız’’ diye konuştu. Daha sonra, katılımcılara, yasanın sağladığı avantajlar ve uygulamaları hakkında bilgiler aktarıldı.
|
/ YOZGAT
06.03.2007
|
|
|
Okullardaki şiddete uluslar arası çözüm arayışı |
Okullardaki şiddetin önüne geçilmesine yönelik uluslar arası alanda yürütülen çalışmalara Türkiye de katılıyor.
Uluslar arası Grundvig projesi kapsamında ‘’You are not alone’’ (Yalnız Değilsiniz) adlı bir proje hazırlayan Manisa’nın Soma İlçesinde bulunan Linyit Lisesi ekibi, İtalya’da bir hafta süren uluslar arası çalışma toplantısına katıldıktan sonra Soma’ya döndü. Okul Müdürü Taner Sarı, toplantıda ülkeler farklı olsa da okullarda şiddet konusunda karşı karşıya kalınan sıkıntıların benzerlikler gösterdiğini kaydetti.
Sarı, şunları kaydetti: ‘’Şiddetin tanımı, sebepleri, çeşitleri ve çözüm yolları ile çözümünde ihtiyaç duyulacak yardımlar konusunda veli-öğretmen-rehber uzman görüşlerini paylaştık.’’
|
/ SOMA
06.03.2007
|
|
|
Gündoğdu: YÖK’ü ortadan kaldırmadan eğitime demokrasi gelmez |
Eğitim Bir-Sen Genel Başkanı Ahmet Gündoğdu, eğitimdeki demokratikleşmenin tek yolunun, YÖK’ün ortadan kaldırılması olduğunu öne sürdü.
Gündoğdu, Eğitim Bir-Sen Osmaniye Şubesi tarafından düzenlenen “Sivil Toplum ve Demokrasi” konulu konferansta yaptığı konuşmada, sendikacılığı iki açıdan önemli gördüğünü belirterek, “Birincisi demokrasinin yerleşmesi, ikincisi ise eğitimde kaliteli insanların yetiştirilmesidir. Demokratikleşmenin önündeki engeller bu ülke için sıkıntı oluşturuyor. Bu engellerden biri yasalar ve yargıdır. Örneğin 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nda memurlara getirilen siyaset yasağı, aynı zamanda konuşmamayı, ifade etmemeyi kısacası özgürlüğü de kısıtlıyor. Yani yasalar, ülkemizin geleceğinin düzenlenmesi için yeterli değildir. Ayrıca, yargının bakışında da sıkıntılar var. Dâvâ açanın ideolojisine göre alınan kararlar, bu ülkenin hukukuna yakışmıyor. Bütün bunlar göz önüne alındığında, Anayasa’nın gözden geçirilerek yeniden düzenlenmesi gerekir” dedi.
|
/ OSMANİYE
06.03.2007
|
|
|
Duâlar sağanak oldu |
Bursa'nın Karacabey şiddetli yağmur altında yapılan duânın ardından 2 bin kişiye, 2 ton pirinç ve 1.5 ton etle yapılan pilav ikram edildi.
Bursa’nın Karacabey ilçesinde 3 aydır havaların kurak gitmesi sebebiyle duâya çıkan çiftçiler ve çocukları, duâ esnasında yağan sağanak yağış sebebiyle zor anlar yaşadı. Şiddetli yağmur altında yapılan duânın ardından 2 bin kişiye, 2 ton pirinç ve 1.5 ton etle yapılan pilav ikram edildi.
Sultaniye Köyü muhtarı İlhan Tayfur’un hafta boyunca yaptırdığı duyuru sonucu Karacabey ve çevre ilçelerden gelen yaklaşık 2 bin kişi yağmur duâsına katıldı. Önce mevlidi şerif okundu. Ardından Karacabey Vaizi Ali Yetim’in yağmur duâsını okumasıyla sağanak yağış başladı. Şiddetli yağmura rağmen duâya devam edilirken, köylüler tarafından okunan 70 bin taş tekbirlerle köy deresine atıldı. Yağmur duâsının ardından vatandaşlara 2 ton pirinç ve 1.5 ton etten yapılan pilav ve ayran ikram edildi.
|
06.03.2007
|
|
|
Sarıyer’e 400 yataklı hastahane yapılacak |
İstanbul Valisi Muammer Güler, Sarıyer’e yapılacak 400 yataklı hastahanenin en kısa sürede yapılacağını söyledi.
Vali Muammer Güler, İstinye’de yaklaşık 6 yıl önce tadilat yapılacağı iddiasıyla kapatılan ve bir daha açılmayan SSK Hizmet binasıyla İstinye Devlet Hastahanesi’ni incelemede bulundu. Sarıyer Belediye Başkanı Yusuf Tülün, 3 yıla yakın bir süre zarfında bürokrasi engellerini aştıklarını belirterek, “Sarıyer’e yapacağımız 400 yataklı hastahaneyi bu kadar uzun sürede ancak temel atma durumuna getirebildik” dedi. Sarıyer’deki acil hastaların ilk koştukları yerin İstinye Devlet Hastahanesi olduğunu söyleyen Tülün, yeterli doktor olmasına rağmen hizmetin fiziki mekânın dar olması sebebiyle yeterli olmadığını belirtti. Vali Muammer Güler, “Sarıyer’e yapmayı planladığımız 400 yataklı hastahaneyi en kısa sürede yaparak hizmete sokmayı hedefliyoruz. Eğer eski SSK Hizmet Binasını da İstinye Devlet Hastahanesi’nin polikliniği şeklinde hizmete kazandırırsak Sarıyer’in sağlık alanında hiçbir sıkıntısı kalmayacak” dedi.
|
Yeni Asya
/ İSTANBUL
06.03.2007
|
|
|
Bağış’a Barzani tepkisi |
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın dış politika danışmanı ve AKP İstanbul Milletvekili Egemen Bağış’ın ‘’Barzani ile Çanakkale Valisi veya Kastamonu Belediye Başkanı görüşebilir’’ sözlerine Kastamonulular tepki gösterdi.
