Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 16 Eylül 2006

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Haberler

 

Papanın açıklaması herkesi rahatsız etti

Papa 16. Benediktus’un Almanya ziyareti sırasında İslâmiyet ile ilgili olarak yaptığı açıklamalara, dünyanın dört bir yanından tepkiler geldi. Almanya Müslümanlar Merkez Konseyi Genel Sekreteri Aiman Mazyek, Papa’nın şiddet konusunda İslâmiyet ile Hıristiyanlık arasına sınır koymasını “inanılması güç” olarak nitelendirdi. Türkiye’deki Katolik çevreler de, Papa’nın sözlerinin sadece kendisini bağlayan şahsî görüşler olduğu, bu sözlerin Vatikan Konsilinin geçmişte İslâm hakkında yayınladığı olumlu genelgeyle de çeliştiği ifade edildi.

Endonezya ‘Muhammediye’ teşkilâtının Başkanı Din Şemsuddin ise, Müslümanlara aşırı tepki vermekten kaçınmaları çağrısında bulundu. Şemsuddin, “Papa özür dilesin dilemesin, İslâm toplumu İslâmın bir merhamet dini olduğunu göstermesi gerekir” dedi. Hindistan’daki Ulusal Azınlık Komisyonu da Papa’nın açıklamalarına tepki gösterdi. Hindistan’daki Müslümanların bir derneği de, Müslümanları soğukkanlılıklarını muhafaza etmeye çağırdı.

16.09.2006


 

Kuzey Kıbrıs’a ambargo kalksın

Almanya’nın Ankara Büyükelçisi Eckart Cuntz, ülkesinin Türkiye’nin AB üyeliği yolundaki çalışmalarına her zaman destek verdiğini belirterek, Türkiye’nin AB yolunda ilerlemesiyle Kıbrıs sorununun ayrı tutulması gerektiğini söyledi. Cuntz, ‘’Türkiye’nin AB yolunda ilerlemesiyle Kıbrıs meselesi ayrı tutulmalı, ikisi birbiriyle bağdaştırılmamalıdır. Kuzey Kıbrıs’ta yaşayan insanların da mağduriyetleri giderilmesi ve ambargoların kaldırılması gerektiğini düşünüyorum’’ dedi.

Almanya’nın, sorunun çözümü için aktif rol oynadığını kaydeden Cuntz, Almanya Dışişleri Bakanı Frank-Walter Steinmeier’in ‘’Kıbrıs’taki Türk toplumunun yöneticisi’’ Mehmet Ali Talat ile Almanya’da görüştüğünü hatırlattı. Türkiye ile Almanya arasındaki ilişkilerin ‘’mükemmel düzeyde’’ olduğunu kaydeden Cuntz, İzmir’de büyük markaların yanında küçük ve orta büyüklükteki Alman yatırımcıların da ortak yatırımlar yaptığını ifade etti. Bu konuda büyükelçiliğe çok yoğun başvuruların bulunduğuna işaret eden Cuntz, ‘’Türkiye’de yatırımların yapılması için en önemli şart, Türkiye’nin AB yolunda ilerlemesi, yapılan reformların devam etmesi ve güvenin sürekli kılınmasıdır. Türkiye’de Almanca konuşan insan sayısı çoğaldıkça ortak yatırım yapan firma sayısı da artıyor. İzmir’e daha önce gelen firmalar durumlarından çok memnun’’ diye konuştu.

/ İZMİR

16.09.2006


 

Kretschmer’den 301 uyarısı

Avrupa Komisyonu Türkiye Delegasyonu Başkanı Hans Jörg Kretschmer, Türk Ceza Kanunu’nun 301. maddesinin değişmesinin yetmeyeceğini, tümüyle kaldırılması gerektiğini belirtti.

Kretschmer, CNN Türk’ün sorularını cevaplandırırken, ifade özgürlüğü konusunda eleştirelirin odağa olan TCK’nın 301. maddesinde bir değişiklik beklemediklerini kaydederek, “Ben 301’inci maddenin toptan kaldırılmasından yanayım. Çünkü bu yasa çok suistimal edildi. Birçok kişi bu yasadan yargılandı. Evet sonunda çoğu beraat etti ama yargı süreci bile taciz haline geldi” dedi.

Bu sorunun çözümünün iki tarafın da çıkarına olduğunu söyleyen Kretschmer, “Biz Ek Protokolün uygulanmasını bekliyoruz. Ancak Türk hükümetinin bu konuda siyasi gerekçelerle adım atamıyor olmasını da anlıyoruz” diye konuştu.

Kretschmer, önümüzde yaklaşan iki önemli seçimin olduğunu belirterek, “Ama tüm çabalara rağmen geçici de olsa bir çözüm bulunabilir mi, emin değilim. Sonuçta 25 üyenin uzlaşması gerekiyor” dedi.

Türkiye’de ifade özgürlüğü alanında yaşanan sıkıntılara dikkat çeken AB yetkilis, ifade özgürlüğüne ilişkin yasalarda önemli birkaç maddenin bulunduğunu belirtti. Kretschmer, 301. maddenin ‘sembolik’ bir değeri olduğunu ifade ederek, söz konusu maddenin ‘ifade özgürlüğü açısından çok büyük bir etkisi olabilecek bir madde olduğunu bildirdi.

PKK’nın tırmanması ile demokratik reformlar arasında bir bağlantı kurulmaması gerektiğini dile getiren Kretschmer, reformların tüm insanların yararına olduğunu, ifade özgürlüğünün korunmasının önemli olduğunu ifade etti.

/ ANKARA

16.09.2006


 

Karşı fikirlerden hâlâ korkuluyor

Yargıtay Ceza Genel Kurulu, gazeteci Hrant Dink davasında, kurumlar eleştirilirken görüş açıklama niteliğinde olmayan küçültücü ve aşağılayıcı sözlerin ifade özgürlüğünde değerlendirilemeyeceğine hükmetti.

Karara katılmayan Yargıtay Başkanvekili ve Ceza Genel Kurulu Başkanı Osman Şirin ile üye Muvaffak Tatar iseTürkiye’de karşı fikrin serbestçe ve korkusuz biçimde söylenmesinden hâlâ korkulduğunu ifade ettiler.

Alınan bilgiye göre Dink’in, eski Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) 159. maddesinde tanımlanan ‘’Türklüğü alenen tahkir ve tezyif’’ suçundan 6 ay hapis cezasına çarptırılması ve cezanın ertelenmesine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının yaptığı itirazı reddeden Yargıtay Ceza Genel Kurulu kararının gerekçesi belli oldu. Gerekçeli kararda, kurumlar eleştirilirken görüş açıklama niteliğinde olmayan küçültücü ve aşağılayıcı sözlerin ifade özgürlüğünde değerlendirilemeyeceğine hükmetti. Özgürlükçü demokrasilerde, geniş bir yelpazeyle düşünceyi açıklamanın korunduğu belirtilen kararda, ‘’İftira, küfür, onur, şeref ve saygınlığı zedeleyici söz ve beyanlar, müstehcen içerikli söz, yazı, resim ve açıklamalar, savaş kışkırtıcılığı, hukuk düzenini cebir yoluyla değiştirmeye yönelen, nefret, ayrımcılık, düşmanlık ve şiddet yaratmaya yönelik bulunan ifadeler ise düşünce özgürlüğü bağlamında hukuki koruma görmemekte, suç sayılmak suretiyle cezaî yaptırımlara bağlanmaktadır’’ denildi.

