Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 29 Ekim 2006

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Basından Seçmeler

2006 Türkiye’sinin yapısından 2007’deki yönüne doğru “yol haritası”...

Türkiye, siyasetin de istirahata çekildiği uzun bayram tatilinin ardından kritik bir zaman dilimine adım atıyor.

2007’ye bir şey kalmadı. İki ay sonra, yakın tarihin en belirleyici yılına gireceğiz. Cumhurbaşkanlığı seçimleri şunun şurasında altı ay kadar sonra; genel seçimler ise bir yıl...

Her şey yeniden şekillenmek zorunda. Gerek Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin, gerekse genel seçimlerin sonucunu doğrudan etkileyecek “iki dış dinamik” ve bir de “iç durum” söz konusu. Bu “iki dış dinamik”i şöyle tanımlayabiliriz:

1. AB ile ilişkilerin alacağı biçim; 2. Irak’taki gelişmeler.

İkincisi, Türkiye’nin “en sancılı” sorunuyla, “Kürt sorunu”yla ilgili olduğu için, belirleyici önemde. Türkiye, Irak’a 1 Mart tezkeresinin do- ğal sonucu olarak “doğrudan müdahil” değil ama bir “bölgesel aktör” olarak, gelişmelerin yönünde yine de bir rol sahibi. Fakat, asıl olarak, Amerika’nın 7 Kasım’daki Kongre seçimlerinden sonra benimseyeceği “yeni strateji”nin izlenmesinden ve sonuçlarından etkilenecek. AB ile ilişkilerin “doğrudan tarafı” olarak, bir yandan AB’nin kendi içindeki gelişmeleri etkileyecek araçları var; diğer yandan ikili ilişkilerinin, 2007’de kendi “iç dengeleri”nin “en az ölçüde olumsuz” etkilenebileceği siyasetleri izleme imkanı mevcut. Bu, özellikle, “reform ve demokratikleşme süreci”ni canlandırmaktan geçiyor.

AK Parti hükümetinin, bir türlü yeterli ölçüde “canlanamadığı” nokta da burada. AK Parti de, netice itibarıyla diğer Türk siyasi partileri gibi bir “lider partisi.” Lider yani Tayyip Erdoğan, bu konuda kesin bir “irade” ortaya koymadığı ya da son günlerde olduğu gibi bir “sağlık sorunu” yaşayıp, Marmaris’te kampa çekildiği takdirde, Parti, “zihinsel ve bedensel” olarak “meşuç” hale geliyor. 8 Kasım’da “Türkiye İlerleme Raporu” yayınlanacak. O tarihe dek, AB nezdinde aslında “birinci öncelik” haline gelen 301 konusunda bir ilerleme sağlanacak mı? “Dokuzuncu Reform Paketi” ve bu arada “Vakışar Kanunu”nun akıbeti ne olacak? Bilemiyoruz. Ama, Türkiye’ye ferahlatacak adımların söz konusu tarihe yetiştirilmesinin hayli zor olduğunun farkındayız.

***

(...)

Şu dönem, muhalefet partileri içinde “tek hayatiyet” ortaya koyan ve şu an için “oylarını yükselttiği”ne kimsenin kuşkusu pek bulunmayan tek parti DYP. O da, genel başkanı Mehmet Ağar’ın son günlerde “siyasi söylemi”ni “milliyetçi-ulusalcı şizofreni” dışına çıkarması sayesinde böyle bir “profil” çizmeye başladı. Ülkede, “siyasi düzlem”de kabaca iki cephe bulunduğuna işaret ediliyor:

1. Milliyetçi-ulusalcı veya bir tanıma göre “ulus-devletçi” cephe; 2. AB’ci cephe. Bu ikincisini, “demokrasi” ve “küresel ekonomiye entegrasyon yoluyla ekonomik gelişme” cephesi diye nitelemek mümkün. Her ikisinin de, Türkiye’de “toplumsal tabanı” na bakarak, siyasi partilerin tercih ve dayanakları nı anlamak mümkün.

