(...)Zerkavi’nin ölümü hem Washington hem de Bağdat tarafından abartılıyor. Onun ölümünün, işgal sürecinde bir dönüm noktası olduğunu iddia etmek yersiz görünüyor. Böylesi bir iddianın, üç yılı aşkındır devam eden işgalin her aşaması boyunca dillendirildiği ve direniş hareketinin yok olmamakla beraber daha da genişlediği göz önünde bulundurulursa, şüphe uyandırıcı bir yanı bulunmaktadır. (...)
Zerkavi’nin ölümüne verilen şüpheli tepki mevcut durumdaki diğer unsurlarla açıklanabilir. Saldırının zamanlaması ve doğası daha başka şüphelerin doğmasına neden olmaktadır. Bu saldırı, Hadisa katliamının tüm detaylarının Amerika’daki merkez medyanın dikkatini yoğun olarak çektiği günlerde gerçekleşti. Hadisa’da Iraklı sivillerin şoke edici şekilde katledilmeleri 19 Kasım 2005’te vuku bulmuştu ve o dönem El Cezire TV tarafından duyurulmasına rağmen Amerikan merkez medyası, New York Times dahil, yanlış bir şekilde Iraklı sivillerin öldürülmesinin sebebini direniş güçleriyle rutin olarak yaşanan çatışmada çapraz ateş altında kalmaları şeklinde sunmuştu.
Hadisa katliamının arkasındaki sis perdesinin en sonunda Time Dergisi tarafından “aralanmasıyla” birlikte, en azından şimdilik uzak durulan kötü haberlerin, buzdağının sadece görünen yüzü olan Hadisa katliamı gibi daha pek çok katliamın yakın bir zamanda ortaya çıkarılabileceği aşikâr oldu. Aynı şekilde, Amerikan askerî komutasının, Zerkavi’nin tam konumunu birkaç haftadır bildiğinin ve onu ele geçirmemeyi tercih ettiğinin de aşikâr olduğu görüldü. Zerkavi’nin, işgalin şeytan karakteri ifadesiyle Amerikan propagandası için ne ölçüde yararlı olduğu konusunda her daim şüpheler olacaktır. Bu açıdan, Zerkavi’nin aynı evde yaşayan birkaç kadınla birlikte öldürülmesi, Amerikan işgal politikasını şekillendirenlerin perspektifinden bakıldığında şu aşamada ölüsünün dirisinden daha yararlı olduğunun kabulü gibi görünmektedir.
Bu spekülasyonları bir kenara bırakırsak, bu olay hakkında en fazla şüphe duyulmasını gerektiren en önemli unsur, Irak’taki direnişin özünün ve Zerkavi’nin direnişle ilişkisinin doğasıyla örtüşen işgal için kesinlikle elverişli bir gelişme olduğudur. Şu ana kadar en tarafgir müdahillerin dışında direnişin ana kaynağının Iraklıların kendisi olduğunun herkesçe malum olması gerekirdi. Zerkavi’nin pek çok açıdan, son aylardaki ana rolü Şiileri Sünnilere karşı kışkırtarak direnişi bir iç savaşa dönüştürmek için elinden geleni yapmaktı. Zerkavi güçlerinin şiddet eylemlerinin büyük bir bölümü Şii hedeflere yönelmişti, bunlar arasında 22 Şubat’ta kutsal El Askeriye Türbesi’nin bombalanması olayı da bulunmaktadır. Bazı açılardan, yabancı bir işgale karşı mücadelede böylesi bir sapma, Irak’taki kargaşanın ana sebebi değilmiş gibi Amerika’nın bu ülkedeki varlığına destek hizmeti görmüştür. Zerkavi’nin artık resimde olmaması nedeniyle, Iraklı gruplar arasındaki iç rekabetin ılımlılaşması ve silahlı mücadelenin yeniden işgale karşı mücadele etmeye odaklanması kuvvetle muhtemeldir. Aynı şekilde, yabancı savaşçılar Irak’taki günlük gerçeklikte eskisine oranla artık daha az önemliyse, Washington’un Irak halkı yerine savaşı el Kaide’ye karşı yürütüyormuş izlenimi yaratması artık daha da zorlaşacaktır. Zerkavi’nin yerinin, içerden kaynaklanan bir istihbarat nedeniyle Amerikan ordusunca bilindiği bir gerçek, kim bilir belki de başarılı bir mücadele yürütülemediğini ve yabancı direniş varlığının bütünüyle işgale karşı yöneltilmesini düşünen rakip bir lider tarafından ihbar edildi.
Elbette, Irak’ta ayrılıkçılık kartını oynayan tek kişi Zerkavi değildi. Birleşik Devletler de başlangıçta, Saddam sonrası Irak’ta Şia ve Kürt gücü kartını ortaya sürdü. ABD’nin başlangıçtaki Irak ordusunun ve güvenlik güçlerinin dağıtılması ısrarı, bu politikaya yıkıcı bir somutluk kazandırdı. Mevcut Amerikan Büyükelçisi Zalmay Halilzad’ın ilk başlardaki bu yaklaşımı tersine çevirmek için bazı adımlar attığı bir gerçek, ancak etki yapabilmesi artık çok geç görünüyor. Yeni Irak kabinesini oluşturanlardan 9 Sünni üyeye karşı, 22 üyesinin Şii, 8’inin Kürt olmasından kaynaklanan dengesizlik sorunu aşikârdır. Bazı Zerkavi destekçileri tarafından mücadelenin devam ettirileceği yemini, onun örgütünün (El Kaide Mezopotamya’da) Zerkavi’nin ölümünden sonra da kendini toparlayacağını göstermekte ve bu mücadelede şeytanlaştırılan tüm diğer liderlerin fazla bir güç kaybı olmadan yerlerine yenilerinin geçirilebileceği kısa bir süre sonra apaçık olacaktır.
Amerika, Irak’tan çekilmeli
Bunun gibi çeşitli nedenlerden ötürü, Amerikan güçlerinin şartsız olarak kesin bir zaman diliminde, bir yıl içinde, çekilmeyi kabul etmesi her zamankinden daha fazla önemli görünüyor ve Irak’ın geleceğine dair tek umut verici seçenek de budur. Hiç kimse böylesi bir diplomasinin etkilerinin Washington tarafından nasıl karşılanacağını bilmiyor; ancak Irak’ta çatışan tarafların yok edici bir iç savaşın karşısında bir araya gelmesini, Irak’ın kendi iç önceliklerini yansıtan, yabancı bir çözüm dayatma temeline bağlı olmayan, dengeli ve adil bir süreç üzerinde anlaşmaya varmalarını sağlayabilir. İşgal ve müdahale devam ederse, ki buna Amerika’nın daimi askerî üsler inşa etmesi ve dünyadaki en büyük büyükelçiliğini kurması dahil, Irak halkının giydiği o korkunç ateşten gömlek yanmaya devam edecek hatta daha da yoğunlaşacaktır. Irak gözlemcilerinin tekrar tekrar söylediği gibi, işgale karşı direnişin gerçek kaynağı, asla Zerkavi kontrolü altındaki yabancı savaşçılar değil aksine eski Baas rejiminin unsurları ve Saddam Hüseyin’in yandaşları olan yerli militanlardır. Zerkavi’nin ölümünün, Washington’un müdahale ve işgal politikalarına bağlı kalmayı sürdürenler tarafından bir diğer hüsnü kuruntu olmasına izin verilmezse, Irak kadar tüm bölge de bu olaydan yarar görecektir.
Zaman, 16 Haziran 2006
|