İÇTİHATLAR GÖZETİLMEDİ

Çoğunluk görüşüne katılmayan Yargıtay Başkanvekili ve Ceza Genel Kurulu Başkanı Osman Şirin ile üye Muvaffak Tatar, ortak hazırladıkları karşı oy gerekçesinde ise yerel mahkeme kararına katılmadıklarını, yazının ‘’eleştiri hakkının tipik kullanımı’’ olduğunu ifade ettiler. İfade özgürlüğünün, Türk ceza yargısı uygulamasında özellikle milli değerler söz konusu olduğunda evrensel bakışa uygun bir korumaya kavuşturulamadığı anlatılan ortak gerekçede, AB’ye üyelik sürecindeki uyum yasalarındaki değişim ve gelişimin yeterince kavranamadığı ve eleştiri hakkının vazgeçilmezliğinin kararlara yansıtılamadığı ifade edildi. İfade özgürlüğünün sınırlarının genişliğiyle ilgili Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine (AİHS) ve ulusal üstü Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarına uyma zorunluluğuna dikkat çekilen ortak gerekçede, Türkiye’de karşı fikrin serbestçe ve korkusuz biçimde söylenmesinden hala korkulduğu, söylemine izin verildiğinde o görüşlerin kabullenilmiş sayılacağı ve yandaş toplayacağının düşünüldüğü ifade edildi Ortak gerekçede şöyle denildi:

‘’Bu, büyük bir yanılgıdır. Demokrasi, hakaret ve kavgaya davet gibi çok zorunlu kısıtlamaların dışında her görüşün serbestçe dile getirilmesini olanaklı kılmasıyla da diğer yönetim biçimlerine üstün hale gelen rejimin adıdır. Düşünce özgürce dile getirildiğinde, karşı fikirlerin acımasız testine tabi bir açıklığa kavuşmaktadır. Bu açıklıkta ya kendini kabul ettirip yandaş bulabilecek ve böylece ayakta kalabilecek ya da kabul edilmezliği saptanacak, tükenip silinecektir. Tarih boyunca bu hep böyle olagelmiştir. Altı çizilmeli ve zihinlere öylece kaydedilmelidir ki; yargılanan ve cezaevi yolculuğuna çıkarılan hiçbir düşünce ölmemiştir. Aksine mağdur duruma düşmüş, ya yandaş bulmuş ya da söyletilmesi yasaklanınca karanlıklara inmiştir. Karanlıklar kontrol edilemez alanlardır. Burada düşünceyi karşı düşünceyle ezmek, etkisiz hale getirmek ve yok etmek olgusu yoktur. O zeminde denetlenemez bir büyüme söz konusudur. Bu nedenlerdir ki uygar dünya, fikirleri, hep aydınlıkta tutmak ve ifade edilebilirliğini özgür bırakmak kararlılığındadır. Her düşünce ve ifadenin karşıtının mihenk taşı olduğu, karşıtıyla mukayese edilmediğinde doğrunun ortaya çıkamayacağı, karşı düşünceyi yendiği ve etkisiz kıldığı durumda düşüncelerin güç kazanıp benimsenebilir etkinliğe ulaşabileceği uygar alemin asla göz ardı etmediği doğrulardandır. Bu doğrular uygarlık yarışına çıkanlarca da gözetilmek zorundadır.’’

“TÜRKİYE, ARTIK KAVRAMALI’’

Ortak gerekçede şöyle devam edildi:

‘’Artık Türkiye, değişen, gelişen, kişi ve özgürlüklerini haklar kavramının odak noktası olarak benimseyip koruyan bir dünyada yer aldığını kavramak zorundadır. İçine kapanmak ve düşünceleri sınırlayıp söylemleri kısıtlamakla hiçbir değerini koruyamayacağını, suskun kalanla değil, konuşan, karşı çıkan ve eleştiren toplumla uygarlığı yakalayacağını asla unutmamalıdır. Ceza korkusuyla hiçbir düşüncenin söylenmesinin engellenemeyeceğini, aksine denetlenemez zeminlerde dillenmelerine ve yeşermelerine neden olunacağını, her fikrin ancak karşıtının varlığıyla ve onu kabul edilmezliğe itişiyle değer ve yandaş kazanacağını bilmelidir. Yasaklamaların nice yanlış ve değersiz düşünce ve görüşleri ve o görüşlerin sahiplerini hiç de hak etmediği düzeyde şöhrete ulaştırdığını artık herkesin kavraması ve ona göre duruş sergilemesi zarureti vardır.’’

Yargıtay Ceza Genel Kurulu kararına, Şirin ve Tatar dışında 5 üye daha katılmadı.

/ ANKARA

16.09.2006


 

Mahmut Ustaosmanoğlu: Kanunsuzluğa âlet olmadık

İsmailağa Camii’nde vaaz verirken öldürülen Bayram Ali Öztürk ile ilgili medyada yer alan haberlere tepki gösteren İsmailağa Camii Emekli İmam Hatibi Mahmut Ustaosmanoğlu, şimdiye kadar hiçbir kanundışılığa fırsat vermediklerini söyledi.

Olayın meydana gelmesinden bu yana özellikle medyada yer alan haberler üzerine ilk defa açıklama yapan Ustaosmanoğlu, Merhum Bayram Ali Öztürk Hoca’nın vefatının fevkâlâde üzüntü verici bir hadise olduğunu belirtti. “Saldırının bir camide planlanıp icra edilmesi ayrıca dikkat edilmesi icabeden bir husustur” diyen Ustaosmanoğlu, “Hadisenin aslı ve özü, mukaddes bir mabedde, muhterem bir hocanın vazife esnasında katledilmesi olduğu halde, sonraki gelişmeler ve yayınlarla hadisenin ilme, cami ve cemaatına zarar vermek ve memleketimizin huzur ve sûkûnunu rahatsız edecek mecralara sürüklenmek istendiğini üzüntüyle izliyoruz” dedi. Yarım asra varan diyanet hizmeti süresinde herhangi bir kanun dışılığa fırsat vermedikleri gibi alet de olmadıklarına dikkat çeken Ustaosmanoğlu, bu konudaki hassasiyet ve dikkatlerine aynen devam edeceklerini, aksi iddiaların iftira ve kötü niyetlilik olduğuna dikkat çekti. Ustaosmanoğlu açıklamasında şu görüşlere yer verdi: “Birlik ve beraberliğe ihtiyaç duyulan şu günlerde, ülkemizi fitne ve fesada sürüklemek isteyen şahıslara fırsat verilmemelidir. Müminlerin basireti içimize nifak sokmak isteyenlerin önünde en büyük engeldir. Cami cemaati ve hakkımızda asılsız ve haksız itham ve iftiralarda bulunanları bundan vazgeçmeye davet ediyorum. İnsaf, vicdan ve adalet bunu iktiza eder.”

/ İSTANBUL

16.09.2006


 

Yassıada’da hazan günleri

Hazan mevsiminde hüzünler yaşanır. Hüzünlerin en dehşetlisi ise, kırk beş yıl evvel yine böyle bir mevsimde Yassıada'da yaşandı. Dolayısıyla bütün Türkiye'de...

Zira, üç güzide devlet adamına, böylesi bir Eylül ayı ortasında idam gömleği giydirildi; zulmen şehit edildi.

İşte, o gün bugündür milletçe yanarız şehit Menderes'e, Zorlu'ya, Polatkan'a...

