|
|
|
Bush'u durduralım |
2004 yılında oğlu Irak’ta ölen Amerikalı savaş aleyhtarı, barış aktivisti Cindy Sheehan’in Türkiye çalışmaları devam ediyor. Önceki gün Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu’nun Ankara’da düzenlediği panel sonrası görüştüğümüz Sheehan, insan öldürmeyi alışkanlık haline getiren Bush’un bir an önce durdurulması gerektiğini söyledi.
17 MART’TA DÜNYA AYAKLANACAK
Ülkesinde barış hareketinin işgali durduramamasını üzüntüyle karşılayan, Türkiye’nin 1 Mart tezkeresini reddetmesini ise ‘halkın sesine kulak verildiği’ şeklinde yorumlayan Sheehan, diğer ülkeleri de Bush’un “suç ortağı olarak nitelendirdi. Sheehan, “Türkiye, Fransa, Almanya gibi bazı ülkeler halklarının sesine kulak verdiler ve Irak’a asker göndermediler. Fakat İngiltere, Avustralya, İspanya gibi ülkeler Irak’a asker göndererek Bush rejiminin suç ortağı haline geldiler” dedi.
Amerika’da Ağustos 2005 yılından itibaren savaş karşıtlarının sayısının arttığını açıklayan Sheehan, kısa bir süre önce yapılan seçimlerde Cumhuriyetçilerin hezimete uğradığını hatırlatarak yine de yapılacak çok şeyin olduğunu vurguladı.
Sheehan, 17 Mart’ta tüm dünyada savaşa karşı olan insanların seslerini yükselteceğine inandığını belirterek, “Tüm korkularımızdan sıyrılarak Bush’a karşı çıkmak zamanıdır” diye konuştu. Cindy Sheehan, tarihi gösteride üzerinde yoğunlaşacakları üç konuyu ise şöyle özetledi:
“Öncelikle askerler Irak’tan hemen çekilmeli. İkincisi İran’ın işgal edilmesini önlemek. Üçüncüsü de Bush’un görevden alınmasını sağlayarak hapse göndermek.”
“BUSH CEZAEVİNE TIKILMALI”
Sheehan, Başkan Yardımcısı Dick Cheney’in dünyayı dolaşarak İran aleyhine kamuoyu oluşturmaya çalıştığını da ifade ederek, Başkan George Bush hakkındaki tespitleri ise şöyle:
“Bush artık adam öldürmeyi alışkanlık haline getirdi. Ne yazık ki Kongre de bu alışkanlığına yardımcı olarak her an gerekli parayı kendisine veriyor. Uyuşturucu kullanan kişiye para vermek demek uyuşturucuya devam etmesini istemek demek. Kongre de Bush’a tıpkı uyuşturucu alışkanlığını sürdürür gibi devamlı para veriyor, ‘git kendine uyuşturucu al diyor.’ Bu cinayetlerden bıktık.
İran nükleer teknolojisini geliştirirse, İran’a karşı atom bombası kullanacağını söylüyor. Bu insanlığa karşı yeni bir suç olacaktır, bölgeyi yıkıma uğratacaktır. Buna izin verilmemeli. Bazıları bana ‘Bush bunu yapacak kadar çılgın mı’ diye soruyor. Ben sadece gülümsüyorum. ‘Bush’un bununla hata yapacağını’ söylediklerinde ise Bush’un hatadan başka bir şey yapmadığını söylüyorum.
Dünyada yeni cinayetlerin, yeni savaşların, yeni yıkımların önlenmesi için Bush hakkında soruşturma açılıp bir suçlama metni hazırlanmalı. Görevden alınıp cezaevine gönderilmelidir. Bu kişiyi durduracak tek hareket budur.”
|
Kemal BENEK
/ ANKARA
28.02.2007
|
|
|
Yargı, eğitim, ekonomi tahrip oldu |
Yargı, eğitim ve ekonomi başta olmak üzere her alanda büyük tahribata yol açarak Türkiye’ye çok şey kaybettiren 28 Şubat’ın kendi hedeflerine de ulaşamadığını, önde gelen aktörlerinin de hiçbirşey kazanmadıklarını ifade eden gazetemiz Genel Yayın Müdürü Kâzım Güleçyüz, “Aksine, 28 Şubat’ta ön sıralarda ismi yer alanlar, sonrasında ciddî itibar ve prestij kayıplarına uğradılar” dedi. Güleçyüz, 28 Şubat’ın görünürdeki hedefi olan siyasî hareketin mensuplarının ise daha güçlü şekilde iktidara geldiklerine dikkat çekti.
Gazetemiz Genel Yayın Müdürü Kâzım Güleçyüz, yargı, eğitim ve ekonomi başta olmak üzere her alanda büyük tahribata yol açarak Türkiye’ye çok şey kaybettiren 28 Şubat’ın önde gelen aktörlerinin de hiçbir şey kazanmadıklarını belirterek, “Aksine, 28 Şubat’ta ön sıralarda ismi yer alanlar, sonrasında ciddî itibar kayıplarına uğradılar” dedi.
Demokrat Hanımlar Derneği Genel Merkezi’nin Yeni Asya Vakfı’nda düzenlediği “10. Yılında 28 Şubat” başlıklı seminerde konuşan Genel Yayın Müdürümüz Kâzım Güleçyüz, süreçte yaşanan tahribatları anlattı. 28 Şubat 1997’deki MGK kararlarıyla ve sonrasındaki uygulamalarla din ve vicdan özgürlüğünün maruz kaldığı baskılardan örnekler aktaran Güleçyüz, dönemin aktörlerinin hiçbir şey kazanmadıklarını, aksine itibar kayıplarına uğradıklarını hatırlattı.
Güleçyüz, postmodern darbe olarak anılan 28 Şubat süreci öncesinde medyanın da yönlendirilmesiyle bir kamuoyu oluşturulduğunu ifade ederek, mevcut hükümetin Refah Partisi kanadının din devleti kurmaya çalışıyor gibi gösterildiğini söyledi. Söz konusu iddia ile o dönemde bazı kararlar alındığını hatırlatan Güleçyüz, başta yargının üst düzey mensupları olmak üzere bazı kesimlere “irtica brifingleri” verildiğini kaydetti. Güleçyüz, “Özellikle Danıştay, Yargıtay gibi yüksek mahkeme üyelerinin, savcılarının, hakimlerinin katıldığı o brifinglerde, katılımcıların brifing sonrasında alkış tutuşları unutulmaz sahneydi. Yargı gibi hiçbir tesir altında kalmadan kararını vermesi gereken, sadece adaleti gözetmesi gereken bir kurumun en üst düzey mensupları, askerden gelen dâveti emir telâkki ederek o brifinglere koşa koşa gittiler. Dakikalarca süren alkışlarla tasviplerini, desteklerini ifade ettiler” diye konuştu. Güleçyüz, yargı kararıyla hak ve özgürlüklerin ezilmesi sürecinin ondan sonra başladığını belirtti.
