Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları eşittir ama bazıları daha eşittir..
Örneğin, memurlar işçilerden daha eşit.
Nereden anlıyoruz bunu?
Anayasa’daki açık eşitlik maddesine rağmen Anayasa Mahkemesi’nin Sosyal Güvenlik Reformu’nun bazı maddelerini ‘memurlar’ lehine bozmasından...
Devletle toplumun tarihsel çelişkisi aynen devam etmekte.‘Devletin memuru’, ‘ülkenin vatandaşı’ndan daha önemli.
Anayasa Mahkemesi’nin son bozma kararının özü bu.
***
Sosyal Güvenlik Reformu yasa tasarısının hedefi neydi?
Hepimizi fakirleştiren sosyal güvence açıklarını zaman içinde kapatmak.
Üstelik bu reform, durumun vahametini gideren acil bir çare içermiyordu.
Çözümü çok uzun bir zamana yayıyordu.
Örneğin, ancak 2048 yılında emeklilik için 65 yaş şartı aranacaktı.
‘Mezarda emeklilik’ lafı bu gerçeği gözlerden saklamaya yönelik bir slogan olarak kalmadı, cumhurbaşkanının Anayasa Mahkemesi’ne başvuru nedenlerinden de biri oldu.
***
Sosyal güvence sistemi radikal ve acil bir neştere muhtaç.
Bunu resmi rakamlar söylüyor.
İçinde bulunduğumuz yıldaki sosyal güvence açığı 16 milyar YTL.
2007 yılında ise 23.3 milyar YTL olacak.
Dolar olarak söylersek 16-17 milyar dolar.
GSMH’ya oranını söylersek, yüzde 4.1’i.
Taşınması çok ağır bir yük..
***
Üstelik bu yükün büyük bir kısmı da Emekli Sandığı’na ait.
Anayasa Mahkemesi’nin kayırdığı kamu çalışanlarına yani...
Sosyal Güvence açığı gelecek yıl 23.3 milyar YTL olacak demiştik ya, bunun 9.503 milyar YTL’si Emekli Sandığı’na, 8.690 milyar YTL’si SSK’ya ve 4.393 milyar YTL’si de Bağ-Kur’a ait açık.
Buna, Anayasa Mahkemesi bozma kararının maliyeti de diyebilirsiniz..
***
Reform yasasını Anayasa Mahkemesi’ne kim götürdü?
CHP ve Cumhurbaşkanı.
Başvuruları sonuçlandı ve devlet memuru, ülkenin vatandaşına karşı daha avantajlı duruma geçti... Bu, aslında başvuranların hayata bakışını da somutlaştırıyor.
Halbuki hukuk sistemimiz, hem anayasanın eşitlik kuralını gözetmeli, hem de toplumun fakirleşmesine neden olan bir büyük kara deliği kapatmaya yönelik bir çabayı desteklemeliydi..
***
Dönüp dolaşıp hep aynı yere geliyoruz.
Bu yeni süreçte devlet, toplumun menfaatlerine sürekli bir refleksle karşı çıkmakta.
Devlet, vatandaşını sevmiyor ne yazık ki...
Yalnızca devletin bordrosundan para alanları seviyor ve yalnızca onları korumaya uğraşıyor.
Bu nedenle haksızlıklar yaptığı gibi asıl üretken güçleri engellediği için fakirleşmemize de yol açıyor.
***
Toplumunu fakirleştiren bir devletle karşı karşıyayız.
Bu, sonsuza dek süremez.
Biz, Avrupa’nın en fakir ve en eşitsiz ülkesi olarak kalamayız.
Bu devlet eninde sonunda değişmek zorunda kalacak.
Eşitlikten yana ve vatandaşını seven bir devlet olacak.
Belki de devletin şimdiki ‘sahipleri’ bunu hissettiklerinden Çankaya’ya yeniden Sezer gibi birini oturtmak ve bu değişimi mümkün olduğunca engellemek istiyorlar.
Star, 18.12.2006
|