Ana karargah, Irak savaşı öncesinde elinde sopa ile harita üzerinde Genelkurmay’ın stratejilerini anlatan emekli paşalar ve benzeri isimler konusunda çok uzun süreden beri ciddi bir kızgınlık içindeydi. En önemli kızgınlık noktası da, bazı emekli paşaların sanki Genelkurmay’dan talimat alıp da bir psikolojik harekâtı sürdürüyor ya da onların fikirlerinin sözcülüğünü yapıyor havası vermesiydi. Büyükanıt’a gönderildiği iddia edilen son “Erdoğan aday olmasın” mektubu da adeta bu atmosferde gündeme gelmişti. Benzer konularda asker adına konuştuğu karizması yansıtan emekli paşaları görünce konuyu tam bilmeyen bazı medya kuruluşları, büyük holdingler, piyasa belirleyicileri ve de halkımızın bir bölümü askerin mesajlarını getirdiği havasını veren bu kişileri can kulağı ile dinleyip adımlarını ona göre belirliyorlardı.
Sanki, sabah 08.30’da Genelkurmay Karargahı’nda bu paşalar özel ve çok gizli bir brifinge giriyor. Sonra da brifingi veren Genelkurmay, bu emekli paşalara “Evet arkadaşlar şimdi doğruca ilgili medya kuruluşlarına gidin ve bu mesajları bizim adımıza verin” diyordu. Aslında böyle bir şey hiçbir zaman olmadı. Ama yerleşen bu yanlış anlayıştan birçok kişi rant sağladı. İçlerinde asla böyle bir hava yansıtmak istemeyen çok değerli, bilgili paşalar vardı. Bazılarının ise böyle algılanmak hoşuna gitti. Ortaya çıkan kakofoni de sonunda kimin ne amaçla çıktığı anlaşılmayan bir şehir efsanesine döndü.
Ben yıllardan beri prensip olarak eğer üst düzey asker ifadesini bile kullansam, daima kiminle konuştuğumu kaynak açısından etik bir sorun yoksa en üst düzey yöneticiye söyledim. Hiçbir zaman “askerle konuştum” diyerek karanlığın ve puslu havanın verdiği rantı kullanmadım. Benim gibi yapan çok iyi gazeteciler biliyorum. İşin ilginci biz bu gazeteciler olarak da kimin konuşup kimin konuşamayacağını çok iyi biliyoruz. Ancak, üst düzey askeri kaynak diye yazan gazetecilerin bir bölümü hayali kahramanlar yaratıp uydursa da, büyük bölümünün istek üzerine böyle yazmak zorunda olduğu gerçeğinin de hakkını vermek lazım. Yani, haber doğru ama isim yazıldığında yalanlanma riskini sıfıra indirme adına.
(...)
İşte size, Türkiye’de bu durumun geldiği noktayı anlatan ve halen komuta kademesinde konusu geçince gülüşmelere yol açan harika bir olay:
Bundan bir süre önce, Genelkurmay komuta kademesinden bir komutan önemli bir işadamı arkadaşı ile karşılaşır. İşadamı, komutana, “Paşam, asker rahatsızmış. Müdahale için hazırlık varmış” der. Komutan da, “Ya, nasıl olur, ben dün tatilden geldim. İşler rutinde yürüyor. Rahatsızlık varsa benim de haberim olur. Ne müdahalesi, ne hazırlığı. Bunlar çok ayıp şeyler. Bunların biz adını bile anmıyoruz. Kim söylüyor bunları? Bıktık bunlardan” diye tepki gösterir. Paşa tüm kararlılığı ile sohbet boyunca konunun üzerine gider. Sonunda bu bilginin işadamına başka bir arkadaşından, ona da yine başka bir dostundan geldiği sonucuna varılır. Sonunda başkentte uğursuz bir şehir efsanesi gibi dolaşan “asker rahatsız ve harekete geçecek” laflarının, Genelkurmay’a sebzemeyve getiren, orada ayaküstü er ve çavuşlarla sohbet eden, sonra da “bugün Genelkurmay’daydım” havası yapan kabzımal şoförlerinden birinden çıktığı anlaşılır. Ama kabzımal şoförü sıradan bir sohbeti öyle bir ballandırıp süslemiştir ki, konu dışarıda, “komuta kademesi rahatsız”a dönüşüvermiştir. O günden beri de karargahta askerlerin görüşü ile ilgili bir haber çıksa komutanlar birbirine “kabzımaldır kabzımal” diye espri yapıyorlar. Doğrudur. Askerler, irtica, devlette kadrolaşma ve bölücü terörle ilgili gelişmelerden rahatsızdırlar. Ama artık yıllardır bu işten rant sağlayan aracıların elinden bunu alma zamanı gelmiştir.
Sabah, 18.12.2006
|