Devamı M. Lâtif Salihoğlu’nun yazısında

16.09.2006


 

Çocuklara anlayış gösterin

Psikolog Dr. Halis Özerk, okulun ilk günlerinde çocuğun ebeveynlerinden en önemli beklentisinin, güven ve anlayış olduğunu belirtti.

Özerk, yaptığı açıklamada, gerek okul öncesi eğitim kurumuna gerekse ilköğretim birinci sınıfa başlayacak çocukların, tanıdık olmadıkları ve özelliklerini tam bilmedikleri bir mekanda, daha önce hiç görmedikleri birçok çocuk ve öğretmenlerle tanışacaklarını, bu durumun da endişe ve kaygıya neden olabileceğini söyledi. Çocuğun zihninde, ‘’ben buraya niye geldim’’, ‘’bu insanlar da kim’’, ‘’içeride beni bekleyen kötü bir şey mi var’’, ‘’annem-babam gelip beni almazlarsa’’ gibi soruları taşıyabileceğini, olabileceklerle ilgili senaryolar kurabileceğini belirten Özerk, bu durumdaki çocuğun en öncelikli beklentisinin güven olduğunu vurguladı. Özerk, “İlk haftalarda çocuktan ayrılma tören halini almamalı, ancak ayrılırken nerede olunacağı, ne zaman gelineceği konusunda çocuğa açık bilgiler verilmelidir. Ağlama, mızmızlanma, hırçınlaşma gibi davranışlar karşısında kararsızlık gösterilmemeli, aksi halde çocuklar ebeveynlerin bu durumunu kullanır” tavsiyesinde bulundu.

/ ANKARA

16.09.2006


 

Atabeyler yargılandı

Kamuoyunda ''Atabeyler Grubu'' olarak bilinen soruşturma kapsamında, 2 emniyet müdürü, 2 subay ve 2 astsubayın da aralarında bulunduğu 10 kişinin yargılanmasına başlandı.

Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesindeki davanın dün yapılan ilk duruşmasında yüzbaşı Murat Eren, astsubay Erkut Taş, astsubay Yasin Yaman, üsteğmen Yakup Yayla, işadamı Yunis Akkaya, İsmail Binici, Mehmet Karatepe, emniyet müdürü Mustafa Raşit Çavdar ve emniyet müdürü Cemal Hasan Özdeş,işadamı Suat Kıy ve sanıkların avukatları hazır bulundu. Duruşmada sanıkların ilk sorguları yapıldı. Sanık yüzbaşı Murat Eren, operasyonda ele geçen askeri mühimmatların, ani gelişebilecek bir takım olaylara karşı önlem almak amacıyla hazırlamayı düşündüğü prototipin parçaları olduğunu savundu. Yüzbaşı Eren, Cüneyd Zapsu ve BİM mağazalarına yönelik bombalama hazırlığında olduğu, bu nedenle bomba hazırladığı iddialarını reddetti.

/ ANKARA

16.09.2006


 

İş dünyasından hükümete: Bütün enerjimiz buraya kadar mıydı?

Türk Girişim ve İş Dünyası Konfederasyonu (TÜRKONFED) Yönetim Kurulu Başkanı Celal Beysel, ‘’AB konusunda elde edilen başarılara gölge düşmeye başladığını’’ savunarak, ‘’Bu noktada durup, hükümete şunu sormak gerekiyor; bütün enerjimiz buraya kadar mıydı?’’ dedi.

Beysel, TÜRKONFED Başkanlar Konseyi Toplantısı’nda yaptığı konuşmada, Türkiye’nin gelişmiş ülkeler arasında yer alma hedefine ulaşmak için rotasını uzun zaman önce AB’ye çevirdiğini söyledi. Ekonomik ve siyasi istikrarın sağlanması, enflasyonun dizginlenmesi, ülke itibarı ve yabancı sermaye ilgisinin artmasıyla zorlu hedefe her geçen gün yaklaşıldığını ifade eden Beysel, ‘’Bu konularda hükümetin başarılarını tabii ki alkışlıyoruz. Ancak, AB konusunda elde edilen başarılara gölge düşmeye başladı’’ diye konuştu.

Beysel, böyle bir ortamda, ülke sathında AB konusunun eskisine oranla daha heyecanla konuşuluyor olması gerektiğini ifade ederek, şunları kaydetti:

‘’Yaşadığımız gelişmelerle, Türkiye’nin AB’ye tam üyelik hedefinin ilişkisi kuruluyor, sektörel stratejiler yapılıyor olması gerekmez mi? Oysa Türkiye’de bu konuda ‘yaprak kımıldamıyor’. Tam tersine Türkiye’nin AB üyeliğine ilişkin iç kamuoyunun desteğinin düştüğüne dair araştırmalar yayınlanıyor. Bu noktada durup, hükümete şunu sormak gerekiyor; Bütün enerjimiz buraya kadar mıydı? Bütün atılımlar başarılar, AB müzakereleri başlayana kadar mıydı? Demokratikleşme özlemi müzakereler başlayınca bitti mi? Fikir ve ifade özgürlüğü gibi çok temel konular kısa vadeli siyasî gelişmelere göre mi belirlenecek?... Öte yandan, Avrupa kamuoyunun Türkiye konusunda ne kadar ikircikli olduğu bilinmiyor muydu? Bu konuda birkaç reklam ve slogan dışında gerçek bir çalışma yapıldı mı? Bunların yanıtı maalesef olumsuz.’’

Celal Beysel, bu krizleri en az hasarla atlatmak ve başarıya ulaşmak için gerekli iki temel desteğin, iletişim ve katılımcılığın şu ana kadar ihmal edildiğini sözlerine ekledi.

/ BURSA

16.09.2006


 

Herkes, hakkına razı olacak

Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım, Kablo TV ile TMSF arasında yaşanan sorunlara ilişkin olarak, ‘’Hukuki süreç tamamlandığında herkes hakkına razı olacak’’ dedi.

Yıldırım, Uluslararası Kamu-Özel Sektör İşbirliği Zirvesi’nin çıkışında gazetecilerin, Kablo TV ve TMSF arasında yaşanan sorunlara ilişkin soruları üzerine, Türkiye’nin hukuk devleti olduğunu hatırlattı. Kendi içlerinde bir araya gelerek adilane bir çözüm üretmeleri için çok gayret sarfettiğini belirten Yıldırım, ancak sonuç alamadığını, bundan sonrasının artık hukuki sürecin sonunu beklemek olduğunu ifade etti. Yıldırım, şöyle devam etti: ‘’Bu süreç içinde yapılması gereken, hizmetin aksamaması. Buna azami dikkat edilmesi lâzım. Sözleşmede hizmetin aksamaması şart olarak yer alıyor. Hukukî süreçte bu şarta riayet edilmedi. Çok kısa süre hizmette aksamalar oldu, ama bu aşıldı. Şu anda kablo hizmeti devam ediyor. Hukukî süreç tamamlandığında herkes hakkına razı olacak.’’

/ ANKARA

16.09.2006


 

Adana’da faciadan dönüldü

Adana’da, şehir merkezine düşen ve fabrika duvarına çarparak parçalanan tek motorlu ziraî ilâçlama uçağının pilotu ağır yaralandı.