“YENİ ASYA YAZARLARINA 7 BİN GÜN HAPİS”
Söz konusu süreçte adaletle bağdaşması mümkün olmayan, çifte standart örneği, son derece haksız kararlar verilmeye başlandığını hatırlatan Güleçyüz, Yeni Asya Gazetesi İmtiyaz Sahibi Mehmet Kutlular’ın 276 gün hapiste tutulduğunu da hatırlattı. O dönemde gazetenin yazarlarına verilen cezaların toplamının da 7 bin gün hapis cezasına denk düştüğünü aktaran Güleçyüz, “Marmara bölgesinde 1999’da meydana gelen depremde resmi rakamlara göre 18 bin insan hayatını kaybetti. Bu insanların içinde bulunduğu binaları yapan müteahhitler ve onlara müsaade eden belediye yetkilileri hakkında açılan 2 bini aşkın dâvânın büyük ekseriyeti zamanaşımına uğrayarak düştü. Bunları cezasız bırakan adalet anlayışı, ‘Deprem ilâhî ikazdır’ diyenleri cezalandırmakta hiç gecikmedi. İşte 28 Şubat adaleti böyle işliyor” şeklinde konuştu.
TOPLUMDA DUYARSIZLIK VAR
Kâzım Güleçyüz, demokrasi, hak ve özgürlükler konusunun geçmişten beri toplum içinde çok alaka bulamayan konular olduğunu da vurgulayarak, şunları kaydetti:
“Şu an özellikle genç kuşaklar, 20-25 yaş ve altı kuşak için 28 Şubat hiçbir anlam ifade etmiyor. Ama sonuçlarını yaşıyor. Öbür taraftan, süreçten olumsuz etkilenen, zarar gören kısımda da maalesef duyarsızlık var. Mağduriyetlerden kurtulma noktasında bir ‘adam sen de’cilik var. Bizim hak ve özgürlükler noktasında duyarlı olmasını beklediğimiz insanların büyük ekseriyeti dahi maalesef ancak doğrudan kendisine yönelik bir ihlal, bir baskı, bir tazyik olursa bunun ızdırabını yaşıyor, hissediyor. Dolayısıyla zorluğun önemli bir kısmı da buradan kaynaklanıyor.”
“AKTÖRLERİ İTİBAR KAYBETTİ”
Kâzım Güleçyüz, 28 Şubat kararlarının ardından birçok Kur’an kursunun kapatıldığını, Diyanet’e bağlı kursların da müfettişlerden başını alamaz duruma geldiğini, imam hatiplerin orta kısmının kapatıldığını, lise kısımlarındaki öğrencilerin üniversiteye girişte önlerinin kesildiğini ve başörtüsü yasağının uygulanmaya başlandığını kaydederek, “Peki 28 Şubat’ın aktörleri ne kazandılar? Hiçbir şey. Aksine, 28 Şubat’ta ön sıralarda ismi yer alanlar, sonrasında ciddi itibar kayıplarına uğradılar” dedi.
“Demirel, uzun yıllar demokrat misyonun başbakanı olarak milletin önemli bir kesiminin gönlünde yeri vardı. Ne zaman ki başörtüsü yasağını savunmaya başladı, müthiş tepkilerin hedefi haline geldi” diyen Güleçyüz, o dönemde askerî kanadın önde gelen isimleri olan Teoman Koman, Güven Erkaya gibi askerlerin de banka skandallarıyla gündeme geldiklerinin altını çizdi.
Yine aynı dönemde Yeni Asya Gazetesi yazarlarına açtığı davalarla bilinen Nuh Mete Yüksel’in daha sonra adının bir porno skandalına karışmasıyla DGM savcılığından alındığını ve tenzilen bir tayinle düz savcılığa atandığını dile getiren Güleçyüz, “Yapılanlar bu dünyada da kalmıyor. İlâhî adalet tecelli ediyor” dedi.
Güleçyüz, ibret gözüyle bakıldığında insana çok dersler veren hadiseler yaşandığını vurgulayarak, şöyle devam etti:
“Ama biz bu kadar haksızlığa, mağduriyete uğramış insanlarız, haysiyetimizle, şerefimizle hak bildiğimiz dâvâda yolumuza devam ediyoruz. İnşallah ahirette de bu yüzümüzün akıyla haşrolmayı ve ona göre muamele görmeyi Cenâb-ı Hak nasib eder”.
|
Naciye KAYNAK
/ İSTANBUL
28.02.2007
|
|
|
Mehmet Altan: Darbecileri hayat ayıkladı |
28 Şubat’ın 10. yıldönümünde Yeni Asya’ya konuşan yazar Mehmet Altan, dünyanın en güçlü insanının kendileri olduğunu zanneden darbecileri hayatın ayıkladığını ifade ederek, “Emekli hale gelir, sonra lojmanlarından kovulurlar. O güç gider. Ben bunları çok gördüğüm için, askerî darbelere ne aldırırım, ne susarım” dedi. Altan 28 Şubatçılardan hesap sorulması gerektiğini söyledi.
"Türkiye darbeleri aşmak istiyorsa, darbecileri yargılayacak. Org. Özkasnak 28 Şubat için ‘postmodern bir darbe’ dedi, savcılar duymamazlıktan geldi. Kimse suç duyurusunda bulunmadı. Bu hesaplaşmaolmadan aşılmaz..."
“Çevik Bir'i ciddiye almıyorum. O zamanlar ortalıkta dolaşırdı, şimdi dolanıyor. Çok gördüğüm insan tipolojisi. Ona kalsa, dünyanın iktidarı kendi elinde... Bir gecede gitti.”
Röportaj bölümünü tıklayın
|
Hasan Hüseyin KEMAL
28.02.2007
|
|
|
Ağar: Siyaseti tepeden tanzim devri bitti |
DYP Genel Başkanı Mehmet Ağar, ‘’birilerinin lüks otellerde ve restoranlarda siyasette birlik projeleri yaptığını’’ belirterek, ‘’Siyasetin artık tepeden tanzim olma devri bitmiştir, siyaseti millet tanzim ediyor’’ dedi.
Uşak ve Denizli’deki programlarına katılmak için karayolunu tercih eden Mehmet Ağar, mola verdiği Afyonkarahisar İkbal Termal Otel’de gazetecilerin sorularını cevapladı. Bir soru üzerine ‘’Sağda birlik konusunda kim çaba gösteriyor bilemiyorum’’ diyen Ağar, şunları söyledi: ‘’Biz DYP olarak söylemlerimizle, duruşumuzla, adım adım gezdiğimiz Anadolu ve Trakya topraklarıyla bu bütünlüğü millet nezdinde sağlıyoruz. Birileri oturuyorlar, lüks otellerde restoranlarda, siyasette birlik projeleri yapıyorlar. Biz de adım adım Anadolu’yu ve Trakya’yı köyü, kasabası, şehirleriyle, fabrikaları ve organize sanayi bölgeleriyle, esnaf çarşılarıyla, tarlalarıyla, esnaf odalarıyla yeni bir siyaseti inşa ediyoruz. Siyaset böyle yapılır. Siyasetin artık tepeden tanzim olma devri bitmiştir, siyaseti millet tanzim ediyor.’’
