Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 28 Ocak 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Dünya

 

Darfur’da Türkiye umudu

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Afrika Birliği zirvesine katılmak üzere Etiyopya’ya ziyareti arifesinde, “Darfur’u Kurtaralım” adlı 170’i aşkın örgütün başlattığı kampanyanın uluslararası koordinatörü, Amerikalı emekli Büyükelçi Lawrence Rossin, Türkiye’den yardım istedi.

Sudan’ın batı bölgesinde nüfusunun tamamı Müslümanlardan oluşan Darfur’da Hartum hükümetinin 2003 yılından bu yana yürüttüğü saldırılar sonucu en az 400 bin kişinin hayatını kaybettiğini ve bunun “soykırım” olduğunu savunan Rossin, 2 milyonu aşkın sivilin de evlerini, köylerini terk etmek zorunda kaldığını söyledi.

Londra’da uluslar arası basın kuruluşlarının Darfur’daki gelişmeler konusunda bilgilendirilmesi amacıyla düzenlenen toplantıda, AA muhabirinin sorularını cevaplayan Rossin, daha önce de Sudan’ın güneyinde çatışmalar yaşandığını, bunların temelinde dinî farklılıklar bulunduğunu, ancak Darfur’daki çatışmaların dinî değil, etnik farklılıklara dayandığını ifade etti.

Darfur halkının büyük çoğunluğunun Afrika kökenli Müslümanlardan oluştuğunu, uzun yıllardır Hartum’da yönetimi elinde tutanların ise Arap olduğunu belirten Rossin, geleneksel olarak Sufi öğretisinin merkezi durumundaki Darfur’da olayların patlamasına 2003 yılında Darfurluların bir silâhlı eylemine merkezi hükümetin aşırı şiddetle cevap vermesinin yol açtığını öne sürdü.

Büyükelçi Rossin, aslında sorunun temelini Hartum’daki merkezi hükümetin elindeki güç ve kaynakları Darfur’daki değişik kabilelerden gelen insanlarla paylaşmak istememesinin oluşturduğunu ifade ederek, hükümetin bu duruma karşı silâhlı eylem yapan militanlara karşı değil, sivil halka karşı güç ve şiddet kullanmasının krizi körüklediğini belirtti. Hükümetin silâhlandırdığı Cancavitlerin Darfur’da halka saldırıp cinayetler işlediğini, kadınlara tecavüz ettiğini, köyleri yakıp halkı göçe zorladığını anlatan Rossin, “Olaya dışarıdan bakanlar (aman orası Afrika orada hep böyle şeyler yaşanır) deyip geçiyor, ancak durum bu kez biraz daha farklı. Hükümet bu olayda bilinçli olarak isyancı silâhlı gruplara değil, halka saldırıyor. Bu nedenle ölü sayısı 400 bini aştı, evinden, toprağından sürgün edilenlerin sayısı ise 2,5 milyona ulaştı” dedi.

Büyükelçi Rossin, “Batılıların Darfur’a ilgisinin bu bölgedeki petrol kaynaklarından dolayı olduğu ileri sürülüyor. Sudan hükümeti Birleşmiş Milletler askerlerinin bölgeye girmesiyle bu bölgenin kendisinden kopartılıp alınacağından korkuyor olabilir mi” sorusu üzerine, “Evet, petrol Sudan’da çok önemli bir faktör. Ancak Sudan’ın petrol yatakları güneyde. Belki biraz da kuzeyde sınıra yakın bölgelerde bulunuyor. Darfur’da ise petrol varsa bile henüz ortaya çıkarılmış bir şey yok. Bölgede bir petrol arama aktivitesi yok” diye konuştu.

Rossin, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Ben Sudan’daki krizin ardında Batının petrol heveslerinin bulunduğu yolundaki sözlerin Sudan hükümetinin propagandası olduğunu düşünüyorum. Bununla dikkatleri başka bir yöne çekmeyi hedefliyorlar. Batının Darfur’a ilgisi ise tamamen insanidir. Bölge zaten gayet uzak ve fakir bir bölge.”

Sudan’ın güneyinde daha önce yaşanan olayların bir bağımsızlık hareketinin sonucu olduğunu, oysa Darfur’da böyle bir talebin söz konusu olmadığını da belirten Rossin, “Darfur’da kimse bağımsızlık istemiyor, kimsenin bölgeyi Sudan’dan kopartmak gibi bir talebi de yok. Bunu zaten biz de desteklemeyiz ve istemeyiz. Çünkü inanıyoruz ki böyle bir süreç daha çok insanın ölümüne yol açar” dedi.

