Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi hakimi Rıza Türmen, AİHM’e Türkiye’den düşünce özgürlüğüne ilişkin çok sayıda dâvâ geldiğini ve bu dâvâların büyük bölümünün ihlâl kararıyla sonuçlandığını belirterek, “TCK madde numarası ne olursa olsun, bazı insanlar yazdıkları yazılardan, söyledikleri sözlerden içeri giriyorlar, olay budur. Demek ki, bunun kanun maddesiyle ilgisi yok. Bunun uygulamayla, bunun yargıçların anlayışıyla, düşünce özgürlüğü konusundaki temel anlayışla ilgisi var, düzeltilecek şey bu” dedi.
Soruları cevaplayan Türmen, Strasbourg’da bulunan AİHM’de sekiz yıldır görev yaptığını, üç yıl sonra görev süresinin dolacağını kaydetti.
Kariyerinde önemli değişiklikler yapmaktan çekinmeyen, 42 yaşında büyükelçi olarak hâlâ ‘’Dışişleri’nin en genç Büyükelçi olan diplomatı olma’’ unvanını elinde bulunduran, Türmen, kariyer öyküsünü, Türkiye’nin AİHM’deki durumu ve dış politikasına ilişkin görüşlerini anlattı.
Türkiye’nin gündeminde ve dış politikasında çok sık yer alan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde (AİHM) görev yapan Rıza Türmen, AİHM’de bir Türk yargıç olmanın gerek dâvâ sayısının çokluğu, gerekse dâvâların taşıdığı siyasî önem sebebiyle oldukça farklı olduğunu belirtti.
AİHM’ye Türkiye’den düşünce özgürlüğüne ilişkin çok sayıda dâvâ geldiğini ve bu dâvâların büyük bölümünün ihlal kararıyla sonuçlandığını söyleyen Türmen, Türkiye’de düşünce özgürlüğüne ilişkin temel anlayışın değişmesi gerektiğini belirtti ve şöyle konuştu:
‘’TCK madde numarası ne olursa olsun, bazı insanlar yazdıkları yazılardan, söyledikleri sözlerden içeri giriyorlar, olay budur. Demek ki, bunun kanun maddesiyle ilgisi yok. Bunun uygulamayla, bunun yargıçların anlayışıyla, düşünce özgürlüğü konusundaki temel anlayışla ilgisi var, düzeltilecek şey bu. Yoksa kanun maddesini değiştirin yine aynı şey olacak. Bu kolay problem değil, bir anlayış meselesi. Düşünceyi ifade etme özgürlüğü, önemli özgürlük, kutsal bir inek, tüm özgürlüklerin anası olarak kabul ediliyor. Batıdaki yargıç, düşünce ifade edilebiliyor mu ona bakıyor, düşüncenin içeriği çok daha az önemli, yeter ki şiddet, hakaret olmasın. Biz de başka türlü öncelikler var, önce düşüncenin içeriğine bakılıyor, zararsızsa söylenen, izin veriliyor, böylece konu yargıcın anlayışına bırakılıyor.’’
Türkiye’nin Batı Kulübünün üyesi olmasının bir Cumhuriyet projesi olduğunu söyleyen Türmen, Batı’yı iyi ve kötü taraflarıyla bir bütün olarak görmek gerektiğini ve gerekiyorsa ‘’Batı’ya rağmen’’ yürüyüşün devam etmesi gerektiğini belirtti.
‘’Günlerinin koşuşturmayla geçtiğini’’ anlatan Türmen, dava sayısı ve taşıdıkları önem sebebiyle Türk hakim olmanın, diğer ülke hakimlerine göre farklı yönü olduğunu belirtirken, Türkiye’nin ekonomik, siyasî, toplumsal her türlü meselesinin mahkemeye yansıdığını kaydediyor.
‘’AİHM’in siyasî yönünün hukukî yönüne zaman zaman ağır bastığı’’ yönündeki eleştirilere katılmadığını belirten Türmen, şunları kaydetti:
‘’Mahkemenin hukuki değil, siyasi boyutu olduğu izlenimi yanlış. Oraya gelenler siyasetten hiç anlamazlar, herkes hukuk kökenlidir. Tam tersi yöndeki eleştirilerde haklılık payı olabilir, bence hakimler biraz siyasetten anlamalılar, çünkü hiç siyasî hassasiyetleri göz önünde bulundurmuyorlar ama davaların çoğu aslında siyasî nitelikli. Mahkeme, verdiği kararların siyasî sorumluluğunu yüklenmek zorunda, (Ben karar veririm, bunun siyasî boyutu beni ilgilendirmez) demek mahkeme bakımından biraz lüks.’’
AİHM’DE BİRİKMİŞ TOPLU
DÂVÂLAR BÜYÜK SORUN
Türmen, genel kanının aksine “AİHM ile en fazla başı dertte olan ülkenin Türkiye olmadığını’’ belirtirken, Türkiye’nin birikmiş toplu dâvâlarının sorun olduğunu, bunların eritilmesi durumunda AİHM’de Türkiye’nin rahatlayabileceğini kaydetti.
Türkiye aleyhine yılda yaklaşım 2 bin 700 dava açıldığını anlatan Türmen, Türkiye’nin bu sayıyla Rusya, Ukrayna, Polonya ve Fransa’dan sonra beşinci sırada geldiğini belirtti.
Türkiye’nin geçmiş yıllardan biriken davaları eritmesi gerektiğini söyleyen Türmen, bu anlamda grup dâvâların önem taşıdığını belirtiyor.
Türmen, teknik ve kolaylıkla düzeltilebilecek birçok konu sebebiyle mahkemeye ihlâl kararıyla sonuçlanan çok sayıda dâvâ geldiğine dikkati çekerek, Yargıtay Başsavcısının görüşünün karşı tarafa bildirilmemesi ya da bazı küçük dâvâlarda duruşma yapılmadan karar verilmemesi gibi “kolaylıkla düzeltilebilecek’’ konular sebebiyle Türkiye aleyhine sayısız kereler ihlâl kararı alındığını kaydetti.
|