Statükoculuktan kurtulabilmek için, güvenlik sektörünün asker-sivil bütün kurumlarında bir reforma ihtiyaç vardır. Reformun amacı “özgür bir toplum” olmalıdır.
Özgür bir toplumda güvenlik, artık devletin değil, insanın birey ve topluluk olarak güvenliğidir. Prensipler ve bunların pratik hayattaki karşılığı bakımından Türkiye geçen yıl yaşanan TESEV Güvenlik Almanağı tartışmasıyla çok önemli bir mesafe katetti. Böylece güvenlik konuları ve kurumlarını, resmi bilgi tekelinin dışında sivil ve demokratik perspektifle tartışma yönünde ciddi bir adım atılmıştır. Prof. Dr. Ümit Cizre editörlüğünde hazırlanan Güvenlik Sektörü ve Demokratik Gözetim başlıklı 2005 yılını değerlendiren Almanak, bize bu konuyu nasıl tartışabileceğimizi göstermesi bakımından ayrı bir değer taşımaktadır. Şimdi MİT Müsteşarı’nın beyanatıyla başlayan tartışmayı, bu bağlamda ele almak gerekiyor. Ülke içinde her alanda ihtiyaç duyulan modernleşme ve reform ihtiyacı, güvenlik ve istihbarat alanında da hissedilmektedir. Ümit Cizre, özgür bir toplum için güvenlikte reform çerçevesini şöyle çiziyor: “Aslolan, iki cephede birden eşzamanlı olarak savaş vermektir, kurumlar üzerinde çalışarak bir yandan daha etkin ve sonuç getirir bir güvenlik yapılanmasına gidilirken, diğer yandan tüm bu faaliyetler daha geniş ve kapsayıcı bir zihinsel proje olarak toptan bir demokratikleşme ve barış çerçevesi içine oturmak zorundadır. Dolayısıyla gerekli olan, içinde yaşadığımız sıcak çatışma ortamında, bu ülkenin güvenlik yelpazesinin ne pahasına olursa olsun güçlü kılınması olmayıp, çağdaş demokratik önceliklerle bütünleşmiş bir biçimde güçlü kılınmasıdır. Gelinen noktada ‘güvenlik’in anlamı budur.”
Siviller askeri denetlemedikçe...
Reform gayretleri, hükümetin sadece MİT’i değil, bir bütün olarak güvenlik sektörünü şeffaf ve denetlenebilir, verimli ve etkin bir yeniden yapılandırma politikası halini almadıkça, başarılı olma şansı yoktur. Bu noktada, meselenin muhatabının hükümet olduğunun altı çizilmelidir. Bürokrasi ancak hükümetin talimatı çerçevesinde yaptığı hazırlıkları, hükümete sunmakla mükelleftir. Bunun ötesine geçerek bürokrasinin, hükümete bir politika önermesi, üstelik bunu kamuoyu önünde yapması bu açıklamayı başbakan desteklese de parlamenter demokrasiye uygun değildir. Parlamenter demokrasi açısından meseleye bakıldığında, reformun hükümet konusu olmasının ardında yatan mantık, bunun parlamentonun denetimine açık olmasıdır. İstihbarattan orduya güvenlik sektöründeki bütün kurumlarını bütçelerinin ve faaliyetlerinin, bilhassa kurulacak komisyonlar marifetiyle denetlenebilmesi, güvenlik sektöründeki antidemokratik eğilimleri ve yozlaşmayı engelleyecektir. Bu parametreler çerçevesinde MİT’e bakarsak, ortaya nasıl bir performans çıkıyor?
Tesev’in Almanağında Milli İstihbarat Teşkilatı’nın 2005 yılı performansını inceleyen gazeteci Ferhat Ünlü, AK Parti’nin iktidara geldiği 2002 sonrasında AB uyum paketleriyle özgürlük bahsinde sağlanan ilerlemenin MİT’in geleneksel çalışma usullerini kısmen tahrip ettiği iddiasına işaret ediyor. Bu bağlamda telefon dinleme ve terörle mücadele kanununda yapılması düşünülen özgürlüklerden geri adım atılmasına yönelik gayretler karşısında, demokratik hassasiyetler bakımından MİT’in pozisyonu pek de takdir edilecek gibi değildir. Yine organize suç örgütü lideri Alaattin Çakıcı ile ilişkisi ortaya çıkan ve çeteye yardım suçundan yargılanmak istenen MİT Dış Operasyonlar Daire Başkanı Kaşif Kozinoğlu’na yargılanma izni verilmemiş olması kayda değerdir. Bu tür engellemelerin, MİT’in şeffaflaşma ve denetlenebilme çalışmalarıyla bağdaşmadığı açıktır. Bu yüzden MİT veya bir başka kurum hakkında değerlendirme yaparken, bir metinle veya söylenenle yetinmemek bu konuda değerlendirmeye esas olacak prensiplere ve gerçekte ne olduğuna ilişkin anlamlı bir periyoda bakmak gerekiyor. Ferhat Ünlü’nün işin tabiatına ilişkin uyarısı, bu tür değerlendirmelerde asla ihmal edilmemesi gereken bir perspektif sunuyor: “Kurumun ‘şeffaflaşma’ sorunsalında mevcut kadroların yapısı ile teşkilatın geleneksel çalışma tarzının negatif etkileri bulunmakla birlikte asıl mesele gizli servislerin evrensel çalışma tarzının demokratikleşmeye pek de uygun olmayışıdır. İstihbarat örgütleri; komplo, darbe, suikast, psikolojik harp gibi silahları kullanarak ve mutlak bir gizlilik içinde faaliyet göstermektedir. Böylesine denetim dışı bir ortamda kimi gizli servis mensupları da, (...) örneğinde olduğu gibi, ‘yozlaşma’yı gözler önüne seren ilişkilere girebilmektedir.”
Dikkat çektiğimiz prensipler, işin tabiatı ve MİT’in yakın dönemde demokratik reformlarla bağdaşmayan kimi faaliyetlerine rağmen, bilhassa Kürt meselesinde MİT’in kamuoyuna mal olan geleneksel sert devlet politikasından ayrılan daha esnek ve yumuşak politika arayışı ile meselelerin kriminal boyutunun ardındaki sosyalliğe dikkat etme çabası olumlu gelişmeler olarak kaydedilmeli. Özgür bir toplum amacıyla güvenlik reformu için ise, işi bürokrasiye havale etmeden hükümetin bir politika önermesi ve bu çerçevede mevzuatı ve kurumsal yapıyı yeniden tanzim etmesi gerekiyor. Bu şekilde TBMM’nin asker-sivil bütün güvenlik kurumlarını denetleyebilmesi, Türkiye’yi demokrasi ve hukukun üstünlüğü demek olan özgür topluma daha çok yaklaştıracaktır...
Zaman, 12 Ocak 2007
|