Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği’nin (TÜSİAD) 10 yıl önce yayımladığı “Türkiye’de Demokratikleşme Perspektifleri” raporunu, hazırlayan müteveffa Prof. Dr. Bülent Tanör’ün anısına güncellenmiş geçtiğimiz hafta kamuoyunu sunulmuştu.
Prof. Dr. Zafer Üskül tarafından hazırlanan, “Türk Demokrasisi’nde 130 Yıl” başlıklı raporda, 1876 tarihli Kanun-i Esasisi’nden 1997 yılına kadar yaklaşık 120 yılda yaşananlar, tarihsel gelişim çerçevesinde anlatılıyor. Raporda seçim barajının yüzde 10’dan yüzde 4-5’e çekilmesi, Anayasa’da yer alan ‘millî güvenlik’ ibarelerinin ‘milli savunma’ olarak değiştirilmesi, Genelkurmay’ın Millî Savunma’ya bağlanması, MGK’nın ‘anayasal’ bir kurum olmaktan çıkarılarak yasayla düzenlenmesi, kimliklerde ‘din’ hanesinin çıkarılması, imam hatiplerin meslek lisesi olarak düzenlenmesi, okullarda din dersi zorunluluğunun kaldırılması, din dersinin normal ders saatleri dışında okutulması ve nota ve sınava tabi olmaması öneriliyor. Yeni raporda dile getirilen görüşlerden bazıları özetle şöyle:
Kürt Sorunu (“Güneydoğu Sorunu”) konusunda halen siyasi partiler mevzuatında kültürel talepleri ve faaliyetleri, radyo ve televizyonlarda Türkçeden başka dillerde yapılan yayınları kısıtlayan hükümler mevcuttur. Yerleşim yerlerinin adları ile sorunlar devam etmektedir. Türk vatandaşlarının Türkçe dışındaki anadilleri en azından okullarda seçimlik ders olarak okutulmalı.
GENELKURMAY MİLLÎ
SAVUNMA’YA BAĞLANMALI:
Sivilleşme sorunu, askeri bürokrasinin de siyasal otoriteye tabi olmasını ifade eder. “Savunma” görevinin Millî Savunma Bakanlığı’na ve onun içinde silâhlı kuvvetlere, “iç güvenlik” görevinin ise İçişleri Bakanlığı’na ve onun içinde güvenlik güçlerine (polis-jandarma) bırakıldığı ve Anayasa’da yer alan “millî güvenlik” ibarelerinin “millî savunma” olarak değiştirildiği bir düzenleme yapılmalı. Genelkurmay Başkanlığı, Milli Savunma Bakanlığı’na bağlanmalı. Milli Güvenlik Kurulu’nun anayasal bir kurum olması demokratik yönetim anlayışına uygun olmadığından, bu kurum yasayla düzenlenmeli.
DÜŞÜNCE ÖZGÜRLÜĞÜNE
TAM GÜVENCE SAĞLANMALI
Düşünce özgürlüğü, demokrasinin ‘olmazsa olmaz’larındandır. Bu sebeple anayasal güvencesinin de tam olarak sağlanması gerekir. Özellikle TCK’nın 301. maddesi ifade özgürlüğünü tehdit ediyor. Bu maddeye dayanılarak birçok dâvâ açılmıştır.
Başta Anayasa’nın “düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti” başlıklı 26. maddesi ve TCK’nın ilgili maddeleri olmak üzere, mevzuat yeniden düzenlenmeli. Anayasa’nın basın özgürlüğünü düzenleyen maddeleri yeniden kaleme alınmalı.
ASKERÎYARGI SİSTEMİ KALDIRILMALI
Hak arama özgürlüğünün sağlanabilmesi için, Anayasa’nın “yargı yolu” başlıklı 125. maddesi tüm idari işlemleri kapsayacak şekilde genişletilmeli. Memurlara sağlanan yargısal dokunulmazlığın dayanağı olan, Anayasa’nın 129. maddesinin son fıkrası yürürlükten kaldırılmalı. Anayasa Mahkemesi’ne başvuru hakkı daha çok kuruma tanınmalı, bireysel başvuru da mümkün olmalı.
Devletin işlem ve eylemleri yargı denetimine tabi olmalı. Cumhurbaşkanının tek başına yaptığı işlemler, Yüksek Askerî Şûrâ kararları ve Hâkimler Savcılar Yüksek Kurulu kararları yargı denetimine tabi olmalı.
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu bağımsız yapıya ve kendi sekreteryasına kavuşturulmalı, hâkimler idari olarak kurula bağlanmalıdır. Askerî yargı, yargı bütünlüğü, mahkemelerin bağımsızlığını ve yargıç teminatı ilkelerini ihlal eder niteliktedir ve bu sebeple kaldırılmalıdır. Yüksek mahkeme üyeleri sadece cumhurbaşkanı tarafından seçilmemeli, seçimi Yargıtay ve Danıştay üyeleri yapmalıdır.
|