Kendini tanıma yolculuğuna ve iç muhasebe içinde sorgulamaya üç yıl önce çıkmıştı. Tıkandığı ve mutsuz olduğu bir zaman kesiti içinde çaresizlikle aklın feneri sönmüş ve başarının dünyevî hazzı kaybolmaya başlamıştı.
Ailesinin çocukluk yıllarında emanet ettiği dinî değerleri ise nerdeyse unutmuştu. Uyarıcı problemlerin etkileri altında sarsılırken, iç dünyasına ve inançlarına dönme zorluğu yaşıyordu. Daha doğrusu, ne yapacağını bilememenin ve bildikleriyle de perişan olmanın ruhi tükenişini yaşıyordu.
Aklın yetmediği, kalbin duyamadığı ve ruhun eziyet çektiği bir halde kendisiyle yüzleştikçe, çocukluğunun sade fikirleri ile günümüzün onu destekleyen düşüncelerine ilgi duymaya başladı.
Her defasında bir şok geçirdi dünyasında. Son 30 yılın öğrettiği çağdaşlık, hedonizm ve maddî figürlerle baskın karakteri yansıtan mizaç ve kültür yabaniliğinin öğrettikleri ve yaşattıkları ile çatışan yeni fikirler, kafasını allak bullak etmişti.
Zor yol alıyordu. İnandığı kartondan kulelerin ufaktan bir bir yıkılışıyla birlikte oluşan boşluklarını ve acı veren hatalar zincirini fark etme süreci, olabildiğince çetin geçiyordu. Her defasında ameliyat sonrası cerahat gibi, iyileşmenin acı veren tedavileri ile kendini toparlıyor ve diğer organlara vuran yan etkilerini düzeltmeye çalışıyordu.
Özünü koruduğu, ama üstü örtülü ve terk edilmiş değerlerini, ahlâkî sınırlarını ve iman eksenli öğrenme ihtiyacını keşfettikçe, yol uzuyor ve emniyetle devam ediyordu.
Ulaşılan her bilgi yeni soruları beraberinde getiriyordu. Her öğrenme, öğrenilmesi gereken konuları arttırıyordu. Birbirini açtıkça açılan sorgulamayla yoğrulan muhakemenin ağırlaşan bunalımları ile iyileşen bir ruh halinin tatlı meyveleri bir aradaydı.
Çevrenin gösterişli iltifatları, kariyerinin erişilmez görünen başarıları, planlı olmanın övgü getiren şımartıcı takdirleri ve kendine güvenmenin hakikati öldüren davranış kalıpları, artık çekilmez olmuştu.
Bu ikilemini yaşadıkça, ruh dünyasını ve kalp penceresini kapatan gaflet perdesi, uzun yılların eseri alışkanlıkların ve yaşama biçiminin tesirini arttırmaya çalışıyordu. İçerden yükselen karşı sesinde uyanışı ve tepkisi ile kendini bulmaya yönelik ağır bir travmanın eşiğinden geçiyordu.
Geç kabullenen bir tabiatı, sessiz dinleyip kolay kolay onaylamayan bir inadı ve inandıktan sonrada onu bütün boyutlarıyla yaşamak isteyen bir mizacı vardı.
Profesyoneldi, çok gayretliydi, planlıydı, ancak kendi iç planını yapmaktan aciz olmanın acı sonuçlarını yaşıyordu. Silkinmesi bir çok şeyi dünyasından atması ve bilgilerini elemesi gerektiğini biliyordu artık.
Bunun nasıl gerçekleşeceği konusunda yol alamıyordu. Teorinin pratik sonuçlarına ulaşmak istiyordu, öğrendiğini yaşamak ve bizzat test ettikten sonra doğruluğunun hayata mal olmuş değerleri ile kendini hissetmek istiyordu.
Çevre faktörü, yıllanmış bir köhneliğin açmazları olarak kendisine görünmeye başlamıştı. Bunu açık ifade edecek ve bunlarla hemencecik bağını zayıflatacak bir alt yapı ve ortam değişikliğine de hazır değildi.
Kendini buna hazırlıyordu. Ancak ciddî bir ödev ve sorumlulukla vicdanın sesini icra ederken, aklın merceğinden ve bilimin bütün verilerinden de beslenmek istiyordu. Haliyle bu olgunluğun faturası ve kabullenilme süresi, mevsimlerin değişen sonuçları gibi gelgitleri çoğaltıyordu.
Her yol alış; bir dalış, kayış ve kavrayış içinde tutunmayı ve hakikatin aydınlık vadisinde huzurla dolmayı sağlıyordu. Risâle okumaları, aklın dümenini kalbe yönlendirmişti. Kalbin terennümü ise ruha sükûnet ve vicdana ferahlık vermişti.
Tarihe düşülen saptırmaların, kayıt altına alınan ruhların ve inancına uzanan ellerin siluetini çok iyi teşhis etmenin ve mukabil doğruları öğrenmenin huzuruyla şükrederek yoluna devam ediyordu. Binlerce sessiz değişimin ruhanî öncüleri gibi. Maddeyi mânâya emanet ederek... Beraberce yürümenin keyfiyle…
|