Birleşmeyi bütünleşmeyi sağlayacak gücün millette olduğunu belirten Ağar, 7. Cumhurbaşkanı Kenan Evren’in ‘Seçim barajının yüzde 7’lere çekilerek DTP’nin de meclise girmesi gerekir’ sözlerinin hatırlatılması üzerine şunları söyledi: ‘’Bu görüşü saygıyla değerlendiriyorum. Türkiye’nin birliği ve bütünlüğünü zedelemeyecek, Türkiye’nin üniter yapısıyla kavga etmeyecek her siyaset tabii ki TBMM’de olacak. Önemli olan Türkiye’nin Anayasasına, üniter yapısına sadakat, ülkenin bölünmez birliklerine riayet. Bu çerçeve içerisinde siyaset yapan herkes Meclise girer, girmez bunun kararını halk verecektir. Onu biz tayin edemeyiz’’ dedi.
|
/ AFYONKARAHİSAR
28.02.2007
|
|
|
Erdoğan: Muhalefetin milletle arası açık |
AKP Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, “(Biz niye güç kaybediyoruz, AK Parti iktidarda olduğu halde güçlenmeye devam ediyor) sorusuna cevap arayanlar, millet ile önce aralarındaki mesafeye baksınlar” dedi.
Erdoğan, AKP TBMM Grup Toplantısında yaptığı konuşmada partiyi kurarken, “AK Parti değişim kavramıyla siyasete giriyor” dediklerini belirterek, “O zamanlar değişim, Türkiye’nin gündeminde çok farklı yorumlarla yer bulmuştu. Çünkü AK Parti, değişimin adresiydi” dedi.
“Türkiye’nin, Türk Milleti’nin güçlü değişim iradesinin 15 ayda AKP’yi iktidara taşıdığını” ifade eden Başbakan Erdoğan, AKP’nin 4 yıllık iktidarı döneminde, her alanda milletin iradesine ve milletle bütünleşerek ülkeye ayrı bir güç kattığını söyledi. AKP’nin, milletin artan desteğiyle, değişim, dönüşüm ve kalkınma yolunda ilerlediğini kaydeden Erdoğan, “Zihnen statükocu olup, uygulamada değişimci olunamaz. Değişim, özellikle bir zihniyet meselesidir. Değişimin dinamiği ise milletin ta kendisidir. Milli iradeye dayanmayan, milletten güç almayan hiçbir değişim, kalıcı olamaz. Milletle sahici gönül bağı kurmadan, milleti temsil yetkisi alamazsınız, alsanız da koruyamazsınız, sürekliliği sağlayamazsınız” dedi.
Başbakan Erdoğan, Türkiye’nin ve milletin, “ülkenin o tıkır tıkır işleyen saatini durduran, çarkları işlemez hale getiren statükodan çok çektiğini” belirterek, şöyle devam etti: “Türkiye’de halkın iradesini rehin alan o eski siyasetin tasfiyesi ve yerine yeni bir siyasetin ikame edilmesi şart olmuştu. AK Parti, millet iradesini özgürleştirmek için yola çıktı ve bugün milletle aynı istikamette yürüdüğü için güç kazandı.
(Biz niye güç kaybediyoruz, AKP iktidarda olduğu halde güçlenmeye devam ediyor) sorusuna cevap arayanlar, millet ile önce aralarındaki mesafeye baksınlar.
Onların milletle arası açık. AKP, Türkiye ile birlikte güçleniyor. İstikrarsızlıktan, çatışmadan, kutuplaşmadan nemalananlar, güven ve istikrardan şüphesiz ki rahatsız olacaktır. Ama Türkiye artık değişmiştir.”
|
/ ANKARA
28.02.2007
|
|
|
Belediyelerde kuraklık alarmı |
Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarımsal Sulama Bölüm Başkanı Prof. Dr. Süer Anaç, Türkiye genelindeki barajların üçte ikilik bölümünün boş olduğunu belirterek, ‘’Kuraklık konusunda belediyelerde alarm zilleri çalıyor’’ dedi.
Prof. Dr. Anaç, Ege Bölgesindeki 12 barajın doluluk ortalamasının uzun yıllar yüzde 56 olmasına rağmen, bu rakamın Aralık ayı itibariyle yüzde 37’lere düştüğüne dikkati çekerek, birkaç yıla yayılan kuraklığın bu yıl da devam ettiğini, 2006 sonu ve 2007 başında daha da arttığını söyledi.
Prof. Dr. Anaç, Alaçatı Barajı’nın yüzde 36, Tahtalı Barajı’nın yüzde 42, Seferihisar Barajı’nın yüzde 15, Buldan Barajı’nın yüzde 6, Avşar Barajı’nın yüzde 22, Balçova Barajı’nın yüzde 46 doluluk oranında olduğunu, bunun ‘’Geliyorum diyen tehlike’’ işareti olduğunu söyledi.
Barajlardaki seviye düşüşünün yüzde 20’den fazla olduğunu belirten Prof. Dr. Süer Anaç, şunları kaydetti: “Sulama için Konya bölgesinde 200-300 metre, Manisa ve Uşak bölgesinde 100-150 metre, Küçük Menderes havzasında 100 metreden ancak su çıkmaya başladı. Daha önce buralardan 30-40 metreye varmadan su çıkardı. Kaçak kuyu sorunu da su problemini körüklemektedir. Kuraklık konusunda belediyelerde alarm zilleri çalıyor. Çok ciddi önlemler alınmalı, belediyeler su kaçakları konusunda acilen tedbir almalıdır.’’