Özel Kartal Havacılık firmasına ait, firma sahibi pilot Necdet Üner’in (62) kullandığı, tek motorlu Pavni tipi “TC-ZPY” ziraî ilâçlama uçağı, Adana Havaalanı’ndan kalkış yaptıktan bir süre sonra motorda arıza meydana geldi. Pilot, motorda arıza meydana geldiğini anlayınca geri dönüş yapmak istedi. Ancak, uçak, Denizli Mahallesi’ne düştü. Güney Sanayi Fabrikası alanı içinde, MARSA tesisinin laboratuvarının bulunduğu binanın duvarına çarpan uçak parçalandı. Binada hafif hasar meydana gelirken, pilot, olay yerine gelen fabrikanın müdahale ekiplerinin çalışmaları sonucu uçaktan çıkartılarak, ambulansla Adana Numune Hastahanesine kaldırıldı. Durumu ağır olduğu belirtilen pilot, ameliyata alındı. Olayın ardından, Adana Vali Yardımcısı Abdullah Dölek ile Emniyet Müdürü Mehmet Cebe, fabrikaya gelerek incelemelerde bulundu. Dölek, uçağı deneyimli bir pilotun kullandığını belirterek, ‘’iyi bir manevrayla büyük bir faciayı önlediği anlaşılıyor. Herkese büyük geçmiş olsun’’ dedi.

/ ADANA

16.09.2006


 

Dışişleri Bakanlığından Afgan diplomatlara eğitim

Dışişleri Bakanlığı, Afganistan Dışişleri Bakanlığında görev yapan 13 diplomata mesleki eğitim verecek.

Afganistan’ın yeniden yapılandırılmasıyla ilgili olarak yürütülen uluslararası çalışmalara Türkiye tarafından taahhüt edilen katkılar çerçevesinde ve Afganistan’ın talebi üzerine, bakanlığın eğitim merkezi başkanlığı tarafından hazırlanan mesleki eğitim programı beş hafta sürecek. Program dahilinde, çeşitli üniversitelerde görevli öğretim üyeleri ile bakanlığın üst düzey yetkilileri konferanslar verecek. Midas Otelde 18 Eylül Pazartesi günü açılışı yapılacak olan program, 20 Ekim Cuma günü Afgan diplomatların Türkiye’den ayrılmalarıyla sona erecek.

/ ANKARA

16.09.2006


 

Bilecik emniyet müdürü merkeze alındı

Bilecik Emniyet Müdürü Şuayip Doğanç, Söğüt şenliklerindeki olaylarla ilgili idarî soruşturma kapsamında merkeze alındı.

Emniyet yetkililerinin verdiği bilgiye göre, Söğüt’te geçen hafta Ertuğrul Gazi’yi Anma ve Söğüt Şenlikleri sırasında meydana gelen olayların ardından görevlendirilen bir Mülkiye ve bir polis başmüfettişi, ön inceleme raporu hazırladı. Raporda, soruşturmanın selameti açısından Emniyet Müdürü Doğanç’ın merkeze alınmasının istenildiği belirtildi. Ön inceleme raporunun ardından Şuayip Doğanç’ın merkeze alınmasının kararlaştırıldığı kaydedildi. Doğanç’ın yerine Emniyet Müdür Yardımcısı Nevzat Avcı’nın vekâlet edeceği bildirildi.

/ ANKARA

16.09.2006


 

Sauna çetesi lideri ifade verdi

Kamuoyunda ‘’Sauna Çetesi’’ olarak bilinen ‘’Küre’’ operasyonunun tutuklu sanığı Kasım Zengin, Cumhuriyet Savcısına ifade verdi.

Zengin’in ifadesini terör ve organize suçlara bakmakla görevli Cumhuriyet Savcısı Şemsettin Özcan aldı. Yaklaşık bir buçuk saat ifade veren Zengin, adliyeden götürülürken, gazetecilere ‘’Tarikatla ilgili...’’ diye bağırdı. Zengin’in konuşmasına polisler engel olarak, araçla tutuklu olduğu cezaevine götürdü.

/ ANKARA

16.09.2006


 

Bozguncuların siyasette yeri yok

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, milletin kardeşliğini, huzurunu, güven ve istikrarını bozmak isteyenlerin, bölücülük, bozgunculuk yapanların artık siyaset sahnesinde yeri olmadığını söyledi.

Erdoğan, Siirt’te 9 okul, 3 yurt ve 2 hastanenin de aralarında bulunduğu toplam 21 tesisin toplu açılışını yaptı. Başbakan Erdoğan, burada yaptığı konuşmada, Türkiye’nin yarınlarının aydınlık olduğunu, bu aydınlıktan, istikrardan bazıları rahatsız olsa da milletin büyük zorluklarla elde ettiği istikrar ortamının korunacağını ifade etti. Politikalarını çatışma noktalarının üzerine kurmak isteyenlerin döneminin artık kapandığını belirten Erdoğan, ‘’Milletin kardeşliğini, huzurunu, güven ve istikrarını bozmak isteyenlerin, bölücülük, bozgunculuk yapanların artık siyaset sahnesinde yeri yoktur, olmamalıdır. Biz, kaderini birbirine bağlamış, idealleri bir ve beraber olan bir milletiz. Farklılıklarımızı zenginlik bilerek hepimiz bayrağımıza, vatanımıza, istiklalimize sonuna kadar sahip çıkacağız. Bu dünyada izzetle, şerefle yaşamak için bayrağın, vatanın, istiklalin değerini en iyi biz biliriz” diye konuştu. Hiçbir zaman kendilerini Ankara’da masa başına mahkûm etmediklerini ve etmeyeceklerini anlatan Başbakan Erdoğan, Ankara’da durmak için değil, Türkiye’yi tarihteki şanlı yerine tekrar ulaştırmak için seçildiklerini söyledi. Erdoğan, ‘Türkiye’yi muasır medeniyetler seviyesinin üstüne çıkarmak için seçildik. Biz, Türkiye’yi dünyadaki, o tarihte olduğu şanlı yerine tekrar ulaştırmak için seçildik’’ diye konuştu.

/ SİİRT

16.09.2006


 

Erciş'te çatışma: 1 korucu şehit

Van’ın Erciş ilçesinde güvenlik güçleri ile terör örgütü üyeleri arasında çıkan çatışmada, ilk belirlemelere göre 1 korucu şehit oldu, 2 terörist öldürüldü.

Alınan bilgiye göre, terör örgütü PKK’ya karşı operasyonlarını sürdüren Jandarma Komutanlığı ekipleri, Kardoğan köyü kırsalında devriye görevini sürdürdüğü sırada bir grup terör örgütü üyesiyle sıcak temas sağladı. Çıkan çatışmada, ilk belirlemelere göre 1 geçici köy korucusu şehit olurken, 2 terörist de öldürüldü. Askeri yetkililer, çatışmanın halen devam ettiği bölgeye hava ve kara destekli çok sayıda takviye birlik gönderildiğini belirttiler.

/ VAN

16.09.2006


 

Topkapı minibüs ve otobüsleri kalkıyor

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş, metrobüslerin, bir içerisinde Topkapı-Küçükçekmece arasında faaliyete geçeceğini belirterek bu hattaki minibüs ve otobüslerin kaldırılacağını söyledi.

Topbaş, bir yıldır dünyanın tüm metrobüslerinin araştırıldığını, metrobüs projesi için en uygununun Hollanda’nın Phileas firmasının 220 kişilik metrobüslerinin olduğunu belirtti. Topkapı-Küçükçekmece arasında düşünülen projenin bir yılı bulmadan hayata geçeceğini kaydeden Başkan Topbaş, “Bunlardan bir kaç tanesi yakında gelip devreye girecek. O hattaki otobüs ve minibüslerin hepsi kalkacak. Araç sayısı ilk etapta yeterli olmadığı takdirde getirdiğimiz yeni otobüsleri orada devreye sokup birlikte çalıştıracağız. Minibüsler dik seferler yapacak ya da başka hatlara yönlendireceğiz. Minibüs esnafını mağdur etmeyi asla düşünmüyoruz. Onların da farklı istikametlerde, kazanımlarına zarar vermeden yaşamlarının sürdürmelerini sağlayacağız” dedi.

