Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 29 Haziran 2006

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Basından Seçmeler

 

Bomba ve hukuk...

Kendi ülkesindeki bir dükkanı bombalamaktan ve çete kurmaktan suçlu bulunup mahkum olmuş iki adet astsubay var elimizde.

Ve, biz sakiniz.

Telaş etmiyoruz.

Bir tuhaflık görmüyoruz durumda.

Hatta bazılarımız “bombacı astsubayların” mahkum olmasını “orduya karşı bir komplo” olarak görüyor.

Çünkü bombalanan dükkan Şemdinli’de bir Kürde ait.

Dükkân Şemdinli’deyse, sahibi de Kürdse bombalanabilir.

Hele bir de sahibinin PKK ile ilişkisi olduğu söyleniyorsa mutlaka bombalanmalı.

Hukuk, kanun, ordunun disiplini gibi devleti devlet yapan kurallar hiç önemli değil.

“Bu astsubaylar emir alıp dükkânları bombaladıysa bu emri kim verdi, yok kendi başlarına hareket ettilerse ordudaki bu disiplinsizliğin hesabını kim verecek” diye soran pek yok.

Çünkü içten içe neredeyse hepimiz “devletin hukuka uyma zorunluluğu olmadığına” inanmışız.

“En büyük devlet düşmanı” bize göre bizzat hukukun kendisi.

Hukuka uyarsak devletimiz parçalanacak.

Onun için hukuka uymuyoruz.

Bu astsubaylara kim emir verdi diye sormuyoruz.

Kimseden emir almadılarsa bu ordunun hali ne diye de sormuyoruz.

Bunu sormak isteyen bir savcı çıkarsa onun işten hukukçular vasıtasıyla işten atıyoruz.

Sonra işten attığımız savcının yazdığı iddianameyle davayı sürdürüyoruz.

“Bu savcının iddianamesi doğruysa neden işten attınız, yanlışsa niye o iddianameyle o astsubayları yargıladınız” da demiyoruz.

Bunlar mantığa ve hukuka uygun sorular.

Hukuk ve mantık ise devletimizin düşmanı.

Hukuk ve mantık olmazsa devletimiz sağlam.

Olursa devletimiz parçalanıyor.

Hukuktan parçalanan ilk devlet biz olacağız herhalde yeryüzünde.

Bize “hukuka uyun” dediği için Avrupa Birliği’nden nefret ediyoruz.

“Dostumuz olsa bize hukuka uyun der mi, hukuka uyduğumuzda Türkiye’nin parçalanacağını bilmiyor mu” diye düşünüyoruz, bunu dile de getiriyoruz.

Çok eminiz hukukun bizi parçalayacağından.

Bombacı astsubaylar, çetecilik, disiplinsizlik, kuralsızlık ise bizi bütünleştirecek.

Buna ciddi ciddi inanıyoruz.

Siyasi partilerimiz bunu söylüyor.

Öyle bir hava var ki, “devlet hukuka uysun” diyen bir siyasi parti çıksa seçimlerde hezimete uğrayacak.

Türk düşmanı ilan edilecek.

Madem herkes böyle istiyor, halkımız, partilerimiz, siyasilerimiz, bürokratlarımız, hukukçularımız, askerlerimiz hep birlikte hukuktan böylesine kuşkulanıyor, o zaman hukuka uymayalım.

Hukuksuzluk bizi kaynaştırsın, kenetlesin, bütünleştirsin.

Hukuksuzlukla gelişelim.

Batı hukuku bulduysa biz de hukuksuzluğu bulduk.

Bombalayalım dükkânları.

Orduda disiplin varmış yokmuş aldırmayalım.

Güneydoğu’daki her dükkânı maytap gibi patlatalım.

Bilmem hatırlar mısınız, biz daha önce de 16 devlet batırmıştık.

Bir araştıralım bakalım, onlar da hukuktan mı batmış?

Belki de hukuku uyguladıkları için batmışlardır.

Türkün tabiatına hukuk uygun gelmiyor çünkü...

Biz bombayı hukuktan çok seviyoruz.

Gelişmişliğimizi ve bütünlüğümüzü de buna borçluyuz zaten.

gazetem.net, 26 Haziran 2006

Ahmet ALTAN

29.06.2006


 

Cepheye rağbet yok

Neyse ki bu kez aklıselim önde görünüyor. Milleti cephelere ayırma projesinin, tahmin ettiğimiz ve beklediğimiz üzere, fazla prim yapmayacağı yavaş yavaş ortaya çıkıyor.

Cephe, kurulamadan bozgun yiyecek, öyle anlaşılıyor.

