Terör estiriyorlar. İşi ya küfüre döküyorlar, ya da düpedüz yalancılığa.Fatih Altaylı’nın dediği gibi, bu durumda, bu ortamda hiçbir şey tartışılamıyor, tartışılamaz. Hiçbir sağlıklı sonuca varılamaz. Bu şekilde, Türkiye’nin gerçeklerini yeniden değerlendirmek, hele onlarla hesaplaşmak şöyle dursun, saldırıya uğrama ya da kalp spazmı geçirme tehlikesini göze almadan ağız bile açılamaz.
Bu Ermeni meselesinde de böyle, Kürt meselesinde de böyle, Kıbrıs konusunda da böyle, Atatürk konusunda da böyle...
Azıcık değişik düşünen herkese ‘vatan haini’ yaftasını yapıştırıyorlar. Ardından hakaretler yağmur gibi yağmaya başlıyor: Liboş, sinsi, içi kirlenmiş, cahil, tembel, bilgisiz, dönek... Öğrenmeye, düşünmeye, yorumlamaya çalışanlara edilen bu ‘basın zulümü’, gidiyor ya ‘Avrupa Birliği’ne satılmış’ karalamasına, ya da ‘AKP’yi destekliyor’ haksızlığına varıyor.
Bu adamlar beton kafalı.
Düşünceleri yok, papağan gibi tekrarladıkları sloganları var.
Kendi sabit fikirlerini dayatmak uğruna da gerçekleri çarpıtmaya başvurmakta hiçbir sakınca görmüyorlar. Kimisi daha sağda, kimisi daha solda gibi görünüyor ama ortak noktaları da ‘asker postalı öpme’ zevki!
Çünkü, demokrat görünmeye çalışıyorlar ama, hepsi faşist. Eskaza yeni bir darbe olsa zil takıp oynayacaklar. ‘Siyasi anlamda’ koyulmaya alıştıkları ve giderek bunu sevdikleri için ‘koydu mu oturtacak’ birilerinin arayışı içindeler. Atatürk’ü put yapmışlar, ona tapıyorlar. İnönü’ye toz kondurmuyorlar. Gençlerin onları iplemediğini, yazılarının artık okunmadığını, eski etkinliklerinin, eski havalarının kalmadığını sezince de büsbütün çileden çıkıyorlar.
Akşam, 30.11.2006
|