Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 04 Ocak 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Basından Seçmeler

Meriç yeni Demir Perde olmasın

Yılbaşında komşu Bulgaristan ve Romanya’da çifte bayram vardı. Çünkü bu iki ülke, sadece yeni yıla girmedi. Aynı zamanda Avrupa Birliği’nin tam üyesi oldular. Bu yüzden Sofya ve Bükreş’te pazar günü gece yarısından itibaren yeni yıl kutlamalarıyla, üyelik kutlamaları birlikte yapıldı.

Bükreş’te hükümet binasına AB bayrağının çekildiği törenlere AB’nin önde gelen isimleri katıldı. Romanya Cumhurbaşkanı Traian Basescu’nun şu sözleri iki başkentteki havayı yansıtıyordu: “Gururlanın ey Romen halkı, işte Avrupalıyız artık!”

Sade vatandaşların çoğu, ücretleri değiştirmezken fiyatları yükseltecek bu gelişmeye kaygıyla yaklaşıyor. Ancak bu adım, II. Dünya Savaşı sonrasında Avrupa’da meydana gelen bölünmüşlüğü ortadan kaldırma açısından önemli bir hamle. İki üyenin eklenmesiyle AB’nin nüfusu 492 milyona ulaşırken, üye sayısı da 27’ye çıkmış oldu. AB’nin sınırları Karadeniz’e dayandı. Bugün kurucu ülkelerde, Avrupa Birliği’ne güven yerlerde sürünüyor olsa da eski Varşova Paktı üyesi iki ülkenin Birliğe katılması, Avrupa’yı bütünleştirme projesinin stratejik boyutuyla yürüdüğünü göstermesi bakımından önemli.

Bu gelişmeye, Balkanlar açısından bakıldığında da olumlu bir tablo çıkıyor karşımıza. Çünkü AB şemsiyesinin, dinler ve etnisiteler mozaiği Balkanlar’da istikrar ve barış için, Roma ve Osmanlı gibi siyasi sistemlerin geçmişte sağladığı huzur ortamını sunabileceği yönünde büyük umut var. Aksi halde Balkanların, dünya çapında krizlere yol açma potansiyeli hepimizin malumu. Dolayısıyla Soğuk Savaş’ın ardından patlak veren Bosna ve Kosova krizlerinin yerle bir ettiği umudu yeniden yeşertme potansiyeli taşıyan tek somut proje AB.

Proje başarılı şekilde yürürse, bölge içindeki sınırların yol açtığı suni bölünmeler ortadan kalkacak. Bölge ülkeleri arasındaki ticaret kolaylaşarak artacak. Belki tek vizeyle tüm bölge gezilebilecek. Daha da önemlisi sınırların böldüğü aynı dinî ve etnik gruplar, panist ideolojilere ihtiyaç kalmadan yeniden buluşabilecek. Mesela Yunanistan ile Bulgaristan arasındaki siyasi sınır yüzünden ayrı dünyalarda yaşayan Batı Trakya Türkleri, belki yıllar sonra ilk kez rahat rahat bir araya gelebilecek. Proje ilerlediğinde, yarın Kosova, Arnavutluk ve Makedonya’da birbirinden ayrı olarak yaşayan Arnavutlar, AB şemsiyesi altında pan-Arnavutçu projelere gerek kalmadan buluşmuş olacaklar. Aynı durum Sırplar, Hırvatlar ve Boşnaklar için de geçerli olacak.

Bu arada Balkanları entegre eden Avrupa Birliği önemli bir Müslüman ve Türk nüfusunu da bünyesine katmış olacak. Bu gelişme, AB içindeki Müslüman sayısını 16 milyona çıkarırken, Birlik içindeki Türk sayısını da 6 milyona taşıyacak. 800 bin civarındaki Türk kökenli Bulgar vatandaşı şimdiden Avrupa Parlamentosu’ndaki Türk kökenli vekil sayısını 3 artırmış durumda.

Çoğu itibarıyla Türkiye’nin de yararına olacak gelişmeler bunlar. Ama Türkiye’nin aynı zamanda bir Balkan ülkesi olduğunu hatırlarsak, bu gelişmenin taşıdığı riskleri de görmemiz gerekir. Bunların başında da AB’ye tam üye olmaması halinde Türkiye’nin Balkanlar’daki etkisinin azalması ve AB ile aramızdaki sınırı oluşturan Meriç Nehri’nin adeta post-modern bir Demir Perde’ye dönüşmesi riskleri geliyor.

Belki de ilk zorluk ulaşımda yaşanacak. Bulgaristan ve ötesindeki Türk ve Müslüman varlığına ulaşmak için artık AB sınırını geçmenin zorlukları ile karşılaşacağız. Kaçınılmaz olarak ekonomiden kültüre, enerjiden güvenliğe her konuda bölgeyle ilgili politikalarda ağırlık Brüksel’e kayacak. Türkiye AB üyesi olmadığı halde, bu süreçlerin dışında kalacak. Nitekim Balkan ülkeleri daha AB’ye üye olmadan Brüksel’de söz sahibi Yunanistan’a kıyasla Türkiye’nin bölgedeki etkisi hayli gerilemişti.

Bütünleşen Avrupa’nın dışında kalmanın muhtemel olumsuz etkilerini fazla tartışmıyoruz. Bu konuyu gündeme getirme bakımından Kemal Derviş’in 2 yıl önce Meclis’ten ayrılmadan önce yaptığı konuşmayı hatırlıyorum: Reformlar ilerlesin, ama AB olmazsa da olur mantığına katılmıyorum. Olması gerekiyor. Bizim orada tam üye olarak karar mekanizmasına katılmamız gerekiyor. Bunu başaramazsak Türkiye olarak, Meriç Nehri kuzeyi ve güneyiyle bir nevi demir perde olur. Buna müsaade etmemeli. Biz bu coğrafyanın parçasıyız, tarih boyunca da parçası olacağız.

Zaman, 3.1.2007

Abdülhamit BİLİCİ

04.01.2007

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 

Bütün haberler

Başlıklar

  Prof. Dr. Şükrü Hanioğlu: Türk modernleşmesi materyalist temele dayanıyor

  Önce gerçek, sonra hamaset

  Meriç yeni Demir Perde olmasın


 Son Dakika Haberleri

Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004