Rahşan Ecevit’in, dün ziyaret ettiği CHP Lideri Deniz Baykal’dan, önceki gün Süleyman Demirel’den gördüğü sıcaklığı ve desteği alamadığını görüyoruz.

Baykal, bu konudaki mesajını Rahşan Hanım’ın ziyaret saatine kadar bekletmiyor. Görüşme öncesinde toplanan CHP Meclis Grubu’na yaptığı konuşmada, tavrını açıkça ortaya koyuyor:

‘Ne çatı, ne hülle, ne ittifak arayışımız var. Doğal olmayan, hukuk, siyasi etik dışı arayışlarla hiçbir ilgimiz olmaz.’

Baykal’ın bu sözlerini televizyon ekranlarında dinledikten sonra görüşmeye giden Rahşan Ecevit, çıkışta gazetecilerin ‘Görüşmelerden olumlu bir sonuç çıkacağını düşünüyor musunuz?’ sorusuna karşılık, ‘Bu sorunun cevabı çok uzun...’ diyor ve diğer soruları da cevaplamadan ayrılıyor.

***

Aynı saatlerde, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli de ittifak arayışları ve cephe çabalarıyla ilgili beklenen açıklamasını yapıyor:

‘Böyle bir bunalım ortamında, hangi amaç ve niyetle olursa olsun AKP’ye karşı suni ittifak arayışlarına girilmesi, AKP’ye hak etmediği bir güç vehmetmek ve paye vermek olacaktır. Böyle bir yaklaşım, gerginlik ortamından beslenen AKP’nin değirmenine su taşımak anlamına da gelecektir. Toplumumuzdaki gerginlik ve gerilimleri daha da ağırlaştıracak cepheleşme ve kutuplaşmalar, ortak değerlerimizi hedef alan tahrikler için çok müsait bir ortam hazırlayacaktır.’’(...)

***

CHP ve MHP liderleri, beklendiği üzere ‘cepheleşmenin içinde yer almayacaklarını’ açık ve net bir şekilde ifade ettiler.

DYP ve Saadet Partisi ise bu konudaki fikirlerini ve cepheleşme ile ilgili kaygılarını önceden açıklamıştı zaten. O halde, cephede kimler kalıyor?

Rahşan Ecevit, bu işin öncülüğünü yapıyor... Süleyman Demirel bu arayışlara olumsuz yaklaşmıyor. Mesut Yılmaz, Yüce Divan’dan çıkar çıkmaz siyasete dönüş sinyaliyle birlikte cephede yer alabileceğini gösteriyor. Cephede anılan başka bazı isimler de var tabii ki. Ancak kendi beyanları olmadığı için, bu isimleri cephedeymişçesine sıralamak, şu aşamada doğru olmasa gerek.

CHP’nin, MHP’nin, DYP’nin, Saadet’in ve tabii olarak AK Parti’nin yer almadığı bir cephede kimlerin bulunduğundan çok, böyle bir oluşumun cephe sayılıp sayılmayacağı tartışılır. Üstelik bu arayışa, dikkat edilirse sivil toplum örgütleri de pek itibar etmiyor. 27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül ve özellikle de 28 Şubat’tan ağzı yananlar, bu kez daha dikkatli davranıyor.

***

Şunu çok iyi bilmeliyiz...

AK Parti’ye karşı olmak, hükümetin icraatlarını beğenmemek başka, milleti cephelere ayırmak bambaşka bir

şeydir.

Bu ayrımı iyi yapmak gerekir.

Bu ülkede iktidar yanlıları olduğu gibi, karşıtları da olacaktır. Üstelik çoğunlukta olanlar ‘karşıtlar’dır, bunu unutmamalıyız.

AK Parti’nin iktidara taşındığı gün bile karşıtlar çoğunluktaydı. 100 seçmenden sadece 34’ü AK Parti’ye, geri kalan 66’sı diğer partilere vermişti oyunu. Üstelik milyonlarca seçmen sandık başına dahi gitmemişti. Bunu da unutmayalım.

O halde AK Parti’ye karşı cephe kurmak pek anlamsız görünüyor. Azınlığa karşı cephe kurulması abes çünkü...

Ama ‘Azınlığın çoğunluğa tahakkümü var’ diyenleri duyar gibi oluyorum.

Bekleyeceksiniz...

Demokrasilerde kozları paylaşmanın yeri sandıktır.

Tercüman, 28 Haziran 2006

Aydın CANDABAK

29.06.2006


 

Ecevit’ten AKP’ye katkı

Sanki ülke elden gidiyor..

