Türkiye’nin dışa açılması ve AB yoluna oturması, demokratikleşme ihtiyacının kendini daha fazla dayatması, hiç kuşkusuz küreselleşme olgusu, ister istemez, ezberlerin, slogancı yaklaşımların aşılmasını gündeme getiriyor.
Adı Cevat Öneş, 1942 doğumlu. 41 yıl, kısa adı MİT olan Milli İstihbarat Teşkilatı’nda çalışmış, 2005’te Müsteşar Yardımcılığı’ndan emekli olmuş.
Güneydoğu’nun güç yıllarında Diyarbakır Bölge Başkanlığı yapmış, Van’dan Hakkâri’ye uzanan çatışmalı coğrafyada çalışmış.
Kısacası:
Cevat Öneş Güneydoğu’yu, Kürt sorununu, PKK’yı bilen, tecrübeli ve sıradan olmayan bir istihbaratçı. (...)
Belma Akçura’nın gazetemizdeki röportajında Cevat Öneş, Türkiye’yi bugüne kadar maddi ve manevi bakımdan fena halde kanatmış olan Kürt sorunu konusunda çok önemli noktalara parmak basıyor.
Söyledikleri hiç kuşkusuz ilk kez söylenmiyor. Ama bunların MİT’te Müsteşar Yardımcılığı’na kadar yükselmiş ve bölgede görev yapmış en üst düzeyde bir istihbarat yetkilisi tarafından kamuoyu önünde söyleniyor olması önemlidir.
Hem de çok...
Türkiye’nin önünü tıkayan temel sorunlarla ilgili olarak devletin önde gelen kurumlarında da son yıllarda bir zihniyet değişimi yaşanıyor.
Bunun tüm işaretleri var.
Kürt sorunu ya da Kıbrıs sorunuyla ilgili olsun, eski ezberler bozuluyor. Birtakım klişeleri sorgulayan bakış açıları su yüzüne çıkıyor.
Bu durum, yani değişim (Cevat Öneş değişme yerine gelişme deyişini tercih etmiş, olabilir), yalnız MİT’te değil, örneğin Dışişleri Bakanlığı’nda da, yargı erkinin kendi içinde de dikkati çekiyor.
Türk Silahlı Kuvvetleri’nde de, dışa çok fazla kendini belli etmese de, temel sorunlarla ilgili yerleşik düşünce kalıplarının alttan alta, usul usul kırılmaya başladığını sanıyorum. Farklı düşüncelerin uç verdiğine ilişkin sinyaller kendini ele veriyor bazen...
Bir başka deyişle:
Türkiye’nin dışa açılması ve AB yoluna oturması, demokratikleşme ihtiyacının kendini daha fazla dayatması, hiç kuşkusuz küreselleşme olgusu, ister istemez, ezberlerin, slogancı yaklaşımların Türkiye’de de aşılmasını gündeme getiriyor. Eski ile yeni arasındaki çekişmeyi, çatışmayı sahneye çıkarıyor.
Devletin önde gelen kurumlarındaki bu zihniyet değişimi, eğer sivil siyasal irade ile de bütünleşirse, siyasal irade de sahneye ağırlığını koyabilirse, Türkiye’nin önü daha zahmetsiz, daha hızlı açılır diye düşünüyorum.
İşte bu nedenlerle önemsiyorum, Cevat Öneş’in gazetemizde iki gündür yayımlanan değerlendirmelerini.
Bakın ne diyor:
“Adına ister Kürt sorunu, ister Güneydoğu sorunu deyin; bir sorunumuz var ama çözemiyoruz... Ve bu sorunu cumhuriyet tarihi içinde incelersek, 80 yıllık bir sorun var olduğuna ve tartışıldığına göre ve bu sorun bizim sınırlarımızı aşarak uluslararası bir boyut kazandığına göre, demek ki çözülmemiş ve bugüne kadar uygulanan politikalar başarısız olmuştur.”
Bakın ne diyor:
“Bu durumda devletimizin yeni politikalara ihtiyacının olmadığını söylemek mümkün değil.”
Bakın ne diyor:
“Tarihsel Kürt sorununun sonucu olarak ortaya çıkan PKK terörünü ortadan kaldırabilme konusundaki yaklaşımımız demek ki yeterli olmamış. Geçmişte yapılan hataları ortadan kaldırmak durumundayız.”
Bakın ne diyor:
“Ölen, şehit olan askerimiz bizim vatandaşımız, ölen, dağdaki PKK’lı bizim vatandaşımız, kardeşimiz. Kimliği ne olursa olsun, -kendisine terörist diyelim, başka şekilde adlandıralım- bizim Türkiye Cumhuriyeti vatandaşımız. O zaman her ölüm, ne olursa olsun acı duyulan bir olay. Olay tabii ki bir sistem işi. Bir sistemin uygulanmasının sonucu. Yanlış işleyen bir sistem varsa, bu sistem sonunda bu acılar ortaya çıkıyor.”
Bakın ne diyor:
“Geçmişten mutlaka ders alacağız. Mutlaka eleştireceğiz, özeleştiri yapacağız. Ama ortak dil yaratarak, o çerçevede konuşup, o çerçevede eleştirip, yani mağduriyet üzerinden bir sonuca varma alışkanlığını terk edip doğruyu bulmaya çalışacağız.”
Bakın ne diyor:
“Başarabilecek miyiz? Demokratik yapısını güçlendiren ve hukukun üstünlüğüyle şekillenen Türkiye’de bu irade var. Bu irade gelişecek. Bu konuda geriye dönüş mümkün değil. Çünkü toplum bunu istiyor. Temennimiz, bu çözümün gecikmemesi. Artık bekle-gör anlayışının terk edilerek çözüm iradesinin ortaya konulabilmesi ve bu iradenin şekillendirdiği politikaların hayata geçirilebilmesi, toplumsal taleplerle devletin bütünleşmesi lazım.”
Milliyet, 19 Ocak 2007
|