Sistemin ilk olarak D-100 Karayolu üzerinde Topkapı-Küçükçekmece arasında devreye gireceğini belirten Topbaş, metrobüs projesini Edirnekapı-Vezneciler ile Beşiktaş-Levent arasında da uygulamayı planladıklarını söyledi.

/ İSTANBUL

16.09.2006


 

Şiddetin panzehiri sevgi

Eğitimciler Birliği Sendikası (Eğitim-Bir-Sen) Genel Başkanı Ahmet Aksu, şiddetin panzehirinin sevgi olduğunu belirterek, bu yılı hep beraber “sevgi yılı” ilân edilerek, öğrenci-öğretmen-veli üçlüsü başta olmak üzere toplum fertleri arasındaki sevgi bağlarının güçlendirlmesi çağrısında bulundu.

Ahmet Gündoğdu, Pazartesi günü yeni bir eğitim-öğretim yılının başlanması dolayısıyla eğitimin sorunlarını ve çözüm önerilerini açıklamak üzere sendika genel merkezinde düzenlediği basın toplantısında, geçtiğimiz yıllarda yaşanan okullardaki şiddet olaylarını değerlendirdi. Gündoğdu, “Gelin bu yılı hep beraber “sevgi yılı” ilan edelim ve öğrenci-öğretmen-veli üçlüsü başta olmak üzere toplum fertleri arasındaki sevgi bağlarını güçlendirelim. Unutmayalım ki çocuğu sevgi büyütür. Okuldan sıkılan çocuğun temel sorunu aslında sevgisizliktir. Sevgi ve huzur ortamının oluşumunda, temel manevî değerlerimizin doğru örneklerle, davranışlar düzeyinde sunulmasının önemi gözardı edilmemelidir” diye konuştu.

Eğitime hazırlık ödeneği bir maaş tutarında olması gerektiğini, hizmletli ve memurlara ek iyileştirme yapılmasını da isteyen Gündoğdu, eğitime daha çok bütçe ayrılmasını ve öğretmen maaşlarında bölgelere göre yapılmasını gerektiğini söyledi.

Ahmet Gündoğdu, YÖK’ün kanayan yara olmaya devam ettiğini dile getirerek şöyle devam etti: “YÖK’ün oligarşik bir kurum olarak feshedilmesi ve üniversite kurumunun toplum yararına ve millî beklentilere cevap verici bilimsel hizmetler üretmesinin önünde bir engel olmasına son verilmesi gerekmektedir. YÖK milletin değerleriyle ve hükümetle kavgayı alışkanlık haline getirmiştir. Milletin değerlerine meydan okumaktadır. Bu yüzden Meclis’i YÖK’ü yok etmeye çağırıyorum.”

Meslek lisesi sayısı ve türünün artırılması gerektiğini söyleyen Ahmet Gündoğdu, sınav sistemimin okulları devre dışı bir sistem olduğunu bildirdi. Gündoğdu, “Yönlendirmeyi içeren, yeteneklerin köreltilmesine değil geliştirilmesine katkı sunan, gençlerimizin hayatını tek bir sınava endekslemeyen yepyeni bir sınav sistemine ihtiyaç vardır. Talim Terbiye Kurulunun bu yöndeki çalışmalarından olumlu sonuçların çıkması temennimizdir” diye konuştu.

“60 YAŞINDAKİ KİŞİNİN

EĞİTİMİ KİMİ RAHATSIZ EDİYOR?”

Toplantıda gazetecilerin sorularını da cevaplandıran Gündoğdu, Danıştay tarafından Milli Eğitim Bakanlığı Açık Öğretim Lisesi Yönetmeliğinin bazı maddeleri hakkında veridiği kararı eleştirerek, “Aldığımız bilgilere göre açık liselerde bin 700 civarında 50 yaşın üstündeki insan da eğitim görmektedir. Bunların çoğu annemiz yaşındadır. Eğitim ideolojik yaklaşımlardan kurtarılmalıdır. Toplum mühendisliği terk edilmeli. 60 yaşına gelmiş bir insanın okuması kimi rahatsız ediyor, bunu anlamak mümkün değil. Bu yaştaki insanlara kılık kıyafet dayatılması yanlıştır” dedi.

Fatih KARAGÖZ / ANKARA

16.09.2006


 

SSK’lılara özel uçak imkânı

Sosyal Sigortalar Başkanlığı, organ nakli yapılacak sigortalıların, organın bulunduğu yere en kısa sürede ulaşması gerektiği durumlarda özel uçak, helikopter gibi araçların giderlerini karşılayacak.

Sosyal Sigortalar Başkanı Özkan Dalbay, yaptığı yazılı açıklamada, organ kaynağı merkezlerince bildirilen ve en kısa sürede dağıtımı yapılması gerekli olan organların ilgili yerlere istenilen zamanda ulaşması konusunda Türk Hava

Yolları tarifeli seferlerinin yetersiz kalabildiğini belirtti. Dalbay, yurtdışına organ nakli için gönderilecek sigortalılara, organın belirli bir süre içinde transplantasyonunun yapılması ve hastanın en kısa sürede organın bulunduğu ülkeye gönderilmesi gerektiği durumlarda özel uçak, helikopter ve benzeri ulaşım araçlarının ücretlerinin karşılanmasına karar verildiğini, yurtiçinde organ nakli yapılacak hastaların da aynı imkanlardan faydalanabileceğini bildirdi.

/ ANKARA

16.09.2006


 

Filistinli yetimler için konser

İstanbul Anadolu Yakasında bulunan çok sayıda kuruluşun desteği ile Filistin dostları programlarla Filistinli yetimler için bir dizi etkinlik gerçekleştirecekler.

İHH İnsani Yardım Vakfı Anadolu Yakası Gönüllüleri, mağdur Filistin ve Lübnan halkı için kermes organize ederken Dursun Ali Erzincanlı, Eşref Ziya Terzi, Grup Genç, Mikail, Alper ve Umut Mürare ezgi ve şiirlerini yetimler için söyleyecekler. Konser, 18 Eylül 2006 Pazartesi Saat: 19:00’da Haldun Alagaş Spor Salonunda gerçekleşecek.

YENİ ASYA / İSTANBUL

16.09.2006


 

Özürlülere izci eğitimi

İstanbul Büyükşehir Belediyesi Sağlık ve Sosyal Hizmetler Daire Başkanlığı Özürlüler Müdürlüğü’ne kayıtlı çocuklar, yaz mevsimi boyunca sağlıklı çocukların izcilik eğitim aldığı Ümraniye Aday İzci Eğitim Kampı’nda izcilik eğitimi almaya başladı.

Başlatılan pilot uygulama çerçevesinde 17 engelli çocuk, üç günlük aday izcilik eğitimi aldı. İBB Ümraniye Aday İzci Eğitim Kampı koordinatörü Süheyla Derindere Subaşı, düşük katılımla başlayan çalışmanın zamanla genişletileceğini belirterek, “Bu pilot bir uygulama. Bu uygulama ileriki dönemlerde genişleyecek” dedi.