Kastamonu’nun MHP’li Belediye Başkanı Turhan Topçuoğlu, yaptığı açıklamada, Başbakan Erdoğan’ın dış politika danışmanı Egemen Bağış’ın “Talabani ve Barzani’yi aynı kefeye koymayalım. Talabani, Irak’ın Devlet Başbakanı, bu sıfatla kendisiyle Başbakan Erdoğan isterse görüşebilir. Barzani ise bölgesel bir yönetimin başkanı. Onunla ancak Çanakkale Valisi, Kastamonu Belediye Başkanı görüşebilir’’ sözlerini hatırlattı.
Bağış’ın sözlerinde geçen Çanakkale ve Kastamonu illerinin tarihte önemli bir yere sahip olduğunu vurgulayan Topçuoğlu, “Sayın Bağış, Çanakkale ve Kastamonu’nun Kurtuluş Savaşı’nın en önemli kalelerinden biri olduğunu unutmuş anlaşılan. Biz ne zaman, kiminle görüşeceğimizi çok iyi biliriz’’ dedi.
|
/ KASTAMONU
06.03.2007
|
|
|
İki nüfuslu köy |
Ekonomik sıkıntılar sebiyle diğer köylülerin göç ettiği Çanakkale’nin Bayramiç ilçesine bağlı Güvencik köyünde, sadece Muhtar Muharrem Çelik (71) ve eşi Saniye Çelik (70) yaşıyor.
Alınan bilgiye göre, 30-40 haneli köyde, zamanla diğer köyler ile ilçe merkezine göç artınca, Kaz Dağları’nın eteğinde kurulu küçük köyde sessizlik hakim oldu. Muhtar Muharrem Çelik 8 yıldır 2 nüfuslu köyün muhtarlığını yaptığını, köyde evleri bulunan 7-8 kişinin sürekli olmasa da zaman zaman dinlenmek ve tatillerini geçirmek için köye geldiğini söyledi. Muharrem Çelik, ‘’Doğayla iç içe yaşamaktan memnunuz. Köyümüzü terk etmeye hiç niyetimiz yok’’ dedi.
|
/ BAYRAMİÇ
06.03.2007
|
|
|
Robot işler, el övünür |
Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nce (ODTÜ) düzenlenen “4. ODTÜ Robot Günleri”, 5 farklı kategoride yarışan projelere ödül verilmesiyle son buldu.
ODTÜ Rektörü Prof. Dr. Ural Akbulut, ODTÜ Kültür ve Kongre Merkezinde düzenlenen kapanış töreninde yaptığı konuşmada, 50. kuruluş yıldönümlerini kutladıkları 2006 yılını toplumu bilim ve teknolojiye yaklaştırmak için “Bilim ve Toplum Yılı” ilân ettiklerini hatırlatarak, çalışmaların geçen yıla sığmadığını ve bu yıla sarktığını söyledi.
ODTÜ Robot Günlerinde 314 robot 5 ayrı kategoride yarışırken, dereceye giren projelere de ödülleri törenle verildi.
Serbest kategoride birincilik, Doğu Akdeniz Üniversitesi öğrencilerinin labirentten çıkmayı başaran “CCD” isimli robot projesi oldu. İkincilik ödülü ise İzmir Bornova Seyit Şanlı Anadolu Teknik ve Endüstri Meslek Lisesi’nden “RoboTransporter” projesine verildi. Üçüncülük ödülünü de TOBB Üniversitesi’nden “ETÜ Park” isimli proje kazandı.
|
06.03.2007
|
|
|
Donan gölde balık avı |
Bitlis’in Ahlat ilçesinde bulunan Nazik Gölü’nde balıkçılar, gölün üzerinde oluşan 30 santimetre kalınlığındaki buzları kırarak balık avlıyor.
Sınırlı Sorumlu Ahlat ilçesi ve Çevre Köyleri Su Ürünleri Kooperatifi Başkanı Ahmet Yıldız, gazetecilere yaptığı açıklamada, Ovacık beldesinde bulunan Nazik Gölü’ndeki zorlu balık avının, gölde buzlar çözülünceye kadar, çoğunlukla Nisan ayı ortalarına kadar devam ettiğini söyledi.Kooperatifin de üyesi olan 130 balıkçının geçimlerini aynalı sazan balığından sağladığını dile getiren Yıldız, her gün donmuş göl üzerinde uzun bir yolculuk yapan ve gölü delerek avlanan balıkçıların, ekmek paralarını çıkarmak için çaba sarf ettiklerini ve gölün kış ayları boyunca buzlu olduğunu bildirdi.
|
/ AHLAT
06.03.2007
|
|
|
|