Sanki cumhuriyet yıkılıyor, şeriat devleti kuruluyor..

Son umut Rahşan Ecevit’te.. Bütün partileri bir araya getirirse, AK Parti’ye karşı tek çatı altında toplanırlarsa sanki ülke kurtulacak..

Ne diyor Rahşan Ecevit;

“Tehlikeli gidişi durdurabilmek için, cumhuriyetle sorunu olmayan partiler bir araya gelmeli.”

Bu sözler fazla abartılı değil mi?

Altında müthiş bir paranoya yatmıyor mu?

Tamam.. Kadrolaşma var.. ‘Bizden’ anlayışı ile hareket ediyorlar.. Atamalarda ‘türban’ kriteri çok etkili.. Ama ortada bütün partilerin bir araya gelmesini gerektirecek tehlikeli gidiş yok ki..

Aslında Rahşan Ecevit’in yapmak istediği başka.. O Bülent Ecevit’in hastalanmadan önceki son çağrısını hayata geçirmek istiyor..

Ecevit’in vasiyetiymiş havası yaratıyor..

Ama eşini yanlış anladığı için görüşme taleplerine sağ partileri de kattı..

Cumhuriyet elden gidiyor şemsiyesini açmaya çalıştı..

MHP’den de DYP’den de yüz bulamadı..

Bülent Ecevit’in istediği solda ittifaktı.. Birleşmeydi.. Tek çatı altında toplanmaktı..

Olur mu?

Olmaz.. Rahşan Ecevit’in nafile turundan bir şey çıkmaz..

Zaten Baykal da ‘ne çatı arıyoruz ne de ittifak’ dedi.. Kesti attı..

Peki ya birleşme? O hiç olmaz..

Neden mi?

DSP’ye sorun.. CHP’ye sorun..

Kasalarında kaç trilyon var?

Hiç o paraları, o hazine yardımlarını bırakıp başka çatının altına girerler mi?

Neyse..

Biz dönelim Rahşan Ecevit’in turuna..

Dün nereye gitti?

CHP’ye..

Rahşan Hanım Baykal’ı sever mi?

Zerre kadar sevmez.. Hatta nefret ettiğini bile söyleyebiliriz.. Hani derler ya yakalasa bir kaşık suda boğacak..

Ama gitti işte.. Hastaneye dönüp eşine ‘bunlardan bir şey olmaz. Ben elimden geleni yaptım’ demek için gitti..

Asıl soru şu..

Rahşan Ecevit’in turu, liderleri bir araya toplama çabası, AKP’ye karşı ittifak modeli laik kesimi heyecanlandırdı mı?

Harekete geçirdi mi?

Hayır.. Tam tersi kızdırdı bile.. Demokrasi dışına çıkılıyor, Ankara’da bir şeyler tezgâhlanıyor havası öfke yarattı..

İşte iyi olan bu.. Rahşan Ecevit’in girişiminin taraftar toplamaması hayra alamet.. Belki de Rahşan Ecevit’in politik yaşamında ülkeye yaptığı en büyük katkı bu hamlesi olacak..

Neden mi?

İnsanlar AK Parti karşıtı da olsalar hatta AK Parti’den nefret bile etseler bu tür tezgâhlara prim vermeyeceklerini gösterdi..

Neden mi tezgâh dedim..

Ülke batmadığına göre, şeriat gelmediğine göre bu tür manevralara siyasî tezgâh denir de ondan..

Unutmadan.. Rahşan Ecevit’in bir katkısı daha var.. O da AK Parti’ye.. Tayyip Erdoğan’a..

Durduk yerde Erdoğan’ın elini güçlendirdi.. İleride doğabilecek gerçek ittifakların da önünü kapattı..

İki parti bir araya gelse, ‘güç birliği yapıyoruz’ dese, herkes yine mi tezgâh diyecek.

Vatan, 28 Haziran 2006

Mehmet TEZKAN

29.06.2006


 

TMK gelirse, siz gidersiniz

AK Partinin grup önerisi ile, Terörle Mücadele Kanununun bugün TBMM’de görüşülmesi kararlaştırılmıştır. Hem de öyle uzun uzun üzerinde tartışmaya değer bir durum görülmemiş olmalı ki, yapılan planlamada, birkaç kanunun birden bugün kabul edilip Meclisten çıkması düşünülmüş!

Ak Parti Grubunun önerisi gereği yarın da başka kanunların görüşülmesi kararlaştırıldığına göre, artık karar verilmiş demektir: “TMY; ya çıkacak, ya çıkacak!”

Bunun bir başka anlamı da şu: “AKP; ya gidecek ya gidecek!”