YENİ ASYA / İSTANBUL

16.09.2006


 

Yeşilgöl, sahipsiz kaldı

Ülkemizde yeşilin ağaca, mavinin ve beyazın gökyüzüne bu iki güzelliğin su yansıdığı zamanla adından bahsedilen tabiatın güzeli Yeşilgöl, şimdi sahipsizlik ve nakit sıkıntısından gelen konuklarının attığı pislik yuvası haline geldi.

Ankara ve Çankırı halkının piknik merkezi olarak kullanılan, Tosya Orman İşletme Müdürlüğü Yeşilgöl Bölge Şefliği hudutları içerisinde yer alan Yeşil göl deniz seviyesine 1600 metre yükseklikte etrafı ormanlarla çevrili olan bir krater göl. Tosya halkının tercihini Tosya Dipsizgöl ve Çukurhan yayla evleri ile Kösençayırı göledine kullanmaları, Yeşilgöl’ e ulaşım ve konaklama tesislerinin olmamasına bağlanıyor, göl içinde bulunan Alabalık neslinin tükenmesi üzerine göle atılan aynalı sazan balıkları da gelen konukların kaçak avlanması ile bitme noktasına geldi.

Orman Genel Müdürü Osman Kahveci Çukurhan’ın Ortalıca Beldesi Belediyesi ile S.S. Tarımsal Kalkındırma Kooperatifine, Yeşilgöl’ün Sekiler Köyü Muhtarlığı ile merkezi İstanbul’da bulunan Tosya Büyük ve Küçük Sekiler Köyü Kültür ve Yardımlaşma Dayanışma Derneğine kiralanacağını açıklamasına rağmen devir işlemleri için çalışmalar sürüyor.

/ TOSYA

16.09.2006


 

Akdeniz’in ciğerleri yandı

Akdeniz ülkelerinde bu yıl Ağustos ayında çıkan yangınlarda yaklaşık 200 bin hektar orman alanı kül oldu.

Orman Genel Müdürü Osman Kahveci, geçen ay İspanya’da 125 bin, Portekiz’de 40 bin 700, İtalya’da 14 bin 500, Yunanistan’da 4 bin 800, Fransa’da 4 bin hektarlık alanın yandığını, aynı dönemde Türkiye’de ise 4 bin 400 hektar ormanlık alanın kül olduğunu bildirdi.

Orman yangınlarının tüm ülkelerin gerçeği olduğunu ifade eden Kahveci, Akdeniz kuşağındaki ülkelerde bazen yılda 500 bin hektarlık orman alanının yandığını kaydetti. Kahveci, ‘’Diğer ülkelerde de yangınlar oluyor ama kimse bunları duymak istemiyor. Rusya’da, Sibirya’da öyle yangınlar çıkar ki ancak kar yağınca söner. ABD’de, Kanada’da yangın olur şehirleri tehdit eder. Bu yangınlarda bazen 1.5-2 milyon, bazen 3 milyon hektar orman alanı yanar’’ diye konuştu. Türkiye’de de yaz ayları boyunca çok sayıda yangın çıktığını hatırlatan Kahveci, Akdeniz çanağında bulunan diğer ülkelerin yangınla mücadelede eğitilmiş özel timler kullandığını anlattı.

‘’Dünyada, orman yangınlarıyla orman teşkilâtının mücadele ettiği nadir ülkelerden birisi biziz’’ diyen Kahveci, şöyle devam etti: ‘’Diğer ülkeler, yangınları bir doğal afet, doğal felâket gibi görürler. Ayrı bir organizasyon kurmuşlar, bunlar orman yangınlarına da giderler, deprem olur depreme de giderler. Sivil savunma gibi... Yani, olağanüstü hallerle ilgilenen bir organizasyon. Çünkü, bu ülkelerde bizde de olduğu gibi her yıl yangınlar çıkar.’’

YILDA ORTALAMA 2 BİN YANGIN

Türkiye’de, orman yangınlarının en çok Ağustos ayında çıktığına dikkati çeken Kahveci, yılda ortalama 2 bin olan bu sayının bazen 500’e kadar düştüğünün görüldüğünü ifade etti. Nüfus yoğunluğunun artmasına paralel olarak insan kaynaklı orman yangını sayısında da artış yaşandığını vurgulayan Kahveci, ‘’Yılda ortalama 2 bin irili, ufaklı yangın çıkıyor. İhmal ve dikkatsizlik o kadar arttı ki yılda 5 bin ile 10 bin hektar arasında orman alanı yanarak kül oluyor. Bu sayı, 20 bine kadar da çıkabiliyor. Çünkü, yangınların çıktığı yerlerin jeolojik durumu, o günkü hava şartları, yangının seyrini etkiliyor’’ diye konuştu.

“KİMSE İDDİALI KONUŞMASIN’’

Orman yangınlarıyla ilgili olarak kimsenin, ‘’şöyle yapılsa iyi olur, böyle yapılsa iyi olur’’ şeklinde iddialı konuşmaması gerektiğini ifade eden Kahveci, ‘’Çünkü, Türkiye’de yangın riski altında bulunan bölge büyük. Konuşulması gereken, yangınla mücadele stratejisi, eylem planları sağlıklı mı, ayağı yere basıyor mu ve donanımın güçlü mü, insanın eğitimli mi gibi konular olmalı’’ diye konuştu.

/ ANKARA

16.09.2006


 

Anız yakanlara para cezası

Yozgat’ta, anız yakan 104 çiftçiye toplam 159 bin 600 YTL para cezası verildi. Yozgat İl Çevre ve Orman Müdürü Ali Şimşek, tüm uyarılara rağmen, köylerde halen anız yakıldığını gördüklerini ifade etti.

Anız yakan tarla sahiplerine dekar başına 20 YTL para cezası uygulamaya başladıklarını bildiren Şimşek, son 5 aylık dönemde, tarlada kalan anızları yakan 104 çiftçiye, toplam 159 bin 600 YTL para cezası uygulandığını belirtti. Şimşek, anız yakanlara para cezası verilmesinin, Türkiye’de ilk kez, Yozgat’ta, İl Çevre Kurulu kararıyla uygulandığını ifade etti. Güvenlik birimlerinin anız yakılmaması için titiz davrandıklarını kaydeden Şimşek, idarî para cezası uygulanan 104 çiftçinin, toplam 7 bin 980 dekar tarım alanındaki anızı yaktığının tesbit edildiğini bildirdi.

/ YOZGAT

16.09.2006


 

Hocanın gölü kurudu

Konya’nın Akşehir ilçesinde bulunan Akşehir Gölü, son yıllarda sularının hızla çekilmesi sonucu üzerinde araçla gezinti yapılabilecek kuru alana dönüştü.

Akşehir Gölü’ne kıyısı olan Gölçayır Belde Belediye Başkanı Hüseyin Cavit Kılınç, ismi Nasreddin Hoca’yla birlikte anılan Akşehir Gölü’nün mevcut halinin kendilerini düşündürdüğünü söyledi. Gölün eski güzelliğini 1970’li yıllardan beri çok iyi hatırladığını ifade eden Kılınç, güzel dönemlerini bildiği gölün bugün yok olduğunu görmekten yöre halkı gibi kendisinin de son derece üzüntülü olduğunu bildirdi.

/ AKŞEHİR

16.09.2006


 

Susurluk Çayı kurtarılsın

Balıkesir’in Susurluk ilçesindeki çevre gönüllüleri, zaman zaman toplu balık ölümleri yaşanan Susurluk Çayı’nın bir an önce kurtarılması talebiyle miting düzenledi.

