Polis Akademisi öğretim üyelerinin pek çok akademik makale ve kitapları var. Bunların bazılarını okudum da. Hiçbiri “Emniyet Genel Müdürü’nün izniyle” yayımlanmamış. Akademi’de ders veren çeşitli öğretim üyeleriyle görüştüm, bugüne kadar hiçbiri kitap ve makalelerini yayımlamak için izin almamış.
Böyle bir gelenek yok, uygulama yok.
Öğretim üyeleri TV’lere çıkmak için veya seyahate gitmek için izin alıyorlar. Bunu anlamak mümkün. Çünkü TV’de konuşmak “akademik yayın” değildir, seyahate çıkmak da görev takvimiyle ilgilidir.
Ama yayınların ve tebliğlerin idari âmir olan Genel Müdürlük’ün iznine bağlanmasını anlamak mümkün değildir.
Fakat TESEV’in “Almanak 2005” adlı araştırma raporuna makale yazan Polis Akademisi öğretim üyelerini Genelkurmay Başkanı sert bir dille eleştirince, “Emniyet Genel Müdürü’nden izin almadan yazdınız” diye soruşturma açılıyor! Ordudan başka hiç kimse bu kadar etkili olamazdı.
Otoriter ve kuşkucu
Polis Yüksek Öğretim Kanunu’nda bu konuda hüküm var: 25. maddeye göre, Akademi ders veren öğretim görevlileri, “Genel Müdürlük’ün izni ile bilimsel ve meslekî konularda yayın yapabilir.”
Evet, ama bu madde akademisyenler için değil, Akademi’de ders veren emniyet görevlileri içindir.
Elbette Polis Akademisi’nin bir özelliği var. Zaten “güvenlik bilimleri fakültesi” olarak çalışıyor. O bakımdan burada çalışacak öğretim üyeleri hakkında belli bir titizlik gösterilmesini anlamak mümkün. Ama göreve aldıktan sonra artık güvenmek gerekmez mi?
Akademi’de ders veren akademisyenlere bu madde uygulanamaz, akademisyenler yayınları için izin almak zorunda değildir.
Ama Genelkurmay Başkanı yüklenince, derhal “Niye izin almadınız” diye idari soruşturma açılıyor!
Bizde ordunun bir sözüyle yapılan olağandışı işlemler, soruşturmalar, davalar, değişen içtihatlar az değildir.
Artık otoriter ve aşırı şüpheci eski alışkanlıkları bırakmak gerekmiyor mu?
Üç hürriyet
Türkiye’de özgürlüklere korku ile bakılır. Bunun anlaşılabilir sebepleri vardır. Biz “yıkılış”tan doğmuş bir milletiz... Jeopolitik durumumuz güvenlik sorunlarını daima gündemde tutmayı gerektiriyor. Fiilen terör tehdidi de var.
Ama bunu bir paranoya haline getirerek her şeyi denetlemeye, yönetmeye, izne bağlamaya çalışan bir refleksin, toplumsal gelişmeyi engellediğini de artık görmeliyiz. Devletçiliğin piyasa ekonomisini boğarak ekonomik gelişmeyi frenlenmesi gibi...
Türkiye’de üniversitenin beş defa siyasi tasfiyeye uğratılmış, son olarak da hiyerarşik ve otoriter YÖK yapılanmasıyla ‘disiplin’e bağlanmış olması bilimin ve hür düşüncenin gelişmesine yardımcı mı oldu?
Her farklı fikir, karmaşık realiteyi ve sorunları kavramada açılmış farklı bir penceredir.
Dünyadaki yasakçılık ve özgürlük haritasına bir bakın!
Muasır medeniyetin temelinde “üç özgürlük” var; fikir, inanç ve teşebbüs hürriyetleri...
Gelişmiş ve hür bir toplum ulusal birliğini daha iyi koruyor, daha güçlü oluyor.
Milliyet, 6 Ekim 2006
|