***

Ülkemizin aklı başında ve ciddi sosyologları, siyasal bilimcileri ve “kanaat önderleri” şu hususlara dikkat etmek zorundalar:

1. Devlet eliti İslam’ın her rengiyle arasına büyük mesafe koydu, “çatışmacı” bir söylem benimsedi. Giderek sertleşen söylem sonucunda, devlet elitiyle Anadolu’nun içinde milliyetçi tonları da barındıran, geleneksel muhafazakar tabanı arasındaki makas açıldı. Asker-sivil bürokrasiyle özdeşleşen CHP’nin -genel başkanının temelsiz iddiası bir yana- bu kesimden oy alması imkansı zlaştı. Milliyetçi eğilim, taşradan şehirli orta sınıflara kaydı. Bu ise, ekonomik değil, kültürel bir orta sınıf. (Bu arada, söz konusu İslami renklerden, yüzde 3’lük bir seçmen potansiyeli olduğu tahmin edilen bir kesiminin AK Parti’den ayrılıp, DYP’ye yaklaşmakta olduğu “bilgisi”ni de kaydedelim...)

2. Türkiye’deki milliyetçilik, orta sınışara has bir özellik kazanmaya başladı. Özellikle 2001 ekonomik krizinden sonra büyük şehirlerdeki üniversite mezunu eğitimli hali vakti yerinde orta sınışar giderek milliyetçi oldular. AB karşıtı hava, bu kesimde yaygın. Büyük şehirlere yüksek direkli, dev bayraklar dikmek de, bu kesimin “şizofrenisi” nin “semptomu”. Gel gelelim, bu kesimin görünürlüğü ve gürültüsü fazla olsa da - (Bakınız “Şu Çılgın Türkler”in bu kesimdeki satış rakamlarına)- oy bakımı yani seçmen adedi bakımından zayıf bir kitle bu.

3. Türkiye’nin taşrasında AK Parti, Çorum, Yozgat, Kayseri, Erzurum, Erzincan gibi “milliyetçi refleks” gösteren şehirler ve bölgelerde bile -yukarıdaki birinci maddeyle ilgi nedenlerden ötürü- MHP’nin yerini aldı. Yükselen taşra sermayesi, “küreselleşme”ye yatkın ve AB’ci. AK Parti’nin “toplumsal tabanı” esas olarak buradan ve büyük şehirlerin dışa açılmaya hevesli kesimlerinden oluşuyor.

4. Türk-Kürt çatışması görülmediği ölçüde, “milliyetçi-ulusalcı söylem”in cazibesi hayli azalacak. “Silahların sustuğu” ve bunun sürdürülebildiğ i bir ortam, “milliyetçi-ulusalcı” söylemin altından halıyı çeker. Buna bir de, Mehmet Ağar ile gündeme gelen “çözüm arayı şı” söylemi eklenirse, CHP’den ANAP’a uzanan yelpazenin, söylem değiştirmediği takdirde yaslanacağı “toplumsal taban” cılız kalır.

Bu hususlar, hafta başında Neşe Düzel’in Radikal’de Doç. Dr. Suavi Aydın ile yaptığı söyleşiden iki gün önce de aktardığım değerlendirmeler ile benimkilerin bir bulamacı. Siyaset yorumcularına “düşünce gıdası” ve 2007’ye doğru, başta AK Parti, seçmene yönelik siyasi kadrolara “yol haritası” sunduğunu düşünüyorum...

Bugün, 28.10.2006

Cengiz Çandar

29.10.2006

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 

Bütün haberler

Başlıklar

  Vergilerimiz AİHM’e!

  Diyalog tamam mı?

  En vahimi, gençlerin Cuma’ya gitmesi!

  2006 Türkiye’sinin yapısından 2007’deki yönüne doğru “yol haritası”...


 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004