Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 29 Eylül 2006

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Basından Seçmeler

 

12 Eylül faşizmi ve darbe

650 bin kişi gözaltına alındı. 1 milyon 683 bin kişi fişlendi. Açılan 210 bin davada 230 bin kişi yargılandı. 7 bin kişi için idam cezası istendi. 517 kişiye idam cezası verildi. Haklarında idam cezası verilenlerden 50’si asıldı.

300 kişi kuşkulu bir şekilde öldü.

171 kişinin işkenceden öldüğü belgelendi.

144 kişi kuşkulu biçimde öldü.

14 kişi açlık grevinde öldü.

16 kişi “kaçarken” vuruldu.

95 kişi çatışmada öldü.

73 kişiye doğal ölüm raporu verildi.

43 kişinin intihar ettiği bildirildi.

İdamları istenen 239 kişinin dosyası Meclis’e gönderildi.

71 bin kişi TCK’nin 141, 141 ve 163. maddelerinden yargılandı.

98 bin 404 kişi “örgüt üyesi olmak” suçundan yargılandı.

338 bin kişiye pasaport verilmedi.

30 bin kişi sakıncalı olduğu için işten atıldı.

14 bin kişi yurttaşlıktan çıkarıldı.

30 bin kişi siyasi mülteci olarak yurtdışına çıktı.

937 film sakıncalı bulunduğu için yasaklandı.

23 bin 677 derneğin faaliyeti durduruldu.

3 bin 854 öğretmen, üniversitede görevli 120 öğretim üyesi ve 47 hakimin işine son verildi.

400 gazeteci için toplam 4 bin yıl hapis istendi.

Gazetecilere 3 bin 315 yıl 6 ay hapis cezası verildi.

31 gazeteci cezaevine girdi.

300 gazeteci saldırıya uğradı.

3 gazeteci silahla öldürüldü.

Gazeteler 300 gün yayın yapamadı.

13 büyük gazete için 303 dava açıldı.

39 ton gazete ve dergi imha edildi.

*

“12 Eylül rejimi, insan hakları ihlallerini sistematikleştiren ve insani hakları / insan onuru duyarlılığını tehdit eden uygulamaları hem yasal olarak kurumsallaştırmış, hem de yönetim zihniyeti içinde kalıcılaştırmıştır.

*

“Üç yıl boyunca banyo yapmamıştık. Derimizin üzerinde birkaç milimetrelik kir tabakası oluşmuştu. Bu kir tabakası, bit üreten bir tabakaya dönüşmüştü.

Kanımızı emen bitler yüzünden vücut direncimiz sıfır noktasına yaklaşmıştı. Bu pislik ve bitler nedeniyle apış aramızda, koltuk altlarımızda cılk yaralar meydana gelmişti. Kirlenen ve çürüyen etlerimizden iğrenç bir koku yayılıyordu.

Diyarbakır’ın meşhur sıcaklarında bile koğuşların pencereleri kapanıyordu.

Üç yıl boyunca doyasıya ekmek yiyememiş ve su içmemiştik. Bu nedenle vücudumuz mevcut yağlarını tüketmişti. Kaslarımız erimeye başlamıştı. Eritreli çocuklar gibi bir deri bir kemik kalmıştık.”

*

“Bedenime dokunmaları bana çok korkunç geldi. Üstümü çıkarmaya çalıştılar. Epey bir itiş kakış oldu. İşkence sırasında benden bekledikleri tavrı göremiyorlardı.

‘Tiyatrocu karı’ diye bağırıyorlardı. Konuşmuyorum ya, rol yapıyorum sandılar. İşkencenin ne olduğunu yaşayınca daha iyi anlıyorsun.

Sonra beni karanlık bir odaya koydular, orada benim gibi sorgudan geçmiş, işkenceden kafası gözü yarılmış, ayakları şiş insanlar vardı.

Kafamı kaldırdığımda kolu kelepçeyle kaloriferin demirine bağlı, bir battaniyenin üzerinde oturan genç bir adam gördüm. Bu genç adam yakalanırken kurşun yarası almış. Bağırsakları bir poşetin içinde duruyordu.

Hastanede olması gereken o kişi orada, işkencehanedeydi ve o orada sürekli işkence çığlıkları dinliyordu. Orada içinizi ister istemez bir korku kaplıyor. Kimse ‘Korkmadım’ demesin.”

*

Şimdi bu tabloya bir bakın ve darbeye karşı olduğunu iddia edip 12 Eylül’e övgü yağdıran demokratları bir daha değerlendirin.

Sabah, 28.9.2006

Ergun BABAHAN

29.09.2006


 

Büyükanıt konuşacak, televizyonlar yayınlayacak!

