1973’ten beri her yıl rapor yayınlayan “Freedom House”, tıpkı AB Komisyonu gibi, Türkiye’nin demokratikleşme ve özgürlükleri genişletme çabalarını hep yetersiz buluyor
AB Komisyonu’nun genişleme komiseri Olli Rehn’in Türkiye’ye “Son dönemde yavaşlayan reform sürecini canlandırma” çağrılarına yeniden başladığı sırada, “Freedom House”, yani “Özgürlük Evi” küresel özgürlük raporunu açıkladı.
Sonuç? 191 ülkenin 90’ı “Özgür”, 56’sı “Kısmen özgür”, 45’i de “Özgür değil”. Ya Türkiye? 3 puanla “Kısmen özgür” ülkelerden biri.
“Özgürlük Evi”, siyasal haklar ve medeni özgürlükler kriterlerine göre ülkelere 1’den 7’ye kadar not veriyor. 1-2 özgür, 3-4 kısmen özgür 5-7 özgür değil, yani totaliter...
Siyasal haklarda “Seçimlerin serbest ve adil ortamda yapılması, seçimleri kazanan partilerin iktidara gelebilmesi” gözönüne alınıyor. Medeni özgürlükler notunda ise “Dini özgürlükler, basın özgürlüğü, azınlık hakları, yargı bağımsızlığı, cezaevi koşulları” etkili oluyor.
Türkiye iki kriterde de 3 alabildi ve “Gri kuşak”ta bakın hangi ülkelerle bir tutuldu : Kenya, Madagaskar, Nijer, Guyana, Nikaragua, Bolivya, Paraguay, Ekvator, Doğu Timor, Papua Yeni Gine...
Hani neredeyse bir “Muz cumhuriyeti” ilan edilmediğimiz kaldı.
Tuhaf olan şu: 1973’ten beri her yıl rapor yayınlayan “Freedom House”, tıpkı AB Komisyonu gibi, Türkiye’nin demokratikleşme ve özgürlükleri genişletme çabalarını hep yetersiz buluyor. İşte birkaç örnek:
Onca reforma ne oldu?
1996 yılı raporunda “Kısmen özgür” ilan etti, 191 ülke arasında 136’ncı sıraya koydu ve bu övünülemeyecek notun gerekçelerini şöyle saydı : İfade özgürlüğündeki kısıtlamalar, keyfi gözaltı ve tutuklamalar, faili meçhul cinayetler, kaybolmalar, işkence. Pek de haksız sayılmazdı; SapancaDüzce Hendek “Ölüm üçgeni”nde neredeyse hergün cesetlerin bulunduğu, faili meçhul cinayetlerin ve işkencenin zirveye çıktığı “Kirli savaş” yıllarıydı o dönem.
2001 raporunda, siyasal haklarda 4, medeni özgürlüklerde 5 notuyla yine 58 ülkeden oluşan “Kısmen özgür” grubuna koydu. Gerekçe: “Türkiye’nin askerlerin etkisinde başkanlıkparlamenter rejim arasında bir yerlerde bulunması!”
Ertesi yıl, 2002’de kaderimiz değişmedi: Yine “Kısmen özgür”. Nedeni: Kürt sorunu, ordunun siyasal alana müdahale etme potansiyeli, dini hak ve özgürlüklerin Avrupa düzeyinde olmaması.
2005’te bir kez daha “Kısmen özgür”. Bu defa gerekçe, yargının bağımsız olmaması, azınlık haklarındaki kısıtlamalar, Kürt sorunu, vs...
Dün açıklanan 2006 raporunda da aynı not, AB komisyonu raporunda sıralananlarla bire bir örtüşen aynı eksiklikler: “Din, ifade ve kültür özgürlüğü, azınlık hakları...”
Oysa Türkiye, 2001 başından bu yana 9 adet “Reform Paketi” çıkardı : Türk Ceza Kanunu’nu ve Medeni Kanun’u yeniledi, Milli Güvenlik Kurulu’nu sivilleştirdi, basın, dernekler, toplantı ve gösteri yürüyüşleri, vakıflar gibi konularda 2000 yılı öncesine göre başdöndürücü ilerleme kaydetti. AB, Kopenhag Kriterleri’ni “Yeterince karşıladığını” kabul ederek üyelik müzakerelerini başlattı.
Ama hâlâ “Kısmen özgür”. Dahası AB bölgesinde sadece Türkiye “Kısmen özgür”. Daha dahası, notu 2 olan KKTC “Özgür”, Türkiye “Kısmen özgür.” Rehn’in pek sevdiği kavramla söylemek gerekirse, “Şizofrenik bir durum.” İki olasılıktan biri:
Ya Başkan Bush’un sıkı destekçisi olan ve yönetiminde James Woolsey, Samuel Huntington gibi NeoCon’ların, yani “Amerikan Yeni Sağı”nın epey etkin isminin yer aldığı “Özgürlük Evi”nin Türkiye’yle bir alıp veremediği var.
Ya da onca reform paketine rağmen bir arpa boyu yol gittik. Yani “Özgürleştirmeyen reformlar” yaptık.
Sizce hangisi?
Sabah, 19 Ocak 2007
|