Bir işin san’at değerine sahip olmasının şartı, normal üstü, sıra dışı, hatta olağanüstü özellikleri taşıması gerekir. San’at tanımı da izafi, göreceli bir kavram denilebilir. Çünkü herkesin san’at anlayışı ve algılaması farklı.
İnançlar, değerler ve paradigma yine belirleyici oluyor. San’atta ölçü mucize olan mükemmelliklerdir. İlâhi san’at eserleri san’atın nihaî sınırıdır.
Bahis konumuz, insanların eserlerindeki san’at ölçüsüdür.
San’atın derece ve kriterleri popüler yaklaşımların etkisinden arındırılmış kanaat ikliminde belirlenmişse san’at değeri taşır.
Zaman testinden geçmemiş veya san’at erbabı ve otoritelerinden oluşan ortak aklın belirlemediği eserlere ucuz, subjektif kanaatleri hükümleri san’at değeri taşımaz.
San’ata normal üstü, bilgi, beceri, akıl, duygu, zevk, sabır, estetik, ihlâs, samimiyet, fedakârlık, feragat gibi insanın maddi ve mânevî tekâmülünün yansımaları görülmelidir.
Her işte ihlâs ve samimiyet kaliteyi belirlediği gibi san’atın da takva derecesini ihlas ve samimiyet belirler.
İcra edilen san’atta ücret beklentisi bazen san’atın değerini düşüren etkenlerdir. Mehmet Âkif’in İstiklâl Marşına değer katan takdir edilen ücret şartını kabul etmeyişidir.
Tarihi derinliklere dayanan bazı eserlerdeki estetik, insanımızın akıl ve kâlbindeki insanî hasletlerin en yücesi olan ihlas ve samimiyetin neticesi olduğu anlaşılmaktadır. Eserin vücuda gelişi sürecindeki duyguların soyuttan somuta yansımasıdır. Anadolu insanının el san’atları da öyledir.
San’at eserinin değeri ihlâs ve samimiyet iklimindeki sâlih amel diye tanımlanan safi düşünce ve davranışlardır. San’atkârın iç dünyasında pozitif düşünce, halis niyet, sevgi, aşk, heyecan, vizyon ve rızayı esas alan bir enerji sıra dışı mükemmelliği ortaya çıkarmıştır.
San’atın değer kriterleri
Popüler, medyatik, pazarlama, reklâm ve propaganda ile manüple amaçlı tanıtımlara dikkat etmek lâzımdır. Hele cinsellik ve şehevi duyguların istismar edildiği, adına da san’at dünyasında gelişmeler olarak sunulması insaniyetten çok hayvaniyet açısından gelişmelerdir.
İnsanı yücelten inanç ve değerler dini terminolojide “takva” olarak tanımlanmaktadır. Takva ise kulluk görevlerinde mecburi sınırlardan çok standartların üzerinde mükemmellik davranışlarıdır. Sadece Allah (c.c) rızasının esas alınmasıdır. Bu duygu ikliminde hangi iş olursa olsun neticesi san’at eseri olarak netice verecektir.
Hayat sadece biyolojik canlılık sürecinin devamından ibaret değildir. Hayat sürecinde bütün duyu ve duyguların meşru ve makul sınırlarda, dünya ve âhiret perspektifinde tatmini güzelliklerin kaynağıdır. Estetik, sadece nefsin değil, akıl ve kalbin buluştuğu ortak güzellik algılamasına vesile olmaktır. Estetikte, detay ile bütün, zamanın dışında sabır, incelik ve gönlün ruhanî lezzeti vardır. San’atta takva, ücreti asıl marifete vesile olan ilâhi iltifattır. Hakikî san’atçı ise, ilâhi isim ve sıfatların tecellisine mazhar, bilgi, beceri, eser ve faaliyet olarak, estetik özellikleri ortaya çıkaranlara denilmek gerektir.
San’at, Nobel Ödülü
ve ödül alanlar konusu
Nobel Ödülünde hangi kriterlere göre ödül takdir edilirse edilsin, takdire şayan bir başarıdır. Orhan Pamuk’un edebiyat dalında aldığı ödül de tereddütsüz kutlaması gereken bir başarıdır. Edebiyat san'atındaki başarısının göstergesidir. Nobel ödülü o kadar basit ve siyasî etkenlerle takdir edilen bir ödül değildir. Bu yıl “Barış Ödülü”nü de Bangladeşli Müslüman bir iktisatçı Profesör Muhammed Yunus almıştır. Bu ödülün sahibinin hayatı ve yaptıklarını mutlaka merak edilip araştırılsa gerçekten tam isabet denilecek kişidir. Kişisel gelişim konusunda kitapları ile meşhur Dr. Stephan Covey’in kitabından bilgi sahibi olduğum Muhammed Yunus araştırılmaya değer insanlığa örnek bir isimdir.
Ön yargı ve çifte standartlı yaklaşımını aşarak Orhan Pamuk’u tebrik etmek, müsbet milliyet düşüncesinin olumlu bir versiyonu olarak düşünüyorum.
|