TARİHTE ANADOLU’DA YAŞANAN KURAKLIK
Anadolu’daki en önemli kuraklığın 1877-1878 yılları arasında yaşandığını belirten Prof. Dr. Anaç, 93 kıtlığı diye de bilinen bu dönemde Avustralya’dan Afrika’ya, Avrupa’dan Asya’ya kadar birçok ülkede binlerce insanın hayatını kaybettiğini, milyonlarca hayvanın telef olduğunu ifade etti. Süregelen mevcut şartların devam etmesi halinde, Türkiye’nin hemen hemen bütün illerinde su sorunu yaşanacağını bildiren Prof. Dr. Anaç, rakamların ürkütücü olduğunu kaydederek, şunları söyledi: ‘’İzmir’in Aralık ayı yağış ortalaması uzun yıllar 150.9 milimetreyken, 2007 Aralık ayı ortalaması 9.1 olmuştur. Ocak ayı uzun yıllar ortalaması 130.2 milimetreyken 2007 Ocak ayında 33.1 milimetre yağış görülmüştür. İstanbul’un gerçekleşen uzun yıllar ortalaması 105.5, 2007 Aralık ayı ortalaması yüzde 7.1’dir. Bu örnekleri diğer illere göre de çoğaltabiliriz.’’ Prof. Dr. Süer Anaç, bu durumun, iklimsel değişim ve kuraklığın Türkiye’de ciddî şekilde yaşanacağını gösterdiğini, enerji, su ve bütün diğer tabiî kaynakların tüketiminde köklü yöntem değişikliklerine gidilmesi gerektiğini belirtti.
|
/ İZMİR
28.02.2007
|
|
|
YÖK: Yetkilerimiz sınırlansın |
Yükseköğretim Kurulu (YÖK) tarafından hazırlanan raporda, “YÖK’ün bir organ olarak varlığı korunmakla birlikte, görev ve yetkilerinde bugüne göre önemli bir sınırlama yapılması yararlı olacaktır” denildi.
YÖK’ün ‘’Türkiye’nin Yükseköğretim Stratejisi’’ başlıklı raporu Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’e sunuldu. YÖK Başkanı Prof. Dr. Erdoğan Teziç başkanlığında oluşturulan Strateji Komisyonunca hazırlanan rapor, kitap haline getirildi. Raporda şu öneriler yar aldı:
“İlk belirtilmesi gereken nokta Türkiye’nin yükseköğretime ayırdığı kaynakların azlığıdır. Eğer arzı artırıp, kaliteyi yükselterek, çağdaş bir iddia taşınmak isteniyorsa finansman modelinde önemli değişiklikler yapmak gerekecektir. Türban diye adlandırılan bu örtünme biçiminin, kamusal alanda yasaklanması, önce ulusal yargı organlarımızın, ardından da uluslar arası mahkemelerin bağlayıcı kararlarına dayanmaktadır. Bir hukuk devletinde, kurallara ve mahkeme kararlarına uymak bir yurttaşlık görevi olduğu gibi, aksi yöndeki tutum ve davranışlar karşısında uygulanacak yaptırımlara katlanma sorumluluğu da vardır. Bu açıklamalar dikkate alınmadan YÖK’ü ve üniversiteleri sürekli olarak töhmet altında bırakmak isabetli olmamaktadır. Hiçbir ayrım yapmadan, bütün lise mezunlarına üniversiteye girişte tek bir katsayı uygulaması yapmak, koşulları eşit olmayan bir yarışma yaptırmakla eş anlamlıdır. Uygulanmakta olan öğrenci seçme sınavının, kendini ifade etmede zorlanan, sorun çözme becerisi yeterince gelişmemiş, sosyal etkinlik deneyimi olmayan, toplumdan kopuk, ortaöğretimin temel amaçları ile yoğrulmamış bir lise mezunu profilinin yetişmesine yol açmaktadır. Ortaöğretimi bitirme sınavları yeniden konulmalıdır. Mesleki eğitim özendirici hale getirilmelidir. Yükseköğretime seçme ve yerleştirme sistemi yeniden düzenlenmelidir. İmam hatip liselerinin sayıları, bu okulları, liselere alternatif konumdan çıkaracak biçimde sadece ‘din görevlisi yetiştirmekle sınırlı’ meslek okulu olarak programları yeniden düzenlenmelidir. YÖK’ün bir organ olarak varlığı korunmakla birlikte, görev ve yetkilerinde bugüne göre önemli bir sınırlama yapılması yararlı olacaktır. Sık aralıklarla çıkarılan öğrenci aflarının akademik yaşama kabul edilemez bir siyasal müdahale biçimi olduğu dikkate alınmalıdır.”
|
/ ANKARA
28.02.2007
|
|
|
DTP’den Talabani’ye Kürtçe dâvetiye |
Demokratik Toplum Partisi (DTP) Eş Başkanları Ahmet Türk ve Aysel Tuğluk, Kürtçe olarak yazdıkları davetiye ile Irak Devlet Başkanı ve Irak Kürdistan Yurtseverler Birliği (IKYB) Lideri Celal Talabani’yi Diyarbakır’daki Nevruz kutlamalarına dâvet etti.
IKYB’nin Basın-Yayın Merkezi Bürosu’nun internet sitesinde yer alan Türk ve Tuğluk imzalı Kürtçe davetiyede, şöyle deniliyor: ‘’DTP adına size derin saygı ve selamlarımızı sunuyoruz. Bu yıl Diyarbakır’da düzenlemek istediğimiz Nevruz kutlamalarına katılmanızı umut ediyoruz. Sizi aramızda görmek bizi şereflendirecektir. Diyarbakırlılar sizin gelişinize sevinerek büyük coşkuyla karşılayacağına inanıyoruz. Size ve Güneyli kardeşlerimize başarılı bir yaşam diliyoruz.’’
|
/ DİYARBAKIR
28.02.2007
|
|
|
Darbeciler yargılanmalı |
Mazlumder Ankara Şube Başkanı Av. Emrullah Beytar, yeni darbelerin tekrarlanmaması için 28 Şubat’ın hukuk dışı eylem ve işlemlerinin sorumlularının yargı önüne çıkarılmaları gerektiğini belirtti.
28 Şubat sürecinin 10. yılında Mazlumder Ankara Şubesinin öncülüğünde bir grup sivil toplum örgütü Yüksel Caddesi İnsan Hakları Anıtı önünde meşaleli eylem yaptı. Eylemde konuşan Mazlumder Ankara Şube Başkanı Av. Emrullah Beytar, 28 Şubat darbesinin İnsan hak ve özgürlüklerine büyük darbe vurduğunu dile getirerek hukuk devleti anlayışının geriye gittiğini söyledi. Beytar, “Binlerce öğrenci yasakçı uygulamalarla üniversite öğreniminden mahrum edilmiş, çok sayıda kişi haksız yere işinden uzaklaştırılmıştır. Öğrenim özgürlüğü ve çalışma hakkı yanında inançların ifade edilmesi ve örgütlenmesine yönelik olarak da ciddî kısıtlamalar gerçekleştirilmiştir” dedi. Beytar, darbenin toplumsal barışa zarar verirken, yargı üzerinde kurulan baskılar sebebiyle yargının bağımsızlığı ilkesinin de ortadan kaldırıldığını ifade ederekk, “Özel hayatın gizliliği, keyfî izleme mekanizmaları aracılığı ile yok edilmiştir. Özel işyerleri resmî ideoloji algılamaları ile tasnif edilerek hedef gösterilmiş, sendika, dernek, vakıf ve partilere yönelik baskılar yargılanmıştır” dedi.
