Halk dilinde “verem”olarak adlandırılan, tıp dilinde tüberküloz denilen hastalık, zamanında bir çok kişinin ölümüne sebep olmuş bulaşıcı bir akciğer hastalığıdır. Hastalığın başlangıcı çok eski tarihlere dayanmaktadır. Hatta bu hastalığın deride çıkan türü ta Asr-ı Saadet zamanında bile görülmektedir. Veremin etken bakterisi olan “mycobacterium tuberculozis” ile aynı tür olan “mycobacterium leprae” bakterisinin deride yaptığı enfeksiyona Lepra ya da diğer bir tabirle cüzzam denir ki; bu hastalığa karşı Peygamber Efendimiz (a.s.m) sahabelerini uyarmış ve bu konuda şu gibi hadisleri buyurmuştur: “Cüzzamlıdan aslandan kaçar gibi kaçınız.” (Buhari, Sahih, c.VII, s. 164. ), İbn-i Ömer’den (r.a.) rivayetle: “Pazara mal celbeden rızklanır, muhtekir mahrum bırakılır. Kim mü’minlerin bir gıdasını onlara karşı saklar, ihtikâr yaparsa, Allah onu iflâsa ve cüzzam hastalığına duçar eder.” (İbnu Mace, Ticarat 6, (2153))
Bilindiği gibi verem olsun cüzzam olsun bu hastalıklar bulaşıcı hastalıklardır. Toplum içinde yayılmasını önlemek için karantina yöntemi uygulanır. Tarihî bilgilere baktığımızda bulaşıcı hastalıklarda kullanılan karantina yöntemi ilk kez 1377 tarihinde Adriyatik kıyısında Ragusa’da uygulanmıştır. Ancak o tarihten yaklaşık 750 yıl önce Peygamber Efendimiz (a.s.m) bulaşıcı hastalık hakkında sahabelerine şu tavsiyede bulunmuştur.
Üsame’den (r.a) rivayetle
salgın hastalık, bir grup İsrail Oğullarına gönderilen azap ve musibetin kalıntısıdır. Siz bir yerde bulunurken, orada böyle bir hastalık çıkarsa ondan kaçmak maksadıyla oradan çıkmayınız. Bulunmadığınız bir yerde de çıkarsa, oraya girmeyiniz. (Tirmizî, Cenâiz: 66; Müsned, 1:180, 186.) Peygamber Efendimiz’in (a.s.m) bu tavsiyesiyle karantina yönteminden açıkça bahsettiğini anlayabiliriz.
Her derdin bir çaresi olduğu gibi, bu hastalığında çaresini de Şafî (şifa verici) olan Allah yaratmıştır. Bu konuda Efendimiz’in (a.s.m) Ebu Said el-Hudri’den (r.a.) rivyetle:
“Allah ölüm hariç her derdin dermanını da vermiştir. Ancak bunu bilen bilir, bilmeyen bilmez.” (Hakim’in Müstedrek’inden) buyurmuşlardır. Her ne kadar ilk çıktığı sıralarda henüz çaresi bulunmadığı için toplumları kasıp kavurmuşsa da verem ve cüzzamın bu gün tıp dünyasında çaresi bulunmuştur. Bize düşen bu konuda bir hekime başvurup tedavi olmaktır. Tedavi olmak hususunda yine Peygamber Efendimiz’in (a.s.m.) şu hadisini hatırlayacak olursak:
Ebu Derda’dan (r.a.) rivayetle: “Allah derdi de dermanı da yaratmıştır. Ve her derdin devasını vermiştir. O halde tedavi olunuz. Fakat haramla tedavi olmayınız” (Ebu Davud, Tıp:11; Taberani, Ayn:12) buyurmuşlardır. Burada dikkat edilirse, sadece tedavi olmayı değil, haramla tedavi olmamayı da tavsiye ediyor. Öyleyse hekim seçme konusunda serbestlik olduğundan bunu seçerken nelere dikkat etmeliyiz sorusunun da cevabı bu hadis-i şerifle verilmiş oluyor. Bize haramı tavsiye etmeyecek ya da tedavi seçme hususunda haram ve helâl ayırımını yapacak niteliğe sahip, bizim de bilgisine güvendiğimiz hekimler olmalıdır.
|