Olayı abarttığımı sanmayın..

AK Partililerin, kendilerini de bitirecek böyle bir amaçtan habersiz olmalarının imkânsızlığı üzerinde bir hayale de kapılmayın.

Açık ve kesin olarak söylüyorum; TMY’deki değişikliğin, özellikle basın ile ilgili yayın yasağı bölümünü, makul hiçbir kişi savunamaz!

Bırakın savunmayı, üzerinde oturup tartışılacak karşılıklı tavizlerle daha makul noktaya getirilmesi mümkün olan bir değişiklik bile değildir bu!

Kanundan hepten çıkarılıp atılması gereken bir maddedir, yayın yasağı ile ilgili düzenleme..

Ne AK Partinin savcı-hakim kökenli milletvekilleri... Ne de AK Partinin güvendiği akademisyen hukukçuları!..

Hiçbirisi, “Evet böyle bir düzenleme gereklidir. Makuldur” diyemezler..

Varsa kendisine güvenen, çıkıp savunsun..

Özellikle de şu soruma cevap versinler: “Türkiye Cumhuriyeti tarihinde, darbelerin ilk ayları hariç, şimdiye kadar gazeteleri süresiz kapatma yetkisinin tek bir kişiye verildiği bir dönem hiç olmuş mudur?”

İddia ediyorum olmamıştır.

Şimdi darbe döneminde miyiz yoksa?

Darbe oldu da, Hasan Mutlucan’ın radyoya gelmesi gecikti de, biz gerçeği mi bilmiyoruz!

Ne var orta da, gazetelerini, televizyonlarını, internet sitelerini birkaç savcının eline bırakıyorsunuz, söyler misiniz AK Partili milletvekilleri!..

AK Partili yöneticilere sesleniyorum: Kendi dokunulmazlıklarınızı kaldırıyor musunuz?

Kaldırmıyorsunuz, değil mi?

Çünkü, ne olacağı belli olmaz!

Siyasallaşmış yargıda, Vural Savaş benzeri önyargılı birisi, tüm siyasî hayatı altüst edecek gelişmelerin kıvılcımını ça-kabilir!

Bir bakarsınız; milletvekilleri geceleri evlerinden alınıp götürülüyorlar, Nuh Mete Yüksel’in bir zamanlar yapmaya teşebbüs ettiği gibi! Hatırlayın, milletve-kili yemini etmediği için ‘dokunulmazlığı var mıydı, yok muydu’ tartışması yapılan Merve Kavakçı Hanımın kapısına nasıl dayanmışlardı!

Nuh Mete Yüksel o süreçte yaptığı hukuk dışı uygulamaların karşılığında hiçbir müeyyideye muhatap olmamışsa eğer, milletvekilleri de dokunulmazlıklarının kaldırılmasını tabii ki istemezler! Yerden göğe kadar haklıdırlar bu konuda!

Peki, biz dokunulmazlık mı istiyoruz sizden?

Hayır! Bizim istediğimiz, dokunul-mazlık değil; biz sadece “Bizi yargılamadan, asmayın” diyoruz.

“Savcının kararı ile, gazeteleri, televiz-yonları, internet sitelerini, süresiz kapatma kararı alabilme yetkisini bir savcının eline vermeyin” diyoruz.

Bu kadar makul bir talebi dahi, AK Partili milletvekilleri dikkate alamazlarsa eğer, bu ülkeye onlardan hiçbir hayır da gelmeyecektir artık!

"Gitmeleri", "kalmaları"ndan iyi olacaktır zaten!

AK Partinin hukukçu milletvekillerine sesleniyorum. Branşı hukuk olmayan milletvekilleri, konunun farkında olmayabilir!

Sizler oturup bir okuyun şu değişikliği lütfen.

Bugüne kadar Ecevit iktidarının çıkaramadığı kanunu mu çıkartmak istiyorsunuz, açık açık söyleyin, milletvekilleri arkadaşlarınıza da anlatın.

1992’deki solcu Adalet Bakanı’nın çıkartamadığı, çıkarmadığı kanunu mu çıkartmak istiyorsunuz?

Siz solcuların elindeki “yasakçılık” unvanını almaya mı niyetlendiniz yoksa?

Affedersiniz, CHP’yi niçin eleştiriyorsunuz ki o zaman!..

Emin olun; CHP iktidarda olsaydı, bu yasayı biraz zor getirirdi TBMM’ye.

Ama siz getirdiniz..

İş işten geçmeden, son bir defa daha düşünün.