Yeni darbelerin tekrarlanmaması için 28 Şubat’ın hukuk dışı eylem ve işlemlerinin sorumlularının yargı önüne çıkarılmaları gerektiğini vurgulayan Beytar, “Silahlı Kuvvetler İç Mevzuatının yeniden ele alınarak uluslar arası standartlara aykırı ve müdahalelere ortam oluşturan düzenlemelerin kaldırılmasını” kaydetti.
|
Recep GÖREN
/ ANKARA
28.02.2007
|
|
|
Başoğlu: 5’li çete halktan özür dilemeli |
Türkiye Sağlık İşçileri Sendikası Genel Başkanı Mustafa Başoğlu, 28 Şubat “post modern darbe”ye destek veren ve “5’li çete” olarak adlandırılan Türk-İş, TOBB, TİSK, DİSK ve Türkiye Esnaf Federasyonu’nun halktan özür dilemesi gerektiğini söyledi.
Mustafa Başoğlu, 28 Şubat’ın 10. yıldönümü sebebiyle yaptığı yazılı açıklamada, 28 Şubat darbesine destek veren TİSK, DİSK ve Türk-İş’in o dönemki genel başkanlarının “28 Şubat keşke hiç yaşanmasaydı” açıklamarını değerlendirdi. Başoğlu, “Dün destek veriyorlardı, bugün günah çıkartıyorlar. Yine de hatalarını kabul etmiş olmaları sevindirici bir gelişme ancak milletten özür dilemedikçe bir anlam ifade etmez” dedi.
Dönemin asker ve sivil bürokratların bugün yapmış olduğu açıklamaların, 28 Şubat sürecini mahkûm ettiğini kaydeden Başoğlu şöyle devam etti:
“Artık bundan sonra hiç kimse hangi sebeple olursa olsun 28 Şubat’ın yararlı olduğunu, demokrasiye katkı sağladığını, ekonomik gelişmeleri hızlandırdığını iddia edemez. 28 Şubat süreci eğer iyi irdelenirse ve sorumluları halka gereği gibi duyurulursa bu demokrasimizin güçlenmesine neden olacak ve bundan sonra bu gibi olayların yeniden yaşanmasına imkân vermeyecektir. 28 Şubat sürecinin demokrasiyi güçlendirmek ve insan haklarını geliştirmek amacı ile değil, dönemin hükümetinin uyguladığı ekonomik politikalardan hoşlanmayan büyük sermayedarları memnun etmek için yapıldığı ortadadır. Bunun en güzel kanıtı, 28 Şubat’la yıkılan mevcut hükümetin yerine kurulan yeni hükümetin sadece büyük sermaye gruplarına hizmet eden uygulamalarıdır.”
Mustafa Başoğlu, bazı çevrelerin 28 Şubat’ı sivil maske ile örtmeye çalışsalar da aslında 28 Şubat’ın askerî bir darbe olduğunu kaydetti.
|
Fatih KARAGÖZ
/ ANKARA
28.02.2007
|
|
|
Yeşilay’dan kampanya |
1-7 Mart tarihleri arasında kutlanan Yeşilay Haftası’nda düzenlenecek faaliyetlerde bağımlılık yapan maddelerin zararlarına dikkat çekilecek. Yeşilay, ülke çapındaki şube ve temsilcilikleriyle madde bağımlılığı ile toplumsal mücadeleyi başlatıyor.
Yeşilay Genel Başkanı Özfatura çocuklara ve gençlere “Sevgi ve ilginin boşluğunu zehir ile doldurmayın” diye seslendi. Yeşilay Başkanı Özfatura, Yeşilay’ın kuruluş yıldönümünü de içine alan 1-7 Mart’ta Türkiye genelinde Yeşilay olarak birçok faaliyet gerçekleştireceklerini ifade ederek, “Yeşilay Haftası’nda, alkol, tütün ve uyuşturucu gibi maddelerin birey, aile ve topluma zararlarına dikkat çekilecek” dedi. Bağımlılık yapan maddelerin, gençler tarafından özellikle ergenlik döneminde kullanıldığını hatırlatan Özfatura, ailelere büyük görev düştüğünü belirtti. Özfatura, “Ebeveynlerin, uyuşturucu tehlikesine karşı çocuklarının kiminle arkadaş olduğuna dikkat etmesi gerekiyor” diye konuştu. Özfatura gençlere seslenerek, “Gelin bağımlılık yapıcı maddeleri kullanmaktan vazgeçin. Hayatınızı bir illete feda etmeyin. Karamsar ve bedbaht bir hayatı değil, mutlu ve şen bir hayatı tercih edin. Spor yapmak gibi size güç veren yararlı alışkanlıklar edinin” dedi. Uyuşturucuya başlayan bir gencin bütün hayatının alt üst olduğunu anlatan Özfatura, “Uyuşturucu, bir sefer kullananın yakasını bir daha bırakmıyor” diye konuştu.
|
Yeni Asya
/ İSTANBUL
28.02.2007
|
|
|
DTP’li belediye başkanına hapis |
Diyarbakır’da 2 yıl önce terör örgütü elebaşının doğum günü sebebiyle ormanlık alana fidan dikmek isteyen kadınlara belediye aracını tahsis ettiği gerekçesiyle yargılanan DTP’li Kayapınar Belediye Başkanı Zülküf Karatekin, 6 ay hapis cezasına çarptırıldı.
Diyarbakır 2. Sulh Ceza Mahkemesi’nde görülen duruşmada sanık Karatekin hazır bulundu. Sanık Karatekin son savunmasında, kadınlara araç tahsisi yaptıklarını kabul ederek, “Kâr amacı gütmeyen her türlü sosyal etkinlikler için belediye olarak imkânlarımız ölçüsünde katkı sunmaktayız. Parti yöneticileri bizden fidan dikimi için araç talebinde bulundular. Biz de sağladık” dedi.
Mahkeme heyeti, sanık Karatekin’e, “Siyasi Partiler Kanunu’nun 116. maddesine muhalefet suçundan” 6 ay hapis cezası verdi. Karatekin’e verilen ceza daha sonra 3 bin YTL para cezasına çevrildi.
Bu arada, Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir’in eşi ve İnsan Hakları Derneği (İHD) Genel Başkan Yardımcısı Avukat Reyhan Yalçındağ Baydemir hakkında “Yargı görevini yapanı etkileme” suçundan 2 yıla kadar hapis talebiyle dâvâ açıldı. İddianame, Tarsus Cumhuriyet Başsavcılığınca hazırlandı.
|
/ DİYARBAKIR
28.02.2007
|
|
|
Hocalı vahşetini unutmayalım |
Azerbaycan’ın Ankara Büyükelçisi Zakir Haşimov, Ermeniler’in, Hocalı’da 616 kişiyi katlettiğini hatırlatarak, “Bu vahşice saldırı kalbimizden hiçbir zaman çıkmadı, çıkmayacaktır” dedi.
