Hayat düşünce, duygu ve davranışlardan ibarettir. Zihin, kalp ve bedenin faaliyetleri olarak dışa yansımaktadır. Uyum hali hayatın zevki, lezzeti ve mutluluğudur, uyumsuzluğu ise stres ve sıkıntının kaynağıdır.
Davranışlara akıl mı etkili duygu mu hep tartışılır. Hem akıl hem duygu etkilidir. Duyguyu besleyen bilinç altıdır. Akıl çok yoğun işletilirse akıl duyguları duygu da davranışları etkiler. Kalp çok işletilirse zaten duyguların kaynağı merkezi kalptir davranışları etkiler.
Akıl, soran sorgulayan, kalp ise inanan, kabul eden teslim olan, sevendir. Kalbin inandığı kabul ettiği akıl süzgecinden geçip ondan sonra tereddütsüz kabul edilirse hayat daha anlamlıdır.
Akıl da o akıl olması gerekir. İnsan kendi aklını primer (birincil) akıl kabul edemez. Haddini ve çapını, gramajını bilmeli. Külli akıl, büyük akıl, kâinatın ve her şeyin sahibi, yaratıcısı Allah’ın (c.c) varlığını, birliğini, ilim ve kudretinin nihayetsiz olduğunu isim ve sıfatlarının tecellisini idrak edebilmektir.
Kalp saat ayarını, pusulasını akla göre yapacak, akıl da külli aklı esas alacak. Yani tahkiki imanla, tereddütsüz görür gibi inanacak.
Akıl ve zihin işlevini kalbindeki imana göre düzenleyecek. Hep sorular soracak. Neden? Niçin? Nasıl? hep sorup cevabını arayacak. Kendini ve ilgili olduğu her şeyi hatta kâinatı merak edecek. Neyi merak etmesi gerektiğinin önem sıralamasını belirleyecek cevaplar, inancını destekleyen, duygularını besleyen unsurlar ihtiva edecek. İnanç kalıpları değer yargıları(paradigma) sağlam esaslara oturacak. Şahsiyet, kimlik, karakter yapısı şekillenecek. “Doğru-yanlış, iyi-kötü, hayır-şer, güzel-çirkin, faydalı-zararlı vb…” kavramlar tanımlı hale gelecek. Gerektiğinde yanlış kanaat ve değerleri değiştirecek. Yeni davranış biçimleri gelişecek. Pozitif anlamda değişim ve gelişim yoksa öğrenme olmamıştır. Aradıklarının, sorduklarının ve cevapların bir anlamı yoktur.
Davranışlar, kalpte yer alan tekrarı ile bilinçaltını oluşturur. İnanç ve kanaatler davranışların kaynağı duyguları etkiler. Bilinçaltı anı, şimdiyi, hazır zamanı yaşadığı için ani tepkisel davranışlar (refleks), akıl sürecinden geçmeden ortaya çıkar. Duyguların aklın önüne geçmesidir.
Duygular da ikiye ayrılır. Nefsani duygular ile gönül olarak bilinen kalbî duygular.
İnsanî duyguların ağırlık kazanması, insaniyetin ağır basması için duyguların tasarımına ihtiyaç vardır. Duygu yönetimi, duyguların tasarımı ile başlar. Bilinç altı doğru sağlıklı yapılanmışsa duygular da doğru davranışların kaynağı olur. Hatta olumlu hayat biçimi refleks haline gelir. İbadetin tekrarındaki hikmet, davranışların tekrarı ile bilinçaltının doğru yapılanması, insanın ani reflekslerinin bile doğru tepkileri netice vermesidir. Akıl ve kalbin birlikteliğinin sağlanmasıdır. Bu olaya duygu tarımı diyebiliriz. Model ise insanı mükemmelleştiren yaşama biçimi, örnek insanlar, insanlığın örnek alması gereken mükemmel insan.
Duyguların tasarımı nasıl yapılır?
Günümüzde artık tasarımlar yarışıyor. Sadece otomobil ve bilişim teknolojilerinde değil, duyguların tasarımını başarabilenler insan potansiyelinden daha etkin faydalanabiliyorlar Duyguların tasarımı hayal, ideal, inanç ve değerler ile yapılır. Akıl ve zihin faaliyetlerinde yoğunlaşma, yani düşünce üretiminde bulunmak. Asıl deyimiyle tefekkür etmek. Zihin faaliyeti; iradeyi, irade; niyeti, niyet; kararı, karar; davranışı tetikler. Davranışlar belirli bir tekrardan sonra kalbin malı olur. Kalbin malı olmayan sadece zihin ve akıl aşamasındaki düşünceler her zaman davranışlarda etkin olamaz.
Model alınan davranışları tekrar ederek duyguların kaynağını yapılandırmalıyız. Zihin yoğun tefekkürle, inançla güçlendirilir. Sürekli ve örnek faaliyet, model davranışları ortaya koymak….
Davranışlar düşünceleri veya düşünceler davranışı düzenler. Hangisi yoğunlukta ise o taraf etkili olur. “Dervişin fikri ne ise zikri de odur” veya “Zikri ne ise fikri de odur” Biri düşünce diğeri davranış...
[email protected]
|