Yeni Eğitimciler Derneği İstanbul Şubesi ve Yeni Asya Vakfı Sosyal Çalışmalar Grubunun birlikte organize ettiği panelde aile, toplum, okul ve medyadaki şiddet tartışıldı. Kur’ân ve Peygamberin öğrettiği bilgilerin, davranışları ve duyguları kontrol altına aldığını, şiddeti ve kötü davranışları önlediğini anlatan Dr. Hakan Yalman, şiddetin önlenmesi için insanın iç dünyasında toplumun inanç sisteminden ve değer yargılarından oluşmuş üst baskının güçlendirilmesi gerektiğini vurguladı.
Yeni Eğitimciler Derneği İstanbul Şubesi ve Yeni Asya Vakfı Sosyal Çalışmalar Grubunun birlikte organize ettiği panelde uzmanlar şiddet konusunu masaya yatırdı. Aile, okul, medya ve toplumda yaşanan şiddet olaylarının sebeb, sonuç ve çarelerinin bulunması amacıyla Vefa’daki Yeni Asya Vakfı Konferans Salonunda düzenlenen panele konuşmacı olarak, gazetemiz Genel Yayın Müdürü Kâzım Güleçyüz, Dr. Hakan Yalman, Dr. Nihat Kaya ve Eğitimci Hasan Şahin katıldı.
Eğitimci Yusuf Sönmez’in oturum başkanlığı yaptığı panelde ilk konuşmayı ‘Ailede Şiddet’ konusuyla Dr. Hakan Yalman yaptı. Yalman, ruhun yaşaması için insanda kuvve-i şeheviye, kuvve-i gadabiye ve kuvve-i akliye gibi üç duygu olduğunu söyledi. Şiddetin bir davranış olduğunu, çıkış noktasında duygusal yönün bulunduğunun altını çizen Yalman, bu yönüyle herkesin içinde bir ‘canavar’ olduğunu kaydetti. Davranışların bilinçaltı, taklit ve görenekler ile öğrenildiğini ve toplumda refleks haline geldiğini belirten Yalman, Kur’ân ve peygamberin öğrettiği bilgilerin, davranışların duyguları kontrol altına aldığı şiddeti ve kötü davranışları önlediğinin altını çizdi. Yalman, şiddetin önlenmesi için toplumun inanç sisteminden ve değer yargılarından oluşmuş üst baskının güçlendirilmesi gerektiğini belirterek, “Yaptığımız her fiili Allah’ın huzurunda, Peygamberimizin (asm) yanındaymış gibi olduğumuzu düşünebilirsek hissedebilirsek kontrol edebiliriz. Karı-koca ise duygularını patlama noktasına gelmeden akıl boyutunda konuşarak, birbirine saygı duyarak, şiddetin çıkışını önleyebilir” dedi.
‘Toplum ve Şiddet’ konusunu ele alan Dr. Nihat Kaya da, şiddetin insanın fıtratında var olduğunu kaydederek, bu davranışın spora, kültürel aktivitelere, sosyal faaliyetlere vb, çeşitli alanlara kanalize edilmesi gerektiğini belirtti. Şiddetin bazı toplumlarda sorun çözme aracı olarak kullanıldığını dile getiren Kaya, toplum kültürünün şiddetin hayata yansıması açısından önemli olduğunu söyledi. Ekonomik problemlerin, yoksulluğun, siyasal istikrarsızlıkların, adaletsizliğin, sözünde durmamanın, göç olayının, mekânın, özgürlüklerin engellenmesinin, iklimin etkisi ve gürültünün şiddeti doğuran sebepler olduğunu vurgulayan Kaya, öğrenmeyle şiddet davranışının değişebileceğinin altını çizdi.
