Asıl ismi Süleyman olan Taberan hakkında çok fazla ayrıntılı bilgi yoktur. Çok sınırlı bilgiler mevcuttur. İlk eğitimi, çocukluğunda kimlerden ders aldığı, eğitim amacıyla nerelere gittiği kesin olarak bilinmemektedir. Hakkındaki bilgiler daha çok gençlik dönemi, ilmi hizmetleri ve rivayet ettiği hadislerle sınırlıdır.
Süleyman’ın 873 yılında Şam’ın Taberiyye kasabasında doğduğu nakledilmektedir. Babasının adı Ahmed’dir. Doğduğu kasabadan ayrılıp Isfahan’a yerleştiği belirtilmektedir. Ancak, memleketinden ne amaçla ayrıldığı ve Isfahan’a hangi sebeple yerleştiği hakkında fazla bilgi yoktur.
Taberanî’nin ünlü bir kişiliğe sahip olması, çok sayıda hadis rivayet etmesi ve güçlü hafızası ile şöhret bulması, iyi bir eğitim gördüğüne işaret etmektedir. İlmi dirayeti ve ulaştığı seviye aynı zamanda, dönemin büyük âlimlerinden ders aldığını da hatıra getirmektedir. Ders aldığı hocalar arasında; Ebu Züra es-Sakafî, Haşim bin Mürsed et-Taberanî, İshak ed-Debrî, İdris el-Attar, Hafs bin Ömer, Beşir bin Musa, Abdullah bin Mahmud, Ali bin Abdülaziz el-Begavî, Yahya bin Eyyüb el-Allat gibi ünlü isimler sıralanmaktadır. Bunların dışında da bazı kimselerin ilminden istifade ettiği belirtilmektedir.
Süleyman, isimleri sıralanan ünlü simalardan ders aldığı gibi, kendisinden de çok sayıda âlim istifade etmiştir. Bu vesile ile İbn Ukde, Ebu Nuaym el-Hafiz, Ebu Huleyfe el-Cemhî, Ebu Hüseyn bin Fazişah, Abdan ve daha bir çok kişi kendisinden hadis öğrenerek nakilciler arasında yer almışlardır.
Hadis toplama ve bunları öğrenmedeki hassasiyeti bilinen Süleyman; güvenilir, sağlam, hadis ilminde hüccet olarak kabul gördü. Binlerle ifade edilen hadis-i şerifi ezberine aldığı ve bunları hıfzettiği bilinmektedir. Bu hadisleri öğrenirken, sadece hadis metnini ezberlemekle kalmadı, bunları senetleri ile birlikte hıfzetme yoluna gitti. Göstermiş olduğu gayret ve özellikle hadis ilminde kat ettiği mesafeden dolayı şöhreti her tarafa yayıldı. İslâm âleminde bilinen ve tanınan alimler arasında yer aldı.
Taberanî, ilim uğruna her sıkıntıya göğüs gerdi. Maddî ve mânevî önemli sıkıntılar çekti. Yıllarca hasır üzerinde uyuduğu ve bu gayreti sonucu binlerce hadisi ezberine aldığı belirtilmektedir. İlim uğruna rahat yaşamayı terk etti. Hayatı boyunca sade bir hayat yaşadı. Hadis öğrenmek ve ilmini biraz daha arttırmak için otuz üç sene boyunca seyahatlerde bulundu.
Taberanî, Allah’ın rızasını her şeyin üzerinde tuttu. Bir taraftan ilim öğrenirken diğer taraftan insanların hidayet yolunu bulmalarına yardımcı olmaya çalıştı. Talebeleri, hakkındaki övgü dolu sözlerini eserlerine kaydettiler. Yüz yıla yakın bereketli bir ömür sürdükten sonra 970 yılında Isfahan’da vefat etti. Vefat ettikten sonra, Isfahan’da türbesi bulunan Peygamber Efendimizin (asm) sahabelerinden Hammad ed-Devrî’nin kabrinin yanına defnedildi.
Risâle-i Nurda Taberanî’nin naklettiği bazı hadislere de yer verilmektedir. Kendisi için, “mevsuk ve sahih muhakkik”, “İmam-ı Taberanî” ifadeleri kullanılmıştır. Risâle-i Nurda kendisinden aktarılan şu iki hadis-i şerife yer verilmektedir:
“Hazret-i Ebu Hüreyre der: Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm bana emretti: ‘Mescid-i şerifin suffesini mesken ittihaz eden yüzden ziyade fukara-yı muhacirîni dâvet et.’ Ben dahi onları aradım, topladım. Umumumuza bir tabla taam konuldu. Biz istediğimiz kadar yedik, kalktık. O kâse konulduğu vakit nasıl idi; yine öyle dolu kaldı. Yalnız parmakların izi taamda görünüyordu.” (Mektubat, s. 116).
“İmam-ı Taberanî ve Ebu Nuaym, Delâil-i Nübüvvet’te, Numan ibni Beşir’den haber veriyorlar ki: Zeyd ibni Hârice, çarşı içinde birden düşüp vefat etti. Eve getirdik. Akşam ve yatsı arasında, etrafında kadınlar ağlarken, birden; ‘Ensıtu. Ensıtû. (Susunuz. Susunuz.)’ dedi. Sonra, fasih bir lisanla; ‘Muhammedün Resulullah; esselâmü aleyke yâ Resulallah.’ diyerek bir miktar konuştu. Sonra baktık ki, cansız, vefat etmiş.” (Mektubat, s. 156).
Taberanî’nin naklettiği hadislerden bazı örnekler;
“Müslümanlar arasında sevgi ve dostluk, atadan evlâda miras kalır.”, “Kişinin parmakla gösterilir olması, kötülük olarak ona yeter.”, “Allah İslâm Dini için kolaylıktan hoşlanmış; güçlüğü ise çirkin görmüştür.”, “Her takva sahibi, Muhammed’in (üzerine rahmet ve selâm olsun) ehl-i beytindendir.”, “Kişi, hanımının ve çocuklarının rızkını karşılamak için çalışmaya çıkarsa, Allah yolundadır. Yaşlı anne ve babasının bakımını sağlamak için yola çıkarsa, Allah yolundadır. Nefsini harama karşı korumak niyetiyle çalışmaya çıkarsa, Allah yolundadır. Eğer insanlara gösteriş ve başkalarına öğünmek için yola çıkarsa, Allah yolunda değil, şeytanın yönlendirdiği yoldadır.”
|