Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 14 Ağustos 2006

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Basından Seçmeler

 

Türkiye’ye ‘kodum mu oturturum’ tuzağı

Diyalog hayli kaliteli: - Hocam siz her şeyden anlarmışsınız? - Evelallah, anlarım koçum. - Domates, biber, patlıcan? - Benden sorulur. - Hıyar falan? - Elbette, elbette. - Kavun, karpuz? - Keleğini derhal anlarım. - Hiç pozisyon kaçırmaz diyorlar? - Kodum mu oturturum koçum.

İşte bu cevapları veren “hoca” gibi adamlar lazım bize. Sivili de askeri de böyle olacak, ağzı iyi laf yapacak, futboldan zerzevata ve levazımata her konuda iri laflar edecek, öfkeli bir tonda atıp tutacak. Meydanı boş bulunca da kestirme yoldan memleketin nasıl kurtarılacağını ilan edecek, “kodu mu oturtacak” ve bütün sorunları çözecek.

Halkımızın bir kesimi de benimsiyor bu tarzı, üst perdeden atıp tutanlara, kaba kuvvete dayanan kestirme çözümlere umut bağlayabiliyor. Halkımızdaki bu zafiyeti keşfeden uyanıklar bu durumu gayet iyi değerlendiriyor, bunun primini topluyor. Milliyetçi eğilimler de bu yöntemle körükleniyor.

Bush’un kafası

‘Kodum mu oturturum’ modasının günümüzdeki en parlak (!) temsilcisi ise ABD Başkanı George W. Bush. ABD 11 Eylül saldırısına uğrayınca, “Ah yeni bir Pearl Harbour saldırısı olsa da planlarımızı uygulasak” diye bekleşen Neo - Con’lara (Yeni Muhafazakar ekibe) gün doğdu. Karşı konulmaz bir askeri güce sahip olan ABD’yi artık kimse tutamazdı. ‘Kodum mu oturturum’ ilkesini en iyi uygulayacak ülke ABD idi.

ABD, ‘kodum mu oturturum’ planını Ortadoğu’da uygulayacaktı. Afganistan’da Taliban yönetiminin devrilmesinden sonra ilk hedef Irak’ta Saddam yönetiminin devrilmesi ve ardından bütün Ortadoğu’nun ABD’nin tasarımına göre yeniden biçimlenmesiydi.

Dış politika ve Ortadoğu uzmanı diye geçinen bizdeki Neo - Con yardakçılarının da umut bağladığı bu ‘kodum mu oturturum’ planının nasıl çöktüğünü üç yıldır izlemekteyiz. Yakın tarihin en büyük ahmaklığını yapan Bush yönetimi 600 milyar dolar harcayarak Ortadoğu’yu büyük bir kargaşanın eşiğine sürüklemeyi ve ABD’yi “dünyanın en nefret edilen ülkesi” haline getirmeyi başardı.

Türkiye’ye tuzak

Bush yönetimi başından beri Türkiye’yi bu planın içine çekmeye, hezimete ortak etmeye çalışıyor. Bizdeki ‘kodum mu oturturum’cular da buna dünden hazır. ABD’nin yanında oyuna girip parsa toplayacaklar. Türkiye’nin büyük şansı, şu ana kadar bu maceracılara pabuç bırakmadan ABD oyununun dışında kalması ve tüm taraflarla ilişkisini sürdürebilen ülke konumunu koruması oldu.

Ancak Türkiye’yi bu oyunun içine çekme hevesi bitmiş değil. Washington’daki iki kuruluşta görevli Gal Luft ve Ariel Cohen adlı iki uzmanın 11 Ağustos tarihli I. Herald Tribune gazetesinde yayınlanan yazısı bunun çarpıcı bir örneği. Yazıda, “dünyanın en etkili askeri güçlerinden birine sahip olan Türkiye’nin Hizbullah’ı etkisizleştirmede başrolü oynayabileceği” ve bunu başaracak bir Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne kabul edilme şansının artacağı ileri sürülüyor.

Türkiye’yi bu tuzağa sürükleyecek olan ‘kodum mu oturturum’ tavrını savunanların, Org. Hilmi Özkök’ü ve temsil ettiği anlayışı hedef seçmesi hiç de şaşırtıcı değil.

Milliyet, 13.8.2006

Osman ULAGAY

14.08.2006


 

Terörle mübadele

Bir gün çocuk sorar: Terörle mücadele mi terörden çıkar, terör mü terörle mücadeleden? Ne kadar sembolikti, Bush Ailesi ile Bin Ladin Ailesi’ nin kimi üyeleri ortak ticaret neyin yapmıştı bir zamanlar. Ne alışkanlık!

Koskocaman denen dünyanın aklı, fikri, zikri, korkusu, öfkesi mübadelede.

Birbirlerine muhtaç bir dengesizlik dengesi.

Tahterevalliye bakın:

Bush’ a ve şurekasına ve de o fikirler ile eylemlere, korkunun ve şiddetin tahakkümüne kamuoyu desteği indiği anda, öteki tarafa hemen “Terör” atlıyor.

Hop, beriki yeniden yukarı doğru.

