GÜNLERDİR Anayasa Mahkemesi’nin “memurlar lehine ayrıcalık sağlayan kararı” tartışılıyor.
TÜSİAD, “Emeklilik yaşı, prim gün sayısı gibi temel düzenlemeleri kamu görevlileri yönünden iptal” eden mahkemenin, çalışanlar arasında bürokratlar lehine ayrım yaptığını, yılda 23 milyar YTL yutan sistemi reforme etmenin zorlaştığını belirtiyor.
Gerçi kararda işçi ve esnaf lehine birkaç iptal de var ve bu iptaller yasal boşluk yaratıyor. Fakat, memurlar söz konusu olunca Yüce Mahkeme o kadar özenli davranıyor ki, iptal ettiği hükümlerin yerine eski hükümlerin uygulanmasına karar veriyor, yasal boşluk bırakmıyor!
Kararı DİSK eleştiriyor, Hak-İş eleştiriyor. Türk-İş Başkanı Salih Kılıç, “Mahkemede bir işçi temsilcisi olsaydı bu iptale oy vermezdi” diyor. Kılıç’ın bu sözleri, ‘sistem analizi’ bakımından önemlidir.
Seçilmişlerin yetkisi
Tabii Anayasa Mahkemelerinde, işçi, patron veya parti temsilcisi üyeler olamaz. Fakat, üyelerin hemen tamamı yargı bürokrasisinin adayları arasından sorumsuz cumhurbaşkanı tarafından atanıyorsa, “bürokratik dünya görüşü” ağır basar ve bu ‘tarafsızlık’ ilkesine aykırıdır.
Bir bunu önlemek için, bir de anayasal yargı adli yargıdan farklı olduğu için, bütün demokrasilerde Anayasa Mahkemelerinin üyelerini, nitelikli adaylar arasından siyaseten sorumlu parlamentolar seçer.
Başkanlık sisteminde de yine siyaseten sorumlu olan cumhurbaşkanı seçer.
Böylece mahkemede çeşitli bakış açıları temsil edilir, topluca mahkemenin tarafsızlığı sağlanır!
Dünyada üyelerini parlamentonun seçmediği tek Anayasa Mahkemesi bizdedir! Bu sebeple “bürokratik dünya görüşü” ağır basıyor.
Bunu Yüce Mahkeme’nin son kararında da, özelleştirme yasalarının iptallerinde de görmek mümkündür.
Meşruiyetin temeli
Halbuki, milli iradenin tasarruflarını iptal eden Anayasa Mahkemelerinin demokratik meşruiyetinin temelinde, belirli nitelikteki adaylar arasından, üyelerinin çoğunluğunu parlamentonun seçmesi ilkesi vardır. (1)
Bizde ise kökleri derinlere giden “bürokratik dünya görüşü” son derece güçlü olduğu gibi, 12 Eylül anayasası da parlamentonun anayasal yargıya üye seçme yetkisine son vermekle tüm devlet hayatında bürokratik dünya görüşünü çok daha güçlendirmiştir!
Aynı bürokratik dünya görüşünün etkisiyledir ki, bizde anayasal ve idari yargıda seçilmişlere güvenmeme ve “yerindelik denetimi” yapma, yani ‘politika oluşturma’ eğilimi de çok güçlüdür. (2)
Halbuki, Anayasa Mahkemesi üyelerinin önemli bir bölümünü parlamento seçseydi, “bürokratik dünya görüşü” bu kadar etkili olmayacak, farklı görüşlerin yansımasıyla ‘liberal tarafsızlık’ gerçekleşecekti.
Türkiye çağdaş bir hukuk devleti olmak, piyasa ekonomisiyle gelişmek ve “yöneten demokrasi”ye ulaşmak istiyorsa, yapılması zorunlu reformlardan biri, Anayasa Mahkemesi üyelerinin önemli bir bölümünü parlamentonun seçmesini sağlamaktır.
Fazla bürokratik karakterli mevcut anayasal yargı yapısı değişmedikçe, siyasi irade her zaman reformlarda çok zorlanacak, Türkiye vakit kaybedecektir, bugüne kadar olduğu gibi!
1) Prof. Ergun Özbudun, Anayasa Yargısı ve Demokratik Meşruiyet Sorunu, TBB yayını, 2005.
2) Prof. Kemal Gözler, Türk Anayasa Hukuku, sf. 635, vd., sf. 889, vd.
Milliyet, 21.12.2006
|