NİYETİMİ baştan ilan edeyim. Başlıkta özetlediğim haberi çok yadırgadım. Gazetelere göre: “Harp Akademileri’nin 2 Ekim’deki açılış töreninde Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt’ın yapacağı önemli konuşma için televizyonlara canlı yayın izni verildi ve yayınlayacak kuruluşların başvurmaları istendi.” (Hürriyet-27.09.2006)

(...) Günlerce öncesinden bu konuşmanın gündeme getirilmesini, içeriği hakkında spekülasyon yapılmasını yadırgıyorum, en basit deyimle şık bulmuyorum. Denebilir ki, konuşmanın önceden programlanması TSK’nın doğal işleyiş biçimidir, konuyu gündemde sıcak tutan medyadır. Doğrudur!

Ancak, gazete haberine göre “önemli konuşma için televizyonlara canlı yayın izni” verilmiş. İzni veren kurum açıkça yazılmamış olsa da, Genelkurmay Başkanlığı veya Harp Akademileri olması gerek.

İşte ben haberin en çok bu bölümünü yadırgadım ve şık bulmadım.

Bu davet “Başkanımız çok hassas ve önemli bir konuşma yapacak, gelin bu konuşmayı anında kamuoyuna nakledin” diye ima eden bir davet. Zira, alışagelmiş bir davet değil.

* * *

Şimdiden hayal ediyorum. Konuşma öncesi spekülasyonlar alıp başını gidecek, “iyi haber alan kaynaklar” konuşma metninden parçaları medyaya önden taşıyacaklar, konuşma günü konuşmanın yapılacağı salon bir sürü TV kamerası ile dolacak, canlı yayın araçları binanın bahçesine veya en yakın bir mekana yerleştirilecekler, spikerler yayın sırasında ve sonrasında yorumlar yapacaklar, çeşitli uzmanlar konuşmanın ardından görüş sunacaklar, konuşmacıların ne dediğinden çok ne demek istediğini merak eden millete meram anlatacaklar.

Hatta bazı TV kuruluşları milletin duyduğunu dahi anladığından şüphe ettikleri için konuşmayı tekrar tekrar ve satır satır yeniden yayınlayacak.

Konuşmadaki eleştirileri/suçlamaları kimse kendi üzerine almayacak, ima yolu ile veya belki de açıkça eleştirilenler Başkan’la aynı görüşte olduklarını açıklayacaklar!

Kısacası ülke 2 Ekim günü oldukça gerilecek!

* * *

Sürekli kabızlık yaşayan bir insan gibi, hep gergin yaşayan bir ülke vatandaşı olmaktan sıkıldığım için yetkililerin TV’cilere “gelin canlı yayın yapın” demesini hoş karşılayamıyorum.

Orgeneralin ne diyeceğini ben de bekleyeceğim, Şemdinli davası çerçevesinde “kendisine kumpas çeviren emniyet mensupları” ile söz verdiği üzere ne zaman hukuk önünde hesaplaşacağını ben de çok merak ediyorum.

* * *

Hayatı hep bu tip konuşmaları merak ederek ve tartışarak geçmiş normal yurdum insanı olmama rağmen; en üst seviyede de olsa, yine de bir devlet memurunun yapacağı konuşmanın günler öncesinden bu kadar önemli hale getirilmesini, ülkeyi germesini normal bulmuyorum.

* * *

Hem hep kabızlık ağrısı çekmekten, hem de hep gergin bir ülkede yaşamaktan çok bıktım!

Hürriyet, 28.9.2006

Cüneyt ÜLSEVER

29.09.2006


 

Yeni bir 28 Şubat mı?

Şimdi hep birlikte şu soruların cevabını arıyoruz: Kara Kuvvetleri Komutanı Org. İlker Başbuğ’un konuşması neyin işaretçisiydi? Neden günler öncesinden, Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in 1 Ekim’de TBMM’nin açılışında, Genelkurmay Başkanı Org. Yaşar Büyükanıt’ın 2 Ekim’de, yani Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ABD Başkanı George W. Bush ile görüşeceği günde Harp Akademileri’nde yapacakları konuşmaları beklememiz tembihleniyor?

Yeni bir 28 Şubat sürecine mi giriyoruz?

Veya 28 Şubat süreci hiç bitmemişti de, belli bir duraklamadan sonra yeniden ivme mi kazanıyor?

Yoksa bütün bunlarla, sadece Erdoğan Cumhurbaşkanı olma niyetinden vazgeçirilmek mi isteniyor?

Cevaplar ne olursa olsun ülkeyi parlak günler beklemiyor.

İçine girmekte olduğumuz süreçten en az zararla çıkabilmek için, herkes “28 Şubat Türkiye’ye ne getirdi, Türkiye’den ne götürdü?” diye sormalı.

Vatan, 28.9.2006

Ruşen ÇAKIR

29.09.2006

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 

Bütün haberler

 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004