İlçedeki Atatürk Meydanı’nda toplanan çevre gönüllüleri, ‘’İmdat ölüyorum, yok mu kurtaran’’ şeklinde, Susurluk Çayı’ndaki kirliliği konu alan pankartlar açtı. Mitingde bir konuşma yapan Fahrettin Şener, geçmiş yıllarda sazan ve yayın balığı avlanan çayın, tam bir kirlilik kaynağı haline geldiğini, bu sebeple artık tarlalarını bile sulayamadıklarını söyledi.

/ SUSURLUK

16.09.2006


 

Doğuma az bir zaman kaldıysa dikkat!

Uzmanlar, gebelik 42 haftayı geçtiğinde doğan bebeklerde bazı sağlık sorunlarıyla karşılaşılabileceğini belirtti.

Zübeydehanım Doğumevi Başhekim Yardımcısı Op. Dr. Özer Kutlu, son adet tarihine göre yaklaşık doğum yapma tarihinin 40 hafta üzerinden kolayca hesaplanabileceğini söyledi. Kutlu, gebeliğin erken dönemlerinde yapılan ultrasonografik tetkiklerin büyük önemi olduğuna dikkat çekerek, “Erken dönemdeki tahlil ve tetkikler geç dönemde yapılanlara göre doğum tarihi hesabında daha kesin bilgiler vermektedir. Gebelik 42 haftayı geçtiğinde anne karnı bebek için daha riskli olmaya başlar. 42 haftayı geçen bebeklerde ise bazı sorunlarla karşılaşabilir” dedi.

Dismatürite sendromu ile bebeğin doğumda uzun boylu ve zayıf, tırnaklarının ve saçının uzamış, derisinin ise ince ve buruşuk olabileceğini, tıpta makrasomi olarak bilinen bebeğin kilo artışına bağlı sorunların ya da sıkça karşılaşılan mekonyum aspirasyonu ile bebeğin içinde bulunduğu suya kendi dışkısını yapıp daha sonra bunu akciğerlerine çekerek doğum sonrası solunum sıkıntılarına yol açabileceğini hatırlatan Dr. Kutlu, “Gebelerin yüzde 80’i, 38-42 hafta arasında doğum yaparlar. Yüzde 10 kadarı ise 42 haftayı geçmektedir. Bu durumda zaman aşımı söz konusudur. Son haftalarınızda sık sık doktorunuzla irtibat halinde olunuz. Zaman aşımı durumunda doktorunuz bebeği daha yakından izleyecek ve gerekli gördüğünde sun’i sancı ya da sezaryen operasyonuyla müdahale edecektir” diye konuştu.

/ BURSA

16.09.2006


 

Midemizin tatil zamanı

Orucun bir ibadet şekli olmasının yanında insan sağlığımıza kattığı birçok faydasının olduğunu biliyoruz. Ancak uzmanlar, bazı mide rahatsızlığı olan hastaların oruç tutmasının sakıncalı olabileceği uyarısında bulunuyor.

Sema Hastahanesi İç Hastalıkları ve Gastroenteroloji Uzmanı Dr. İrfan Koruk Ramazan’da mide rahatsızlığı olan hastalara şu tavsiyelerde bulundu. Dr. İrfan Koruk mide ve barsak sistemi hastalıklarından bir kısmında Ramazan ayında oruç tutmanın sakıncalı olduğunu belirterek, “Bu hastalıklar arasında iltihabi barsak hastalıkları (Ülseratif kolit, Crohn hastalığı), sürekli ve düzenli ilâç kullanmayı gerektiren komplikasyonlu seyreden aktif ülser hastalıkları sayılabilir. Bunun dışındaki mide ve barsak rahatsızlıklarında (fonksiyonel dispepsi, gastrit, irritable barsak sendromu, eski ülser hastalığı hikâyesi gibi) oruç tutulmasında genel olarak bir sakınca yoktur. Elbette ki bu tip değerlendirmeler hastaya özgü olarak yapılmalıdır ve şüpheye düşülen konularda mutlaka bir uzmana danışılmalıdır. Bunların dışında düzenli ilâç kullanması gereken kronik karaciğer hastaları, karaciğer sirozu teşhisi olanlar, malign hastalığı olanların oruç tutmaları sağlıklarının olumsuz etkileyecek ve sonrasında telâfisi güç rahatsızlıklara yol açacaktır.

İftarda çok ve hızlı yemekten kaçınalım

Mide rahatsızlığı olan kişilerin de çok rahatlıkla oruç tutabileceğini ifade eden Dr. İrfan Koruk, bu kişilerin dikkat etmesi gereken konuları da şöyle sıraladı:

İftarda ve sahurda fazla miktarda yenilmesinden ve hızlı yemek yenilmesinden kaçınılmalıdır. Özellikle dispeptik şikâyetleri olan, gastrit rahatsızlığı olan kişilerin iftarda orucu hafif şeylerle açtıktan sonra (meselâ çorba) araya en az 10 dakikalık bir boşluk bırakarak sonra yemeğe devam etmeleri, sofrada geçirilen zamanın artırılarak yenilen şeylerin miktarının azaltılması rahatsızlıkların azalmasını sağlayacaktır. İftar sofralarında baharatlı, kırmızı et ağırlıklı ve yağlı gıdalar yerine daha hafif ve sindirilmesi kolay gıdaların (zeytinyağlı gıdalar, sebze yemekleri, sulu yemekler) tercih edilmesi de kişiyi rahatlatacaktır. İftar ile sahur arasında bir porsiyon meyve yenilmesi tavsiye edilmektedir.

Özellikle reflü hastalarının dikkat etmesi gereken bir diğer husus ise yatma zamanıdır. Bilindiği gibi reflü hastalığında, hele de fazla yenildikten sonra, hemen yatıldığında gastroözofageal reflü artmakta ve hastalar geceyi göğüs kafesinde yanma, ağza acı su gelmesi şikâyetleri ile geçirebilmektedirler. Bunun için yemek yenildikten sonra en az 1-2 saatlik süre geçtikten sonra yatılmalıdır. Aynı şekilde sahur yemeklerinden sonra da hemen yatılmamalı ve mümkünse en az bir saatlik süre beklenmelidir.

Mide rahatsızlığı olanlar sahur sofralarında daha hafif gıdaları tercih etmeleri gün içerisinde şikâyetlerinin az olmasını sağlayacaktır. Sağlıklı tüm insanların da yapması gereken ve maalesef çoğu zaman ihmal edilen bir diğer husus ta iftarla sahur arasında bol miktarda su içilmesidir.

Ramazan ayında mide rahatsızlığı olan kişilerin sigara, kahve, fazla miktardaki çay, gazlı içeceklerden uzak durmaları gerekmektedir. Herkesin huzurlu ve sağlıklı bir Ramazan geçirmesi dileği ile.

YENİ ASYA / İSTANBUL

16.09.2006


 

Gerçekten uyuyabiliyor muyuz?

Uykunun beynin dinlenme vakti olarak algılanmaması gerektiğine dikkat çeken uzmanlar, uykunun beynin vücudun dinlenme ve tamir işiyle meşgul olduğu vakit olduğunu belirtti.

Uzmanlar, uykusuzluk sorununun az uyumaktan değil, vaktinde uyumamaktan, hatta gereğinden fazla uyumaktan kaynaklandığı uyarısında bulundu.