Vakit, 28 Haziran 2006

A. İhsan KARAHASANOĞLU

29.06.2006


 

Karanlık ilişkiler ve Savcı Gültekin Avcı

Türkiye’de “cız” denilen konular vardır. Bunlara dokundun mu gidersin. Adana Cumhuriyet Savcısı Sacit Kayasu, “12 Eylül darbesini yapanlar yargılansın” dedi, görevden ihraç edildi. Van Savcısı Ferhat Sarıkaya, Şemdinli olayının üzerine gitti, ama bazı askerlerin olayla irtibatını yazdığından dolayı, Yüksek Hâkimler ve Savcılar Kurulu’ndan meslekten ihraç kararı çıktı. Oysa bir ihtarla geçiştirilebilirdi.

Şimdi de, İzmir/Bayındır Cumhuriyet Savcısı Gültekin Avcı hakkında, Adalet Bakanlığı müfettişlerinin inceleme başlattığını öğreniyoruz. Müfettişler, Avcı için, “psikolojik sorunları olduğu” iddiasıyla “emsallerine göre birinci sınıfa terfi için temayüz etmediği” şeklinde rapor vermiş.

Gültekin Avcı’nın, Susurluk, Şemdinli ve Danıştay olaylarının şifresini kırmaya çalışan “Karanlık İlişkiler” kitabı elimde. Yazdıklarından, Avcı, hiç de psikolojik sorunu olan bir kişiye benzemiyor. O, tıpkı Ferhat Sarıkaya gibi, terör olaylarından beslenen, “kaos baronları”nı hedef alıyor.

Kitabı şöyle bir karıştırdım.

Müthiş bir bilgi hazinesi. İsminde de belirtildiği gibi, ilişkiler ağında hafızaları tazeliyor. Jandarma İstihbarat Birimi tarafından hazırlanan fişleme örneklerini görünce (Ki bu bilgiler Sabah gazetesinde yer almıştı.), elimde değil, gene irkildim. Diyarbakır Valisi Efkan Ala: AKP tarafından Diyarbakır’a atandı; eşi türbanlı. Vali yardımcısı Cumali Atilla: Çocuğu Fethullah Grubu’nun Özel Nil İlköğretim Okulunda okuyor.

Vali Yardımcısı Ahmet Aydın: Nurcu görüşe sahip. Vali Yardımcısı Canan Hançer Baştür: Sosyal etkinliklere katılır; milliyetçi ve vatanperverdir.

Fişleme böylece devam edip gidiyor.

Sosyal etkinliklere katılmak, bir başarı faktörü olarak sunuluyor.

Kitabı okudum, yeniden kederlendim. Böyle bir ülkede yaşayan ve memleket meselesini kendisine dert eden herkesin psikolojisi bozulur. Ama Adalet Bakanlığı böyle bir yafta ile cesur davranan savcının önünü kesmeye ve aynı cesareti gösterecek olanlara gözdağı vermeye çalışıyorsa, böyle bir fiilin AK Parti’nin misyonuyla uyuşmadığını söyleyebiliriz.

Cumhuriyet Savcısı Gültekin Avcı, yakın takibimizde. Saman altından su yürütüp, onun ayağını kaydırmak isteyenlere karşı aydınlar teyakkuz halinde kalmalı.

Takvim, 28 Haziran 2006

Nazlı ILICAK

29.06.2006


 

Ağar’ın verdiği mesaj

“Cephe” olayının tutmayacağını fark eden ilk isim Mehmet Ağar oldu! Ağar, zamanında bir hamleyle “AKP ve karşısındakiler” şeklindeki bir cepheleşmenin figüranı olmayacağını ilan etti. Önce AKP’nin bu düzenin içinde meşru bir parti olduğunu, ona karşı özel bir mücadele yönteminin benimsenmemesi gerektiğini söyledi. Ardından Erdoğan’ın abisinin cenazesine katılıp tabutu Erdoğan’la birlikte taşıyarak sembolik bir mesaj verdi. Yani Ağar, “Ben AKP’yi en sert şekilde eleştiririm ama onun meşruiyetini tartışmadan” diyerek “Cephe”nin içinde yer almadığını en açık bir şekilde vurgulamış oldu. (...)

Son bir not: “AKP ve karşısındakiler” türünden bir cepheleşme, AKP’nin ömrünü uzatmaktan başka bir işe yaramaz. Bir tarafta AKP, diğer tarafta ise adı geçen isimler... Sizce Türk halkı sandık başında böyle bir ikilemde kalsa hangi tarafı seçer?

Hürriyet, 28 Haziran 2006

Ahmet HAKAN

29.06.2006

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 

Bütün haberler

 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004