Terörün gerçekte, tüm sebepleriyle eritilmesini hedefleyen bir “terörle mücadele” tarzı ve arzusu değil.

Daha ziyade, “Terörle mübadele”!

El Kaide ve benzerlerinin güncel, kudretli, efsanevi, karşılıklı nefretleri kışkırtmakta muvaffak olabilmesi için, hem eylemlere, hem önlenen eylemlere, hem eylem yokken dahi paranoya havasının sür gitmesine, hem de bu taraflarda mağduriyetin, haksızlığın, ölümlerin, kurbanların artmasına ihtiyacı var.

ABD, İngiltere ve İsrail’in savaş makineleri ile ustalarının özellikle, sözde medeniyet filan namına yaptıkları bu.

Kendi ülkelerinde, dünyada, başta zihinsel tahakküm kurabilmeleri, arsızlıklarının, haksızlıklarının, saldırganlıklarının onaylanması ve hep mümkün olabilmesi için “Terörle mübadele” ye ihtiyaçları var.

Var olan terör ile bir şekilde terör var olduğu için de her an her yerde varmış, her an binlerce can alacakmış, öksürük şurubundan dahi çıkacakmış gibi bir atmosferin karabasanlaşmasına ihtiyaçları var.

“İslami faşist” demeli ki, El Kaide’nin gölgesi, Hamas’tan Hizbullah’a, ülkeden ülkeye, terörden tüm meşru mücadelelere de, oradan tüm “Ortadoğu tipliler” e kadar yayılsın.

İngiliz, Amerikan uçağının eşiğinde donunuz özellikle didiklenip bedeniniz, teniniz, ceddiniz aşağılansın.

Terörle mücadele diye sizin ruhunuz da işkencelerden geçirilsin.

Kendi acılarınızdan, isyanlarınızdan dahi utanın ya da kinlenin. Damarlarınız teröristleşsin.

Manşetler “aynı anda 10 uçak patlatılacaktı” diye bağırırken, onlarca İsrail uçağının hakikaten patlattığı, bir ayda 1000’den fazla insan öldürdüğü, bunların üçte birinin filan henüz çocuk olduğu filan kenarda kalsın.

Sabah, 13.8.2006

Umur TALU

14.08.2006


 

Ayağa kalk!..

Bağdat morguna günde ortalama 70 ceset geliyor. 50’sinin kimliği meçhul. Temmuz ayında ise rekor kırıldı: 1855 ceset... İsrail bombardımanında ölü sayısı bini aştı. Neredeyse yarısı çocuk. Rakam yazmak midemi bulandırıyor. Ölümü sıradanlaştırıyor. Bu kutlu gemide dümeni ellerine geçiren barbarlar bizlere ne yapıyor?

İnsanlık nereye gidiyor?

Bırakın yan yana dizilmiş bin cesedin nasıl bir görüntü vereceğini hayal edip dehşetin boyutunu kavramaya çalışmayı.

Hayatınızda bir kere olsun kucağınıza aldığınız 3 yaşında bir çocuk düşünün.

Onun o minik ellerini, avuç içi kadar ayaklarını hatırlayın.

Cennet kokan pespembe tenini okşamanın sizi nasıl mutlu kıldığını...

Sonra o masum bedenin toza bulanmış, paramparça cansız halini hissedin.

İçinizde bir şey kıpırdıyor mu?

Boğazınızda bir şey düğümleniyor mu?

Bu çocuk sizin çocuğunuzsa...

Yahudi, Türk, Arap, Müslüman, Hıristiyan olması neyi değiştirir?

Artık sessiz kalmayın.

Ne olur hepiniz, hepimiz bir şeyler yapalım.

Nihat Genç şehirlerimizi bu çağın Nuh’un gemilerine benzetti.

Nuh Peygamber ayrım gayrım yapmadan herkesi bir büyük tufandan kurtarmak için gemisine aldı.

Türü ne olursa olsun tüm mahlukatı...

Bu modern tufanda Nuh’un gemisini yakıyor bu şuursuz tiranlar.

Şehirlerimizi yakıp, bizi birbirimize boğazlatıyor.

Ben bir pasif direniş kıvılcımının bu topraklardan çıkabileceğine inanıyorum.

Bunun için de beklememeye karar verdim.

Etrafımda kim varsa, herkes, istisnasız herkes, gidişata ‘dur’ demenin, ‘bir şeyler yapmanın’ gerekliliğine inanıyor.

Bunu yapacak olan sensin.

Benim.

Biziz.

Bizleri taşıyan bu insanlık gemilerini; şehirlerimiz denen modern Nuh’un gemilerini yakan bu tiranları alaşağı edebileceğimizi göstermeliyiz.

Daha kalabalığız.

İlk önce, sadece, daha kalabalık olduğumuzu ve onlarla aynı fikirde olmadığımızı gösterelim.

Bunu medya aracalığıyla yapmak mümkün değil.

Bir sembol etrafında toplanmalı.

Bir slogan altında birleşmeli.

Ve kendimizi göstermeliyiz.

Ne olur artık AYAĞA KALK..!

Akşam, 13.8.2006

Serdar AKİNAN

14.08.2006

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 

Bütün haberler

 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004