Azerbaycan Büyükelçiliği tarafından Bilkent Üniversitesi’nde “Hocalı Katliâmı”nın 15. yıldönümü sebebiyle bir toplantı düzenlendi. Törene, Azerbaycan Büyükelçisi Zakir Haşimov’un yanı sıra çeşitli yabancı misyon şefleri, TBMM Adalet Komisyonu Başkanı ve AK Parti Zonguldak milletvekili Köksal Toptan, DYP Genel Başkan Yardımcısı Saffet Arıkan Bedük, Azerbaycanlı milletvekili Ganire Paşayeva ve dâvetliler katıldı. Törende konuşan Büyükelçi Haşimov, 25 Şubat 1992 yılında Ermeniler tarafından yapılan Hocalı Katliâmında 616 kişinin katledildiğini hatırlattı ve “Bu vahşice saldırı kalbimizden hiçbir zaman çıkmadı, çıkmayacaktır” dedi.
Hocalı soykırımının hem fotoğrafları, hem de canlı şahitleri olduğunu kaydeden Büyükelçi, “Ermeniler bundan 90 sene önce, artık var olmayan Osmanlı devleti ile ilgili olarak sözde Ermeni soykırımını ortaya atıyorlar. Ancak ellerinde ne bir belge var, ne bir doküman var. Halbuki Hocalı soykırımı için hiçbir belge gerekmiyor. Fotoğraflara bakmak ve oradan sağ çıkan insanlarla konuşmak yeterlidir” diye konuştu.
|
/ ANKARA
28.02.2007
|
|
|
Oger: Türkiye’nin kararlılığını anladık |
Alman Sosyal Demokrat Partili (SPD) Avrupa Parlamentosu Milletvekili Vural Öger, Avrupa’daki bazı Türk kökenli milletvekilleriyle birlikte Türkiye’de Dışişleri Bakanı Abdullah Gül ile yaptıkları görüşmenin çok olumlu geçtiğini söyledi.
Öger, yaptığı açıklamada, ‘’İzlenimlerimiz çok iyiydi. Karşılıklı fikir alış verişinde bulunduk. Bizler Türkiye’nin AB yolunda kararlı olduğunu daha iyi anladık. Kısacası çok faydalı bir davet oldu’’ dedi.
Türkiye-AB ilişkilerinin yanı sıra Türk Caza Kanununun 301. maddesine ilişkin sorunların, demokratikleşme, azınlık ve göçmen konularının masaya yatırıldığını belirten Öger, bu sayede hükümetin de pozisyonunu anlama imkânı bulduklarını kaydetti. Öger, kendilerinin de Gül’e, özellikle AB, dil ve din konularında Avrupa’daki muhafazakâr politikacıları ikna etmenin zor olduğunu, Sosyal Demokratlar ve Yeşiller ile diyaloğun daha iyi olduğunu anlattıklarını söyledi. Öger, ‘’Sosyal Demokratların ve Yeşillerin özgürlük, demokrasi ve liberal öğretisinin, Türk toplumuna fayda sağladığını gündeme getirdik. Özellikle Türk Ceza Kanununun 301. maddesinin Avrupa’da biz parlamenterlerin aleyhimize kullanıldığını ve kaldırılması gerektiği yönünde görüş beyanında bulunduk’’ dedi.
|
/ HAMBURG
28.02.2007
|
|
|
Kesilen cezalarla engelliye eğitim |
Adana İŞKUR Müdürlüğünün, engelli çalıştırma kontenjanını tam olarak doldurmayan kamu ve özel kuruluşlardan tahsil edilen cezalarla, engellilerin eğitimine yönelik projelere maddî destek sağladığı bildirildi.
Adana İŞKUR Müdürü Haşim Meydan, yaptığı açıklamada, 4857 sayılı kanunun 30. maddesine göre, iş yerlerinde her 50 ve üzerinde personel bulunan kamu ve özel kuruluşların, engelli ve eski hükümlü çalıştırma zorunluluğu bulunduğunu söyledi.
Engelli çalıştırma oranının, kamu kuruluşlarında yüzde 4, özel işletmelerde ise yüzde 2 olduğunu belirten Meydan, yasal zorunluluğu yerine getirmeyen her kuruluş ve işletmenin, kişi başına aylık bin 268 YTL para cezası ödemek durumunda kaldığını ifade etti. Personel sayısının 50’yi bulması veya geçmesi halinde, iş yeri yetkilisinin mutlaka İŞKUR’a bilgi vermesi gerektiğini belirten Meydan, ‘’Yasal sorunluluğa uymayanlara, istemeyerek de olsa ceza uygulamak zorunda kalıyoruz’’ dedi. Adana’da kayıtlı 5 bin 373 kişi engelliden 399’unun çeşitli kamu kuruluşlarında, bin 418’inin de özel sektörde istihdam edildiğini belirten Meydan, mevcut iş yerlerinde 43’ü kamu kuruluşu, 302 kişilik istihdam açığı bulunduğunu bildirdi.
İş yeri yetkililerine, istihdam edilecek engellilerin, engel durumları, becerileri ve öğrenim durumları gibi bilgiler verdiklerini ifade eden Meydan, engelli çalıştırma oranının Adana’da yüzde 90’ı bulduğunu ve bu rakamın da Türkiye ortalamalarına göre ciddî bir rakam olduğunu söyledi.
Bazı iş yerlerinin de, kontenjanından fazla engelli çalıştırdığını belirten
Meydan, şöyle devam etti: ’’2006 yılında engelli çalıştırmayan 16 kuruluşa 952 bin 764 YTL tutarında ceza uygulandı. Maliye aracılığı ile tahsil edilen bu paralar, yine engellilerin eğitim ve istihdamına yönelik projelerin hayata geçirilmesinde kullanılıyor.
Engellilerin, toplumun bir parçası olduğunu belirten Meydan, ‘’Onları topluma kazandırmak ve yaşamayı severek hayata sarılmalarına katkıda bulunmak için, herkesin üzerine düşen görevi fazlasıyla yerine getirmesi gerekir’’ dedi.