Şiddet faktörünün kaynaklarından birinin medyada bulunduğunu kaydeden Genel Yayın Müdürümüz Kâzım Güleçyüz de, şiddetin kuvve-i gadabiyenin ifrat mertebesi olduğunu ifade ederek, Bediüzzaman’ın İşarat’ül İ’caz’da ‘Bütün tahakkümler, zulümler bu mertebenin mahsulüdür’ dediğini hatırlattı. Güleçyüz, istibdat, baskı uygulandığında buna karşı tepki olarak aynı kuvetle veya daha fazla şiddette bir karşılık verildiğini söyledi.
Güleçyüz konuşmasına şöyle devam etti: “Bugün yaşadığımız terör olaylarının en önemli kaynaklarından birisi bu, yani istibdat uygulaması. Bir baskı uygulaması var, hak ve özgürlüklerin ezilmesi var buna tepki olarak kendisini terörle dile getiren bir kesim var. Batı medeniyeti ve felsefesinin unsurları olan menfaat-boğuşmak, mücadele-çarpışma, ırkçılık, kuvvet-tecavüz hepsinin sonucu şiddeti doğuruyor. Irkçılık uygulamasının devlet adına yapılması bir Kürt ırkçılığını körüklüyor ve bu çatışma yıllardır içinden çıkamıyoruz.
“İşte medya bu esaslara oturtulan bir düşünce sisteminin yayıncısı olarak kurgulanmış. Meselâ, dünya medyasının veya bizdeki kartel medyasının Irak Savaşı haberlerine baktığımız zaman ölen çocuklar, kadınlar hiçbir zaman gösterilmez. Pentegon’un göstermek istediği tarzda savaşı yansıtırlar. Duyurmak istemediği şeyleri sansür yaparlar. Gerek ABD medyası gerek bizim medyamız, burada kesinlikle bir zulmün savunucusu, işlenen zulümlerin suçun örtbas edicisi misyonunu üstleniyor. Aynı şeyi Filistin için de söylemek mümkün. Oradaki zulümler de medyada yer almıyor.
“Bu durumda medya, şiddeti ortaya çıkaran bir zihniyetin bir mânâda tercümanlığını yapıyor, ona uygun yayın ortaya koyuyor. Bunun sosyal hayata yansımalarını birlikte görüyoruz. Bir taraftan insan ruhunda şiddet üretmeye müsait yayınlar uygulanıyor. Bundan ortaya çıkan sonuçları, çatışmaları, savaşları, katliâmları, kapkaçları, aile içi şiddet olayları, dayakları sanki bunları hedefimize ulaştık edasıyla yayınlayan, bunlar için 3’üncü sayfalar tahsis eden ve televizyonlarda en çok reyting alan haberler şeklinde bir medya görüyoruz. Türkiye’deki kartel medyasının şiddet üreten boğuşmayı öğreten bir kültür, bir felsefe, bir zihniyet üzerine bina edildiğini görüyoruz.”
Güleçyüz, “Biz 1935 yılında basına verilen, ideoloji ve propaganda aracı sözcülüğünü yapma misyonunun içine girmediğimiz için kabul edilmiyoruz. Yok edilmek isteniyoruz. Medya çatışmaya dayalı felsefenin versiyonunu bizim ülkeye taşımış oluyor. Bütün konuştuğumuz bu neticeler bu tercihin ve şiddet yöntemleriyle gerçekleştirilen bir projenin yansımaları ve neticeleridir” diye konuştu.
‘Okullardaki Şiddet’ konusunu işleyen eğitimci Hasan Şahin de, okullardaki şiddetin sebeplerinin sefahat ve sefalet, aile ortamından kopukluk, şiddet kültürü, materyalist kültür, baskı ve olumsuz rekabet olduğunu söyledi. Şahin, çözüm için ise, dürüstlük, fedakârlık gibi bir karakter eğitiminin verilmesi, akranlarla müzakereler yapılmasının sağlanması, rehberlik programları ve geçmişle yeni nesil arasında köprüler kurulması gerektiğini belirtti.
|