Özetle, EMASYA yapılanması temel olarak “asayişin askerileşmesi” ve “mülkî otorite ve askerî birim arasındaki hiyerarşinin ters yüz edilmesi”ni ifade eder...
Birkaç gün önce EMASYA (Emniyet Asayiş Yardımlaşma) birlikleri yine manşetleri süslüyor, Hürriyet Gazetesi, bu birimin İstanbul’da bir tatbikat yapmayı planladığını iddia ediyordu..
(...)
EMASYA yapılanması, 28 Şubat döneminde, 7 Temmuz 1997’de Genelkurmay Başkanlığı ile İçişleri Bakanlığı arasında imzalan protokole dayanır.
Bu protokol 5442 Sayılı İl İdaresi Kanunu’nun 11/D maddesinin uygulanmasını, yani TSK birlikleri ile sivil emniyet güçleri arasındaki işbirliğinin koşulları ve kurallarını konu almıştır.
Protokol, her ilde askeri bir birim içinde oluşturulan “Asayiş Güvenlik Merkezleri’yle” sivil emniyet ve mülki amiri istihbarat, değerlendirme ve planlama açısından askere bağımlı kılınmıştır.
Dahası gerekli durumlarda askeri birliğe valilikten davet almadan olarak el koyma hakkı tanınmıştır.
Özetle, EMASYA yapılanması temel olarak “asayişin askerileşmesi” ve “mülki otorite ve askeri birim arasındaki hiyerarşinin ters yüz edilmesi”ni ifade eder...
Bu birliklerin mevcudiyetleri yetmezmiş gibi, bir de tatbikat yapmaya soyunması aslında inanılması zor bir girişimin altını çiziyordu.
Yine de içinde bulunduğumuz siyasi koşullarda olmayacak iş de değildi...
Ancak dün, 1. Ordu Komutanı Org. Fethi Tuncel, sorulan bir soru üzerine, haberi yalanlıyor, “Böyle bir şeyden haberimiz yok. Bu haberin nereden çıktığını bilmiyoruz. Kesinlikle böyle bir şey yok...” diyordu...
Org. Tuncel, “valilik talebi olmaksızın EMASYA birlikleri gerekli gördüğünde olaylara kendiliğinden müdahale eder mi” sorusuna şu yanıtı veriyordu:
“1997 yılında yapılan protokolde böyle bir şeyin olmadığını, bugün tekrar ifade ediyoruz. Böyle bir şey olamaz. Vilayetin her şeyinden vali sorumludur. Asayiş olaylarında da biz ancak kuvvet talep edildiğinde bunu karşılarız...”
İlginç ve bir yönüyle iyi bir yanıt bu...
İyi, zira Org. Tuncel bu protokolle mülki idare düzeyinde asker-sivil ilişkilerinin ters yüz edilmediğini ifade ediyor...
İlginç, zira protokol ve uygulama Org. Tuncel’i doğrulamıyor...
Nitekim protokolün 9. maddesi şöyle diyor:
“Toplantı ve gösteri yürüyüşü gibi toplumsal olayların şekil değiştirerek birçok bölgede geniş halk kitlelerine yaygınlaşması, şiddete, katliama veya anasal düzeni bozmaya yönelmesi durumunda; EMASYA Komutanlıkları (bölge/tali), olayları yakinen takip eder ve birliklerin hazırlıklarını tamamlar. Olaylara müdahale edebilecek toplanma bölgelerinde, birlikleri hazır bulundurur. Olayların gelişmesini değerlendirir. Başta mülki amirler olmak üzere, ilgili kademelere bilgi verir ve gecikmenin yaratacağı mahzurları ortadan kaldırmak için olaylara müdahale eder…”
Protokolün imzalanmasından sonra 3. Ordu Komutanlığı’ndan gelen 7130-27-9 sayılı emre istinaden 48. Piyade Tugay Komutanlığı’nın 15 Eylül 1997 tarihinde yazdığı 7130-326-97/169 sayılı, emir ise uygulamayı açıkça ortaya koymaktadır.
Emirde şöyle denmektedir:
“Emasya komutanlıklarına gerektiğinde mülki makamların kuvvet talebi olmaksızın da olaylara direkt müdahale yetkisi veren protokolün 9. maddesine göre EMASYA Planları tadil edilecektir...”
Şimdi ortada iki ihtimal var.
Ya orgeneralin sözleri tam olarak gerçeği yansıtmamaktadır…
Ya da orgeneralin sözleri ordunun fikrini değiştirdiğini, protokolü farklı bir yoruma tâbi tuttuğunu göstermektedir…
2001 yılı Mülki İdare Şûrâsı tutanaklarında belirtildiği gibi, Silahlı Kuvvetler’in iç güvenlik doktrinini bu protokol üzerine inşa ettiği dikkate alınırsa, birinci ihtimal pek akla yakın görünmüyor…
Diyelim ki biz yanılıyoruz, ikinci ihtimal daha akla yakındır.
O zaman, gereği yapılmalı, asker bu protokolün iptal edilmesini sağlamalı, yerine yenisi hazırlanmalıdır.
Kolay olmuyor.
Bir seyahatte Başbakanın bir yazım üzerine sorduğu soruyu yanıtlarken bu protokolü kendisine anlatmıştım ve “O zaman biz bunu hemen iptal ederiz” yanıtını almıştım…
Ama olmuyor.
Kolay olmuyor…
Yeni Şafak, 19 Ocak 2007
|