Türk toplumunda bazı çözülmeleri engelleyen en kuvvetli kurum aileydi bir zamanlar. Şimdi aile içi ilişkilerde bir yabancılaşma, bir çözülme yaşanıyor.
Aile ve mahalle gibi kurumlar, insanlara aidiyet duygusunu veren, toplum içinde bir güven duygusunu aşılayan önemli kurumlardı. Şimdi altımızdaki her türlü güvenlik ağı çekilmiş olan trapez artistlerine benziyoruz biz
Geçmişteki yapıları çözülen ancak bunların yerine tutarlı yeni yapılar inşa edemeyen toplumlarda, insanlar hayata karşı reaksiyonlarını şiddete başvurarak gösterebilir. Bu normaldir. Çünkü hayat karşısında ezilen bireylerin bir başka çıkış noktaları kalmamış olabilir.
Türkiye’de birçok kurum çözülme sürecindedir. Bunlar arasında bazı siyasi söylemlerde ön plana çıkarılan aile kurumu, okul, mahalle, aile fertleri arasındaki ilişkiler, arkadaşlık ilişkileri hızlı bir dağılma sürecindedir. Bu belki de kapitalizmin doğal bir sonucudur. Kapitalizmin gelişip yerleşme sürecinde birçok toplumda daima bu tür süreçler yaşanmıştır. Türkiye gibi ülkelerde, dağılma hızı ve reaksiyonlar daha da şiddetli olur, çünkü azgelişmiş ve bağımlı bir kapitalizmdir. Gelişmekte olan, onun üst yapısal kurumları çok daha narin ve kırılgan olacaktır. Bu da normaldir.
Geçmişin her durumda daha iyi olduğunu söyleyip nostaljik birtakım söylemlere girmeyeceğim ama hızlı değişimin olduğu da bellidir. Basit örnekler vereyim; Türk toplumunda bazı çözülmeleri engelleyen en kuvvetli kurum aileydi bir zamanlar. Şimdi aile içi ilişkilerde bir yabancılaşma, bir çözülme yaşanıyor. Aile fertleri arası ilişkiler hayli sorunlu. Bunun dışında bir zamanların mahalle kavramı da artık yok. Mahalle kavramı fiziksel anlamda bile ortadan kalktı. Aile ve mahalle gibi kurumlar, insanlara aidiyet duygusunu veren, toplum içinde bir güven duygusunu aşılayan önemli kurumlardı. Şimdi altımızdaki her türlü güvenlik ağı çekilmiş olan trapez artistlerine benziyoruz biz.
Hayat zaten inişli çıkışlı, onun altında ezilmemek için birtakım taklalar atıyoruz. Bazı yerlere tutunmaya çalışıyoruz ama altımızda-düştüğümüz takdirde-aile, mahalle, arkadaşlık gibi koruyucu ağlar da yok. Eskiden siyasi kimlikler insana bir aidiyet hissi verebilirdi. Ancak ideolojik siyasi oluşumların önemlerini kaybetmeleriyle ve onların yerini pratik siyasi tavırların almasıyla birlikte o düzeyde de güvenlik ağımız oluşamıyor. Kapitalizm zaten normal süreci nedeniyle her türlü iş güvencesini ve gelecek planlaması imkânını sıradan insanın elinden almış durumda.
Böylelikle hayatında her türlü güven duygusu ayaklar altına alınmış olan insanların kendilerine bir aidiyet duygusu yaratmak için ya futbola vurduklarını ya da aşırı milliyetçi olduklarını görüyoruz. Onlar ise insana bir sakin oluşma imkânı vermiyor. Sadece birer patlama aracılarıdır. Bu koşullar altındaki bireylerden oluşan bir toplumda şiddetin her geçen gün daha da artan bir sorun hale gelmesi de sürpriz değildir. Zaten bölgemizde hakim olan kültür, şiddetin yükseltilmesi üzerine kurulmuştur. Bu nedenle bildiğimiz Türkiye’yi göz göre göre kaybediyoruz ve yerine de ne yazık ki fazla güzel olmayan başka bir şey geliyor. Bugün gazetemizin birinci sayfasında yer almakta olan şiddetle ilgili haberlere bir bakın, umarım sizin de bizim gibi içiniz burkuluyordur bunları okurken. Ne yazık ki Türkiye’nin gerçek fotoğraflarını çeken haberler de bunlardan ibaret. Başka bir Türkiye’yi yaratmak zorundayız. O zaman, o Türkiye’nin gazetesi de farklı olacaktır tabii ki...
Akşam, 12 Ocak 2007
|