KENDİLERİNİ GELİŞTİRİYORLAR
Görmeyenler Kültür ve Birleşme (GÖRBİR) Derneği Adana Şube Başkanı Ediz Mut da, eğitilebilir engellilerin, çeşitli kurum ve kuruluşların desteğine ihtiyacı olduğunu söyledi. Engellilerin yaşadığı sorunların ortadan kaldırılması ve onların yeteneklerini kullanabilmeleri için bilimsel ve özverili çalışmalar yapılması gerektiğini ifade eden Mut, şöyle konuştu: “Sağlanacak olanaklarla, engelli arkadaşlarımızın topluma ve ülkelerine katkıda bulunabileceklerinden kimsenin kuşkusu olmamalı. Dernek olarak hem üyelerimiz, hem de ulaşabildiğimiz tüm görme engelli arkadaşlarımızı hayata bağlayabilmek adına İŞKUR Adana İl Müdürlüğü’nün katkılarıyla öncelikle bilgisayar kursu düzenledik. Kursiyerlerimizin yol ve yemek masrafları da yine projeye sağlanan maddî destekle karşılanıyor. Fizikî ortamı daha uygun bir dernek binasına kavuşmamız halinde yabancı dil, masörlük ve az görebilen arkadaşlarımız için de el san’atları kursları konusunda proje hazırlayacağız.’’
|
/ ADANA
28.02.2007
|
|
|
Hawai’ye Mevlevihane |
Önce Mevleviliği tanıyan, ardından da Müslüman olan Hawaili bir grup Amerikalı, şimdi de Maui Adasına İstanbul’daki Galata Mevlevihanesinin bir benzerini inşa edecek.
Mevlânâ’nın 22. kuşaktan torunu olan Uluslararası Mevlânâ Vakfı 2. Başkanı Esin Çelebi, Mevlânâ’nın Mevlevilik anlayışının dünyada her yıl daha fazla insana ulaştığını belirtti.
Mevlânâ’ya sadece Doğu ülkelerinde değil, Batı’da, hatta yoğun olarak ABD’de ilgi gösterildiğini anlatan Çelebi, bu ülkelerde Mevlânâ ile ilgili kitapların en fazla satanlar listesinde olduğunu, Mevlevilik kültürünün de merakla okunduğunu söyledi.
Çelebi, Mevlânâ’yı tanıyan yabancıların, 11 Eylül saldırısı gibi daha şiddetle birlikte duydukları İslâm dinini hoşgörü ve barış olarak görmeye başladıklarını, zaman zaman dünyanın öteki ucunda Mevlânâ düşünce sistemini benimseyip sahip çıktıklarını vurguladı.
Bu örneklerden birinin de Hawai’de ortaya çıktığını anlatan Çelebi, şunları kaydetti: ‘’Hawai’den Türkiye’ye Mevlânâ’yı Anma Törenleri’ne katılmak için bir grup Amerikalı gelmişti. Her yıl düzenli olarak gelmeye devam ettiler. Mevlânâ’yı orada yayınlanan kitaplardan, Mesnevî ya da Divan-ı Kebir gibi eserlerinden öğrenmişler, etkilenip araştırmaya karar vermişler. Çoğu, Hawai adalarından olan Maui Adası’nda yaşayan bu kişiler, Türkiye’de sema yapmayı da öğrendiler. Ardından da İslâmiyet’i tanıyarak Müslüman oldular. Kaç kişi olduklarını tam olarak bilemiyorum, ancak 3.5 yıl önce bizi oraya konferans için dâvet etmişlerdi. Konferansa çok sayıda dinleyici katıldı. Yoğun ilgi sebebiyle pek çok kişi programı ayakta izledi, sıra aralarında bile oturacak yer kalmamıştı.’’
Bu grubun, Mevlânâ sevgisini ve Mevleviliği bir adım daha ileriye taşıyarak Hawai’de Mevlevihane inşa etmeye karar verdiğini ifade eden Çelebi, ‘’Binanın temeli 28 Şubat’ta (bugün) atılacak. Bize söylediklerine göre, İstanbul’daki tarihî Galata Mevlevihanesi’nin benzerini, Maui Adası’nda inşa edecekler’’ dedi.
İnşaata bu yıl başlanmasının sebebinin ise 2007’nin UNESCO tarafından Mevlânâ Yılı ilân edilmesi olduğuna dikkati çeken Çelebi, ‘’Mevlânâ hoşgörüsünün kıt’aları aşarak kabul görmesi ve yabancıların ona Mevlevihane yapacak kadar sahip çıkması, herkes için gurur verici bir durum’’ diye konuştu.
|
/ KONYA
28.02.2007
|
|
|
15 yabancı dil bilen korucu |
Çanakkale’nin Lapseki ilçesine bağlı Suluca köyünü, 15 dil bilen Avrupalı bir Türk koruyor.
İstanbul’da doğan köy korucusu Mesut Çetinkaya’nın (50) renkli hayatı, ailesiyle Almanya’ya gitmesinin ardından başlamış. Bir mesleği olmayan ve Avrupa ülkelerini sık sık gezdiğini belirten Çetinkaya, bu sayede oradaki dillerinin birçoğunu günlük hayatta konuşabilecek kadar öğrenmiş. Ayrı ayrı zamanlarda 3 yabancı kadınla evlenen Çetinkaya, okul yıllarında öğrendiği Almanca ve İngilizce’yi anadili gibi konuşurken Bulgarca, Fransızca, İtalyanca ve Romence gibi 15’e yakın Avrupa dilini de günlük hayatta konuşabilecek kadar biliyor.
|
/ ÇANAKKALE
28.02.2007
|
|
|
Deprem peşlerini bırakmıyor |
Marmara depreminde enkaz haline gelen evlerinden sağ kurtulan Kaya ailesi, unuttukları deprem korkusunu Diyarbakır’da yaşadı.
Güvenlik memuru Fehmi Kaya, eşi Pelin ve kızı Buse ile Marmara depremine İstanbul Avcılar’da yakalandı. Depremde yaşadıkları binadan sağ kurtulan Kaya ailesi 2001’de tayin sebebiyle Diyarbakır’ın Çüngüş ilçesine taşındı. Yaşadıkları deprem korkusunu yavaş yavaş unutan aile, Sivrice depremiyle aynı korkuyu bir daha yaşadı.
Yaşadıklarını anlatan Fehmi Kaya, Marmara depremini İstanbul’un en çok hasar gören semti Avcılar’da yaşadıklarını söyledi. Kaya, Depremde arkadaşlarını kaybettiklerini ve yaşadıkları psikolojiyi uzun süre üzerlerinden atamadıklarını ifade etti.
|
/ DİYARBAKIR
28.02.2007
|
|
|
Validen deprem uyarısı |
Adıyaman Valisi Halil Işık, Doğu Anadolu Fay hattı üzerinde bulunan Adıyaman’da herkesin depreme hazırlıklı olması gerektiğini söyledi.
Adıyaman’ın deprem gerçeğiyle yüz yüze olduğunu ve toplumun her kesiminin özellikle de yerel yönetimlerin muhtemel bir depreme karşı hazırlıklı olması gerektiğini belirtti. Vali Işık, “Adıyaman’da halkın ve tüm kurum ve kuruluşlarımızın Adıyaman’ın bir deprem ili olduğunu kabul etmeleri gerekiyor” dedi.
|
/ ADIYAMAN
28.02.2007
|
|
|
Hasta haklarında kadınlar daha çok şikâyetçi |
Türkiye genelinde hasta hakları birimlerine başvuruda bulunanların yüzde 47’sini kadınlar oluşturdu.