Bölge halkının Darfur’un Sudan’ın adil davranılan, merkezi hükümette eşit temsil edilen bir parçası, bölgesel hükümette eşit temsil edilen bir bölgenin insanları olmak istediklerini kaydeden Rossin, bir diplomat olarak Darfur adına ortaya konulan sorunları ve talepleri dinlediğinde, bunların düzgün bir diplomasiyle ve düzgün işleyen bir barış süreciyle halledilemeyecek tarafının bulunmadığını görebildiğini vurguladı.

TÜRKİYE’DEN BEKLENTİLER

Darfur’u Kurtaralım kampanyası uluslararası koordinatörü Lawrence Rossin, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Afrika Birliği zirvesine katılacağının hatırlatılması ve Türkiye’den soruna yönelik ne tür katkılar beklendiğinin sorulması üzerine de şunları söyledi:

“Türkiye İslâm dünyasında etkili bir ülke. İslâm Konferansı Örgütü’nde aktif bir ülke. Halkının çoğunluğu Müslüman olan bir ülke olarak Türkiye hem Sudan yönetimi hem de diğer Müslüman ülkeler nezdinde etkisini kullanabilir.

Türkiye’nin sadece Arap olan ülkeler üzerinde değil, Arap olmayan Endonezya, Malezya gibi İslâm ülkeleri üzerinde de etkisini kullanabileceğine ve Sudan Devlet Başkanı Ömer El Beşir’in ikna edilmesine yardımcı olabileceğine inanıyorum. El Beşir’e (Burada Müslüman bir ülkede, Müslümanlar Müslümanları mı öldürüyor?) sorusu sorulabilir ve Sudan hükümetinden bu kitlesel cinayetlerin durdurulması istenebilir.”

Emekli Büyükelçi Rossin, Türkiye’nin Sudan hükümetinin sorunun çözümünde daha yapıcı bir tutum izlemesinde önemli bir rol oynayabileceğini belirtti.

TÜRK ASKERİ FAYDALI OLUR

Rossin, Birleşmiş Milletler’in Darfur’a göndermeyi kararlaştırdığı barış gücü içinde Türk askerlerinin de mutlaka yer alması gerektiğine dair yorumları değerlendirirken, bunun Türk hükümetinin karar vereceği bir konu olduğunu söyledi. Rossin, “Ama ben Türkiye’nin son derece yetenekli ve etkili bir silâhlı kuvvetleri olduğunu ve böyle hassas bölgede barışa önemli bir destek verebileceğini düşünüyorum. Özellikle halkı Müslüman olan Darfur gibi bir yerde Müslüman Türk askerinin sağlayacağı sayısız yararlar olacağına inanıyorum. Bu tabii ki BM ile Türk hükümeti arasında neticelendirilecek bir konu. Ama bizim açımızdan tabii ki böyle bir şey çok iyi olur” diye konuştu.

/ LONDRA

28.01.2007


 

Filistin'de iç savaş

Gazze’de El Fetih ve Hamas arasında resmen “savaşa” dönüşen çatışmalarda ölenlerin sayısının 15’e çıktığı bildirildi. Çatışmalarda 40 dolayında da yaralı olduğu belirtiliyor. Hamas sözcüsü İsmail Rıdvan “Gazze kenti ve bölgenin kuzeyindeki olaylardan sonra El Fetih’le diyalog görüşmelerini erteleme kararı aldık” dedi.

