Bir yıllık gecikme
HÜKÜMET 19 Eylül’de Meclisi olağanüstü toplantıya çağırmaya hazırlanıyor.
Haberi duyduğumda takvime bakıyorum. Tam bir yıl geçmiş.
Olağanüstü toplantı, dokuzuncu uyum paketinde bulunan AB uyum yasalarının, Avrupa Birliği’nin ekim raporundan önce çıkartılmasını amaçlıyor.
Aralarında Vakıflar, Sayıştay yasaları gibi tartışmalı birçok konunun bulunduğu 12 tasarı teklifi on beş gün içinde Meclis’ten geçirilecek.
Böylece Avrupa Birliği Komisyonu’nun hazırlayacağı İlerleme Raporu’ndaki olumsuzlukları önleyeceğiz.
Avrupa Birliği’nin yasal değişimleri ancak “uygulamalar” temelinde değerlendirdiğini bir kenara bırakalım, böyle önemli değişiklikler yapılırken kamuoyunda daha fazla tartışılması gerekmez mi?
Örneğin Sayıştay yasası ne getirecek? Savunma giderlerinin şeffaflaşması ne anlama gelecek; Vakıflar yasasındaki değişikliklerin altyapısı hazır mı?
Ombudsmanlık yasasına kadınlar arafından yapılan eleştiriler dikkate alınacak mı?
İnsan haklarından yargıya kadar temel değişiklikler öngören 12 tasarı.
Bunları tartışmadan, değişikliklerin neler getireceğini anlayamadan demokratikleşme bilincinin yerleşmesi mümkün mü?
Tabii ki değil.
Bu bilince ulaşmadan yasaların uygulanması da kolay olmayacak. Avrupa istedi diye atılan adımların Avrupa üzerinde etkisi beklenenden az olacak.
***
AVRUPA Birliği, 3 Ekim’i 4 Ekim’e bağlayan gece yarısından sonra Türkiye ile müzakerelere başlama kararı aldı.
Ne kadar zor bir geceydi.
Kıbrıs dahil, önümüzdeki dönemde karşımıza çıkacak sorunların neler olacağı tüm açıklığıyla karşımıza kondu.
Bu sorunların üstesinden gelmek için 5 Ekim’den itibaren kolları sıvayarak işe koyulmak gerekiyordu.
Ama hiç te öyle olmadı. Baş müzakerecinin seçimi bile aylar aldı.
Sonrası da aynı geniş yüreklilik temposuyla devam etti.
İşlerin yavaştan alındığı, hükümetin AB sürecini tavsattığı eleştirileri ise Başbakan’ın sert tepkileriyle karşılaştı.
Bu yılın başlarında, Başbakanın bir danışmanının Kıbrıs konusunda neler düşünüldüğü yolundaki bir soruya verdiği yanıtını anımsıyorum. “İlerleme raporu ekimde. Ekime kadar vaktimiz var” demişti.
***
İŞTE bir ay sonra ekim.
AB’nin Türkiye ile müzakerelere başlama kararının üzerinden 11 ay, müzakerelerin başladığı 12 Haziran’dan bu yana ise üç ay geçti.
Biz 9. uyum paketini görüşmek üzere Eylül’ün ikinci yarısında harekete geçiyoruz.
Bu bir yıllık gecikme, pusulamızda sık sık sapmalara yol açmasının yanı sıra, sivil toplum örgütlerinin Avrupa kulislerindeki lobi faaliyetlerini de tavsattı.
Dünkü Hürriyet’te Zeynep Göğüş çok doğru bir noktaya işaret etmişti. Avrupa Parlamentosu’nun raporuna giren değişiklik önerileri lobilerin marifetiyle gerçekleşti. Bu yıllardan beri böyle. Ve biz yıllardan beri bu kulislerde var olmamız gerektiğini biliyoruz ama bir türlü var olamıyoruz. Neden? Çünkü önceliklerimizi gözden kaçırıyoruz.
Bir süre önce Avrupalı bir parlamenter, Kıbrıslı Rum ve Yunanlı parlamenterlerin Türkiye adı geçen her belgeyi satır satır izlediklerini ve işlerine gelmeyen her sözcüğün üzerinde durarak değiştirmek için çaba sarf ettiklerini anlattı. “Biz bunu yapamıyoruz. Her şeyi inceleyemiyoruz. Türkiye’nin de aynı uyanıklığı gösterecek ekipler oluşturması gerekiyor” dedi.
Meclis’in 19 Eylül’deki toplantısı ile AB süreci hükümetin gündemine yeniden girer umarım.
Belki bir yıllık yan gelip yatmanın telafisi mümkün olur.
Hürriyet, 10.9.2006
|