Uyku saatlerini değiştirmeden günde 6-7 saatten fazla uyunmaması gerektiğini söyleyen Bursa Şevket Yılmaz Devlet Hastahanesi Başhekimi Op. Dr. Osman Naci Çelik, öğlen yarım saat süreyle (11:00-13.30 arasında) uykunun yararlı olduğunu söyledi. ‘Tok karna uyumayın’ uyarısında bulunan Çelik şu tavsiyelerde bulundu:

“Yemeğimizi uykudan en az 2.5-3 saat önce yemeliyiz. Uyku öncesinde vücut adalelerimizi gevşetmeliyiz. Bizi rahatsız edecek gürültülü, kötü kokulu, çok yumuşak veya tümsekli zeminde uyumamalıyız.

Uyku, hayatımızda her şeyin düzene konulduğu, tamir ve tedavi edildiği son derece önemli bir süreç olarak yaratılmıştır. Bir kaç hafta uykusuz kalmanın ölüme sebep olduğu hayvanlar üzerinde yapılan deneylerle ispat edilmiştir. Daha da ötesi insanın yetersiz uykusu ile zihinsel güç kaybı arasında yakın bir ilişki olduğu, uykusuz kalan insanların zihinsel çalışmalarının tamamen durduğu ve düşüncelerini hiçbir şeyin üzerinde yoğunlaştıramadıkları ispat edilmiştir. 48 saat uykusuz bırakılan yüksek öğrenimli kişilerin, ilkokul çocuklarına öğretilen matematik işlemleri yapamadıkları görülmüştür. Günde 8 veya 10 saat uyuyor olabilirsiniz. Ancak yine de bu uykunuz hiçbir işe yaramıyor olabilir. Çoğumuzun sandığının aksine uykusuzluğun hayatımızdaki engelleyiciliği tahmin ettiğimizden de büyüktür. Oysa çoğu zaman rahatsızlıklarımızın uykusuzluktan kaynaklandığını bilemeyiz bile. Uyku beynin dinlenme vakti sanılmamalıdır. Tersine uyku beynin vücudun dinlenme ve tamir işiyle meşgul olduğu vakittir. Beynin elektriksel yapısı üzerinde yapılan araştırmalar zihnimizin uyku esnasında en az uyanık dönemde olduğu kadar yoğun çalıştığını göstermiştir. Aradaki tek fark gece ve gündüz yapılan işlerin farklı olmasıdır. Uykusuzluk sorunu az uyumaktan değil vaktinde uyumamaktan, hatta gereğinden fazla uyumaktan kaynaklanmaktadır.”

/ BURSA

16.09.2006


 

Japon gencin İslâm merakı

Japonya’nın Sophia Üniversitesinde antropoloji eğitimi alan Hiroki Wakamatsu, İslâm dinini inceliyor.

Türkiye’nin çeşitli bölgelerini gezdikten sonra Mersin’in Erdemli ilçesine bağlı Kızkalesi beldesine gelen Wakamatsu, Türkiye’deki Müslümanların İslâmiyet’i özümseyerek yaşadıklarını gözlemlediğini ve buna hayran kaldığını belirtti.

Tasavvufa duyduğu ilginin kendini İslâm dinini incelemeye yönelttiğini, bu sebeple Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesinde doktora yaptığını ifade eden Wakamatsu, şöyle konuştu: ‘’Daha önce doktora yapmak üzere Suriye ve İran’a gittim, ancak bu ülkelerde temizlik konusundaki duyarsızlıkları gördükten sonra Türkiye’ye geldim. Türkiye’de insanlar temizliğe çok dikkat ediyorlar. Çok sevecen ve misafirperverler. Fakat Batılılar, Türkiye ve Müslümanları başka ülkelerle kıyaslayarak, ön yargıyla yaklaşıyorlar.’’

/ ERDEMLİ

16.09.2006


 

Cezbedici Kaya Ormanları

Ülkemiz orman örtüsü belki de dünyada olmayan özelliklere sahip bulunuyor, bir bakıyorsunuz deniz seviyesine 2100 metre yükseklikte bir orman içi göl, bir bakıyorsunuz tek kök üzerinde üç çam ağacı bir arada yükseliyor.

Ormanlarımızın içinde yer alan yüksek kayalar üzerinde yetişen çam ağaçları ise görenleri şaşırtıyor. Dinamitle parçalanmayan ve kompresörle kırılmayan sert kayalar üzerinde yükselen çam ağaçları ayrı bir manzara sergiliyor.

Tosya Orman İşletme Müdürü Cengiz Dik “Dedemdağı Bölge Şefliği hudutları içerisindeki Yağcılar Köyü ormanlık alanı deniz seviyesine 1800 ile 2000 metre yükseklikte, çam ve köknar ağaçları ile kaplı bir alan üzerinde yer alıyor.

“Yüksek kayalar üzerinde bulunan ve çıkılması güç olan Kaya Ormanlarında kesim yapamıyoruz, devrilen ağaçlar zamanla çürüyerek, yeni oluşan genç neslin beslenmesini sağlıyor.

“Çankırı ve Ankara illerimizden gelen konuklarımız orman içi değerleri görünce şaşırıyorlar, Tosya ormanları zengin bir orman tabakası ile kaplı olup, her bölgemizde çalışmalarımız yerine göre 24 saat sürüyor” dedi.

/ TOSYA

16.09.2006


 

90’lık ninenin Kur’ân aşkı

Yaşlılık sebebiyle çevresindekileri tanımakta zorluk çeken Oltu’nun manevî annesi sayılan Saniye nine, küçük yaşlarda hıfzettiği Kur’ân-ı Kerim’in âyetlerini 90 yıl sonra da, ezberinden dinleyenleri hayrete düşürecek kadar düzgün kıraat edebiliyor.

Saniye nine 94 yaşında gözleri görmüyor, ama Kur’ân-ı Kerim’i halen ezbere okuyor. Saniye Korkmaz, 1912 yılında Tortum’un Dikyan köyünde dünyaya gelmiş. Küçüklüğünden beri Kur’ân-ı Kerim’e karşı olan bir sevda ile bugüne kadar hayatını sürdüren Saniye Korkmaz, şimdi kızı Sakine Aldemir (68) ile hayatını sürdürüyor.

Komşuları tarafından ‘manevî ana’ olarak tanınan Saniye Korkmaz, “Her şeyi unuttum ama Kur’ân-ı Kerim’i asla unutamadım. O olmasaydı ben bu dünyada ne yapardım bilmem. Eşimi ve kızım dışında akrabalarımın çoğunu kaybettim. Okumadığım zamanlar içimde bir huzursuzluk oluyor. Kur’ân’ın verdiği hazzı başka hiçbir şeyde bulamıyorum” diyor.

/ ERZURUM

16.09.2006


 

Ramazanda camiler hatimlerle şenlenecek

Erzurum Müftülüğü, Ramazan ayı süresince her camide görevli imam- hatiplerin en az bir hatim okumaları için genelge yayınladı.

Erzurum Müftü Yardımcısı Mustafa Baytar, Ramazan’da camilerde vaaz saatleri dışında görevli imam- hatiplerin en az bir hatim okuyacaklarını açıkladı. Müftü Yardımcısı Baytar, cami görevlilerine Ramazan ayında uyulması gereken hususlar konusunda 13 maddelik bir genelge yayınladıklarını ve bu genelge doğrultusunda imam- hatiplerin görev yerlerinde hatim okuyacaklarını belirtti.

/ ERZURUM

16.09.2006

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 

Bütün haberler

 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004