“Merak ilmin hocası; soru ilmin anahtarıdır” özlü sözü, ilmin temelinin, vücuda gelmesinin ve sürekli gelişmesinin en önemli faktörlerinden birinin merak unsuru olduğuna işaret etmektedir. Meraktan daha ayrıntılı bir olgu da “tecessüs”tür. Her iki olgunun da hem müsbet hem de menfi sonuçları bulunmaktadır.
İnsanoğlu, merak ederek keşifler, icatlar ve yenilikler üretmektedir. Müspet anlamdaki merak veya tecessüs ilimde, irfanda, öğrenme vs müsbet olgularda derinleşmektir. Peygamber Efendimizin “İki günü müsavi olan ziyandadır” Hadis-i Şerifi ile Japonların “kaizen modeli” yolunda atılan ilk adımdır müsbet anlamdaki “merak” veya daha derin anlamdaki “tecessüs”...
Müsbet anlamdaki merak veya tecessüs, insan zekâsının, zihninin ve aklının boyutlarının sürekli gelişmesine ve kapasitesinin daha fazla bir şekilde kullanılmasına katkı sağlayacak en önemli olgulardır. Bugün insan bu olgularının büyük bir bölümünü kullanamamaktadır. Ancak merak veya tecessüs ile bu olguların yeni açılımlarını ve bu açılımların beraberinde yeni teknolojik ürünleri sürekli bir şekilde elde etmekte ve günlük hayatımızda kullanmaktayız.
Hep düşünüp dururuz neden ve nasıl Japonlar bugünkü refah düzeyini kısa bir zaman dilimi içinde yakaladılar diye. Onları böyle hızlı bir şekilde gelişmiş bir millet haline getiren en önemli faktör meraktır. Japonların oldukça meraklı ve mütecessis olduklarını birçok kez izleme imkânım oldu. Meselâ Dolmabahçe Sarayı’nı gezerken, Saray’ın en ince ayrıntılarını yazmalarını, bir teknoloji fuarında, teknolojik gelişmeleri gelişmiş kamera veya fotoğraf makineleriyle çektiklerini izleyince onların ne kadar meraklı ve mütecessis bir toplum olduklarını anladım. Yine Süleymaniye Camii’nde Mimar Sinan’ın akılları hayrette bırakan akustik özelliğini imamdan dinleyen Japonları hatırlayınca, her şeyin iyi yönünü elde etmek için çaba sarf eden bu insanların, aslında İslâmın ‘oku’ emrini farkında olmadan en iyi şekilde yerine getirdiklerini fark ettim. Eğer Müslümanlar bu emre uymayıp kâinatta var olan tüm olumlu yönleri merak edip okumuyorlarsa, burada suç bizzat İslâmın değil Müslümanlarındır.
Bir de menfi anlamdaki “merak” veya “tecessüs” vardır. Bu iki unsur eğer menfi anlamda istimal edilirse, sonu felâketlere varan olaylar kaçınılmaz hale gelir. Mesalâ birisine bir mesaj geliyor ve yanında bulunan “Meraklı Melahat” türünden bir arkadaşı dayanamayıp göz ucuyla mesajı okumaya çalışıyorsa, böyle bir durumda münakaşa veya daha da kötüsü bir kavganın patlak vermesi kaçınılmaz hale gelecektir. Yani bizi ilgilendirmeyen ve hiç de hoş olmayan konularda meraklı veya mütecessis olmamızın sonuçları hiç kuşkusuz aleyhimize dönüşecektir. Bizi ilgilendirmeyen başkalarının özel hallerini izinsiz bir şekilde araştırmamız ve her şeye burnumuzu sokmamız, sosyal hayattaki barışı ve huzuru bozacak nitelikteki kötü ahlâklardandır. Bu yüzden bu hallerden kati bir surette içtinap etmeliyiz.
Sonuç olarak, merak ve tecessüs olgularını bize fayda sağlayacak yönlere kanalize edip, mecralarını asla menfi yönlere yönlendirmemeliyiz. İlim tahsil ederken, bilgi edinirken, akademik bir çalışma yaparken, çevreyi araştırırken vs çalışmalar yaparken, sistematik bir şekilde kaynaklardan faydalanıp, bu olguları ya dünyevî veya uhrevî fayda sağlayıcı bir şekilde istimal etmeliyiz. Bu iki olgunun hem çok faydalı hem de çok zararlı iki faktörler olduklarını unutmamalıyız. Ancak onları fayda veya zarara tebdil edecek olanlar da bizleriz…
|