Önce Büyükanıt’ın sorusuna bakalım. “Üst düzeyde laikliği yeniden tanımlamak isteyenler var. Her fırsatta Türk Silahlı Kuvvetleri’ne saldırı var. İnsanımızı çağdışı görünüme sokmak isteyenler var. Atatürkçülüğü sorgulayanlar var” diyor ve soruyor “Bunlar yok mu?”
Ardından cevabı kendisi veriyor, “Öyleyse irtica tehdidi vardır.”
Oysa aynı gerçeklik dünyanın birçok ülkesinde var. Demokrasinin ön koşulu bu. Sorgulamak, rahatsız olmak, devletin kurucularının koyduğu sınırlar içinde kendi doğrularını uygulamaya çalışmak.
Öyle olmasa, İsrail Meclisi kendi ordusunu yerden yere vurabilir miydi? Amerika’da insanlar kurucuların felsefesini sorgulayabilir miydi?
Düşünce ve ifade özgürlüğü demokrasinin olmazsa olmaz koşuludur ve her kurum bundan payını alır.
Burada aslolan AB sürecinde ordunun bu kilit rolünün zedelenmesi olasılığının verdiği rahatsızlıktır.
Büyükanıt’ın konuşmasının önemli bölümünün AB’yi doğrudan hedeflemesinin nedeni de budur.
Hollanda Genelkurmay Başkanı’nın 2-2.5 sene önce yaptığı bir konuşmayı gündeme getiren Büyükanıt’ın neden NATO toplantısında ortaya çıkan ve Türkiye’yi Kürdistan ve Ermenistan olarak parçalara ayıran Amerikan haritasını sorgulamadığı sorusunun cevabı da buradadır.
Türkiye’nin stratejik ortak dediği, NATO’da müttefiki olduğu Amerika’nın bölgeye ilişkin farklı politikaları olduğu bir gerçek.
Ancak ne meşruiyetini Washington’da arayan hükümet, ne de Cheney ile görüşmeye hazırlanan Genelkurmay Başkanı bu politikaları sorguluyor.
Çünkü asıl kavga Türkiye içindeki güç dağılımı kavgası.
AB bu kavgada şamar oğlanı.
Sabah, 4.10.2006
|