Türkiye çok hızlı değişen bir ülke, buna hiç kuşku yok. Değişimin çok hızlı olduğu yerler var, daha az hızlı olduğu yerler var. Ama bir de değişimin adeta donduğu yerler mevcut. Değişimin donduğu alanlar genellikle maddi ya da pozisyonel rantların çok yüksek olduğu ve bu rantlara el koyanların sistemi belirleyebildiği alanlar.
Değişmeyen alanlar hangileri?
Türkiye gibi hızlı bir transformasyon süreci içinde olan ülkelerde değişmeyen alanların belirlenmesi güç ve iktidar ilişkilerinin saptanmasına yönelik önemli ipuçları üretebilir; ben de bugün bu konuya ilişkin bir-iki söz söylemek istiyorum.
23 Şubat Cuma günkü günlük gazeteler ve bizim star gazetesinde iki çok önemli haber işleniyordu. Birinci haber kamu binalarının içinde bulunduğu inşaat perişanlığı, ikinci haber ise eski bir Jandarma Genel Komutanı’nın görevde olduğu süre içinde kimi bakan, milletvekili ve bürokratlarla ilgili gerçekleştirdiği fişleme eylemi.
Siyasetin finasmanı nasıl oluyor?
Öncelikle kamu inşaatlarından başlayalım; haberlere göre 60 ilimizde, iki bin dolayında kamu binasında yapılan laboratuvar çalışmaları kamu binalarının yüzde altmışının yıkılmasının gerektiğini yani çürük olduğunu, yüzde otuzunun güçlendirme istediğini sadece yüzde onunun ise standartlara uygunluğunu ortaya koyuyor. Kamu binalarının ülkemizde, kendileri de çok kötü standartlarda üretilen özel inşaatlara oranla dahi daha kötü standartlarda üretilmiş olmasının temel nedeni kamu ihale sisteminin bu ülkenin en köklü rant yaratma ve paylaştırma, avantacılık, ahlaksızlık sistemi oluşu ve bu sistem ile de siyasetin finasmanının gerçekleşiyor olmasıdır.
Siyaset kurumu kendini finanse eden bu çirkin ağı bir türlü çözememektedir ve eşyanın tabiatı gereği de çözememesi anlaşılır bir konudur. Bu arada da olan altı şiddetinde bir depremde dahi sapır sapır dökülen kamu binalarının altında yaşamlarını kaybeden vatandaşlara ve yine bu enkazın altında kalan devlet itibarına olmaktadır.
2001 büyük krizi sonrası Derviş kanunları ve düzenlemeleri arasında en geri gidilen konunun ihale sistemi olmasının da anlaşılmayacak bir yönü kalmamaktadır; farklı siyasal iktidarlar arasında en büyük benzeşme daima rekabet sevmeyen ihale yasalarına bağlılık düzeyinde gerçekleşmektedir.
Emekli Orgeneral Şener Uygur’un Jandarma Genel Komutanlığı görevini yürüttüğü süre içinde altı bakan, on milletvekili ve sayısız bürokrat hakkında yasaların izin vermediği bir fişleme eylemini gerçekleştirdiğinin ortaya çıkmasının arkasından savcılık kurumunun sessizliğini ısrarla koruması da aynen ihale yasalarında olduğu gibi bu devletin değişmeyen bir başka yüzünün aynası niteliğindedir.
Sözün özü
İhale yasaları çöken kamu binalarının altında ölenlerin aleyhine müteahhit, siyasetçi ve bürokrat ittifakı anlamına geliyorsa, emekli Orgeneral Uygur hakkında da savcılık kurumunun sessiz kalması başka bir ittifak ve poziyon rantlarının muhafazası bilinci olarak anlaşılmalıdır. Kamu ihale sistemi ile siyasetin finasmanı ve devletin askeri bürokrasisinin fiilen ve hatta formel olarak hukuk denetimi dışında olması bu ülkenin en sevimsiz iki konusudur.
Değişen Türkiye’de değişime inatla direnmeleri bu iki konuyu rant kollama konusunda kardeş haline getirmektedir.
Star, 25.2.2007
|