Hamas, El Fetih’e bağlı güçlerin El Hidaye Camii’nde 3 Hamaslı’yı öldürmesine sert tepki gösterdi. Hamas sözcüsü Ayman Taha, Hamas’ın ofisinde düzenlediği basın toplantısında, El Fetih ile diyaloğu dondurma kararı aldıklarını açıkladı. “Camide 3 kişinin öldürülmesi, ulusal birlik hükümeti kurma çalışmaları çerçevesinde kurduğumuz diyalogun dondurulması kararında etkili olmuştur” diyen Taha, “El Fetih içinden bazı gruplar, zaten görüşmelerin kesilmesini istiyordu; bunu da başardılar. Biz toplantı halindeyken bazı kişiler El Fetih’in askeri kanadını aradı ve Hamas’ın Cebaliye’de El Fetih yöneticisini öldürdüğü yolunda bir yalan söyledi. Bu gerçek dışı bilgiyi alan Fetih üyeleri ateşkese uymadı ve camide masum insanları öldürdü. Fetih’in içinden bazı gruplar, Gazze’deki olayları Batı Şeria’ya taşımak istiyor; fakat buna izin vermeyeceğiz. Hamas olarak şimdi de anlaşmaya çalışıyoruz ve iki tarafın da rehineleri serbest bırakmasını istiyoruz” dedi. Basın toplantısında konuşan El Hidaye Camii İmamı Hani Huzeyk ise, “Camide Kur’ân-ı Kerim okuyorduk ki, bazı silahlı kişiler geldi ve içerde rast gele ateş açtı. Yerimden ayrıldım geldiğimde 3 kişinin öldüğünü gördüm” diye konuştu.

17 ÖLÜ VE ONLARCA YARALI

Bu arada, Gazze Şeridi’nde El Fetih ve Hamas’a bağlı güçlerin başlattıkları çatışmalar önceki akşam da sürdü. Cebaliye, Sabra ve Cumhurbaşkanlığı Sarayı çevresinde yoğunlaşan çatışmalar sebebiyle şu ana kadar 17 ölü ve 30’un üzerinde yaralı olduğu kaydedildi. El Fetih güçlerinin bir camiye saldırarak 3 kişiyi öldürmesi ateşkes umutlarını ortadan kaldırırken, taraflar bir birlerini devamlı suçlamaya devam ediyor. Havan ve roketlerin de kullanıldığı çatışmalar gece boyunca devam etti. Sabah saatlerinde ise taraflar cesetlerin alınması, takviye yapılması ve cenazelerin taşınması için çatışmalara son verdi. Bağımsız kaynaklar, Hamas ve El Fetih’in bazı bölgelerde çatışma hazırlığı içinde olduğunu ve Hamas’ın Sabra ve Cebaliye’deki Fetih’e bağlı karargâhları düşürmeye çalıştığını ileri sürdü.

/ GAZZE

28.01.2007


 

Amr Musa: İran'a saldırmayın

Arap Birliği Genel Sekreteri Amr Musa, İran’a yönelik askeri bir harekatın “tüm Ortadoğu’yu Cehenneme çevireceğini” söyledi.

Davos’ta basına konuşan Amr Musa, “Irak’taki savaşın Cehennemin kapılarını açacağını söylemiştim. Öyle de oldu. İran’a yönelik bir saldırı ise tüm Ortadoğu’yu Cehenneme çevirir” dedi. “Ortadoğu’nun herhangi bir yerinde herhangi bir askeri eylemin tasvip edilemeyeceğini” kaydeden Musa, Filistin-İsrail sorununa da değinerek, 2007’nin taraflar arasındaki görüşmeler açısından hayati bir yıl olacağını vurguladı. Filistin-İsrail uyuşmazlığının çözümü için 6 aylık bir tanınması çağrısında bulunan Musa, “Sınırlı bir süre olmalı. Tabii tarafların bu süre konusunda mutabık kalması gerekiyor” dedi.

/ DAVOS

28.01.2007


 

Kral Abdullah: “Şiî dailiği başarılı olamayacak”

Suudi Arabistan Kralı Abdullah, Sünniler arasında Şiiliği yayma girişimlerinin başarılı olmayacağını ve Sünnilerin daima dünyadaki Müslümanların çoğunluğunu oluşturacağını söyledi.

Kral Abdullah, Kuveyt’te yayımlanan El Siyassa gazetesiyle yaptığı söyleşide, Orta Doğu’da yayılan Şiiliğin boyutlarının farkında olduklarını belirterek, “Ancak, bu sürecin hedefine ulaşacağına inanmıyoruz, çünkü Sünnî Müslümanların çoğunluğu inançlarından asla vazgeçmeyecek” diye konuştu. Arap basını, İran’ın, Tahran yönetiminin siyasi gücünü artırmak için, bölgede Sünnilerin çoğunlukta olduğu ülkelerde Şiiliği yaymaya çalıştığını savunuyor. Ay başında iki Suudi din adamı, Şiileri “kâfir ve Müslümanların en kötü düşmanları” ilan etmişlerdi.

/ KUVEYT

28.01.2007


 

Gül: İsrail’i Suriye ile görüşmeye teşvik edin

Dışişleri Bakanı Gül, ABD’nin İsrail’i Suriye ile müzakerelere başlaması konusunda teşvik etmesi gerektiğini söyledi.

Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, AB üyeliğiyle ilgili olarak, ''Fransızların, Türklerden korkmaması gerektiğini''söyledi.

Le Monde gazetesine bir demeç veren Gül, Fransa'da bu yıl düzenlenecek seçimlerin hatırlatılması üzerine verdiği yanıtta, siyasetçilerin bu konuyu (Türkiye'nin AB üyeliği) kampanya sırasında kullanabileceklerini belirterek, ''Bu konuda Fransızların korkmasına gerek yok, zaten kendileri referandumda bu konuda kararlarını kendilerini verecekler. Ama Fransızların sonunda Türkiye'nin üyeliğinin kendi faydalarına olacağını düşünmelerine inanmak istiyorum'' dedi.

''Türkiye'deki seçimlerden sonra Kıbrıs'ta çözüm yolunda bir adım atılacak mı?'' şeklindeki soruyu yanıtlayan Gül, ''Annan planına destek vererek tarihi bir karar alan Türkiye'nin bu konuda daha fazla yapacağı bir jest yok'' dedi.

Kıbrıslı Türklerin üzerlerine düşün görevi yaptığı, Rumların ise yapmadığı hatırlatan Gül, Rumların gerçekte adanın birleşmesini istemediklerini gösterdiklerini ifade etti.

Başka bir soru üzerine AB ile ilişkilerin askıya alınmadığını vurgulayan Gül, müzakerelerin bazı bölümlerde sürdüğünü hatırlattı ve hükümetin reformları sürdürmeye devam edeceğini söyledi.

Bakan Gül, gazeteci Hrant Dink'in öldürülmesi ve TCK'nin 301. maddesinin değiştirilmesiyle ilgili bir soru üzerine verdiği yanıtta, Dink'e yönelik cinayetin Türkiye'de her kesimden insanda büyük üzüntü ve tepki yarattığını hatırlattı.

Gül, hükümetin devam eden reform sürecine gölge düşürdüğü için 301. maddenin iyileştirilmesi için çalıştığını ve bu amaçla sivil toplum örgütleriyle diyalog içine girdiğini söyledi.

Reformcu bir hükümette olmaktan gurur duyduklarını ifade eden Gül, ''Bu reformları başkası istediği için değil, kendi topluluğumuzun talebi için yapıyoruz'' dedi.

Türkiye -Suriye yakınlaşmasıyla ilgili bir soru üzerine Gül, Türkiye'nin bu ülkeyle 800 kilometre uzunluğunda bir sınırı olduğunu hatırlatarak, geçmişte çok sorun olan bu ülkeyle artık Orta Doğu sorunlarını Türkiye'nin tartıştığını söyledi.

Gül, Türkiye'nin de teşvikiyle Suriye'nin Lübnan'dan askerlerini çektiğine dikkati çekerek, ''İsrail ve Filistin sorunu tartışılırken Suriye'yi dışarıda bırakamayız, bu gerçekçi bir yaklaşım olmaz'' dedi.

Gül, ''İsrail ve Suriye arasındaki sorunların çözümünün, Orta Doğu'daki diğeri sorunların çözümünden daha kolay olduğunu düşündüğünü kaydetti.

/ PARİS

28.01.2007


 

AB’nin Türkiye şansı

Uluslararası danışmanlık firması Pricewaterhouse Coopers (PWC), Türkiye ile AB arasındaki müzakerelerin kopmasının, AB’nin, medeniyetler çatışmasını önleme konusundaki tarihi şansını elinden alacağını belirtti.

PWC tarafından Davos Zirvesi çerçevesinde hazırlanan AB hakkındaki raporda, Türkiye’nin, AB’nin genişleme sürecinde önemli bir ülke olduğu vurgulandı. Türkiye ile AB arasındaki müzakerelerin önemine dikkat çekilen raporda, Türkiye’nin AB tarafından ret edilmesi halinde, yüzünü doğuya çevirebileceği, böyle bir durumun ise yanlış olacağı ifade edildi. Türkiye’nin medeniyetlerin uzlaşması açısından önemli bir ülke olduğunu altının çizildiği raporda, AB’nin de medeniyetler çatışmasını önleme şansını Türkiye ile sürdürebileceği ifade edildi.

/ DAVOS

28.01.2007

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 

Bütün haberler


 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004