Sağlık Bakanlığı verilerinden yapılan derlemeye göre, Türkiye genelinde geçen yıl hasta hakları birimine doğrudan başvuran 31 bin 399 hasta ve hasta yakınının sorunları yerinde çözüldü. Başvuruda bulunanların yüzde 47’sini kadınlar oluşturdu. Hasta hakları birimlerine başvuranların yüzde 46’sının 41 yaş ve üzeri, yüzde 28’inin 26-35 yaş, yüzde 13’ünün 36-40 yaş, yüzde 13’ünün de 26 yaş altı hasta ve hasta yakını olduğu belirlendi.
Hasta hakları birimlerine başvuranların yüzde 56’sının ilköğretim, yüzde 31’inin lise, yüzde 12’sinin üniversite mezunu, yüzde 1’inin de lisans üstü ve daha yüksek eğitim görenler olduğu tesbit edildi.
Hakkında başvuru yapılan sağlık personelinin yüzde 41’ini uzman hekimler, yüzde 19’unu idarî personel, yüzde 6’sını hemşireler, yüzde 3’ünü asistanlar, yüzde 2’sini pratisyen hekimler, yüzde 2’sini diş hekimleri, yüzde 1’ini başhekimler, yüzde 26’sını da diğer sağlık personeli oluşturdu.
|
/ ERZURUM
28.02.2007
|
|
|
5 km.’den su taşıyorlar |
Şanlıurfa’nın Harran ilçesine bağlı Taylıca köyü sakinleri su ihtiyaçlarını çevre köylerden ve köyde bulunan sarnıçlardan sağlıyor.
Şanlıurfa’nın Harran ilçesine bağlı 40 haneli Taylıca köyü su ihtiyaçlarını karşılamak için her gün beş kilometre uzaklıktaki Aslanlı köyünden su taşımak zorunda kalıyor. Bu yıl yağmurun yeterince yağmadığını ve sarnıçların su dolmadığını
belirten köylü kadınlar, su sıkıntısı çektiklerini söylediler. Taşlıca Köyü Muhtarı Mustafa Bilik, “Susuzluktan dolayı çok sıkıntı çekiyoruz. Harran Kaymakamlığına iki sefer başvuru yaptığım halde şu ana kadar bir cevap almadım. Hem biz susuzluk çekiyoruz hem de hayvanlarımız. Ağaçlarımızın bir çoğu kurudu. Yetkililerden bize yardım etmesini istiyoruz” diye konuştu.
|
/ ŞANLIURFA
28.02.2007
|
|
|
Üniversiteliler Cemil Meriç’i andı |
Anadolu ve Osmangazi üniversitesi öğrencilerinin bielikte oluşturdukları Eskişehir Cemil Meriç Çalışma Grubu öğrencileri Gazeteci yazar Dücane Cündioğlu’nun da katıldığı bir toplantıda ünlü mütefekkir Cemil Meriç’i andılar.
Eskişehir Türk Ocağında Cemil Meriç’i seven çok sayıda okuyucuyla bir araya gelen Cündioğlu yaptığı sohbet toplasında Cemil Meriç’le ilgili değerlendirmelerde bulundu.
Cemil Meriç’in Ülkemizin yetiştirdiği çok önmeli şahsiyetlerden ve mütefekkirlerden biri olduğunu belirten Cündioğlu, “ne yazıkki şuna kadar bir Cemil Meriç Biyografisi ve eserleriyle ilgili de bir Bibliyografya yazılamamıştır” dedi. Ülkemizde Cemil Meriç ile ilgili bu eksikliği gördüğü için onula ilgili çalışmalar yaptığını ifade eden Cündioğlu, Bir Mabed işçisi ve Bir Mabed Bekçisi Cemil Meriç adıyla iki kitap yazdığını söyledi.
Cemil Meriç’in iki dönemi olduğunu belirten Cündioğlu, “1954’e kadar gözleri gören bir Cemil Meriç vardır ve 1954’den sonra ise gözleri kapanmış görmeyen bir Cemil Meriç vardır” dedi. 39 yaşından sonra gözlerini kaybeden Meriç’in ruhî bunalımlar geçirdiğini ve kızı Ümit Meriç sayesinde hayata tutunduğunu ve kızının adeta onun gözü kulağı olduğunu ifade eden Cündioğlu, Cemil Meriç’in çok yönlü bir şahsiyet olduğuna dikkat çekti.
|
M. Akif YEŞİLKALE
/ ESKİŞEHİR
28.02.2007
|
|
|
Köylerde 5 metre kar var |
Ardahan ve çevresinde etkili olan kar yağışı ve tipi sebebiyle kapanan yolları açma çalışmaları devam ediyor. Ardahan’ın yüksek kesimlerindeki kapalı karayolları ve köy yollarının açılması için ekipler gece gündüz çalışmalarını sürdürüyor.
Ardahan’ın Posof ilçesinde 2540 rakımlı Ilgar Geçidi yeniden ulaşıma açılırken, ilçede 10 köy yolunun kapalı olduğu bildirildi. Köy Hizmetleri ekiplerinin çalışmalarını sürdürdüğü Günbatan yolunda ise kar kalınlığının yer yer 5 metreyi bulması sebebiyle çalışmaların zorlukla yapıldığı, yolun ulaşıma açılması için bir gün daha çalışma yapılacağı belirtildi.
|
/ ARDAHAN
28.02.2007
|
|
|
Tiryakilere ibret olsun |
Mersin’in Silifke ilçesinde, küçük yaşlardan itibaren sigara içen genç, bacağının dizinin altından kesildiği ilk operasyonun ardından doktorların uyarılarına rağmen alışkanlığını sürdürünce, bu kez diğer ayağını da kaybetti.
Ali Çam (39), günde iki paketin üzerinde sigara tükettiği 5 yıl öncesinde, damar tıkanıklığı sorunu sebebiyle rahatsızlanınca hastahaneye kaldırıldı. İlk operasyonda, sol bacağı dizinin altından kesildi. Ali Çam, hastahaneden taburcu olduktan sonra bir süre azalttığı sigara tüketimini eski seviyeye kadar çıkartınca bu kez diğer ayağı da bileğinden kesildi. Özellikle gençleri sigara konusunda duyarlı ve bilinçli olmaya çağıran Çam, “Artık, sigarayı tamamen bıraktım. Çünkü, doktorlar aynı şekilde devam edersem, yine operasyonlar yapmak zorunda kalabileceklerini söylediler. Benim durumum başkalarına ibret olsun’’ diye konuştu.
|
/ SİLİFKE
28.02.2007
|
|
|
|