Ben asker düşmanı mıyım?
Hayır.
Türk Silahlı Kuvvetleri’ne, orduya ve onun mensuplarına ne diye düşman olayım ki? Düşman olmak için aklımdan zorum olması lazım.
Yazın bir kenara:
Askeri eleştirmek, asker düşmanlığı değildir.
Modernleşme tarihi içinde, demokrasiyi kesintiye uğratan darbelerde ya da örneğin Kürt meselesinde, Kıbrıs’ta askerin rolünü eleştirel olarak düşünmek asker düşmanlığı değildir. Tarihi ve bugünü yerli yerine oturtmaya çalışmaktır. Türkiye’nin barış ve demokrasi içinde nasıl daha güzel yaşayabileceğinin yollarında yürümektir.
Herkes gibi, her kurum gibi askerin de günahları ve sevapları var.
Cumhuriyet öncesi ve sonrasındaki Batılılaşma süreci içinde asker olumlu roller üstlendiği gibi, olumsuz sonuçları bugünlere kadar gelen aşırılıkları da beslemiştir.
Bunlardan biri ‘Kürt sorunu’dur.
Bu konu hep askerin tekelinde kalmıştır. Ve bu tekel durumu, bugünlere kadar sarkan olumsuzlukların kapısını açmıştır.
Kürt dilinin, Kürt kimliğinin bastırılması değil midir, Türkiye’nin maddi ve manevi bakımdan bugünlere kadar kanamasına yol açan?
Örneğin, 12 Eylül döneminde Diyarbakır Askeri Cezaevi’nde yaşananlar değil midir, PKK’nın şiddet ve terörünün parlamasına büyük katkı yapan?
Bunlar aşırılık değil miydi?
Hata değil miydi bunlar?
İnsan hakları ihlâli değil miydi?
Şunu her zaman belirttim:
PKK’ya karşı verilen mücadele haklı ve meşru bir mücadeledir; bu açıdan şehit ve gazilere saygı elbette gösterilmelidir.
Ama yalnız bunları vurgulamakla yetinmedim. Aynı zamanda bu mücadelede yanlışların varlığını, hukuku ve insan haklarını hiçe sayan uygulamaları da söyledim, yazdım.
Bugün de farklı düşünmüyorum.
Başlangıçtan bu yana eğer hep doğru olanlar yapılmış olsaydı, seksen yıl sonra bu sorun hâlâ kanamaz, Türkiye’nin birliğini, barış ve huzurunu zedelemeye devam etmezdi.
Öyle değil mi?
Kürt meselesi deyince, andıç skandalını nasıl unutabiliriz? Bu hukuksuzlukta askeri eleştirmeden olur mu? Bunun gibi, Susurluk gibi korkunç bir hukuk boşluğunun yaratılmasında askerin payı yok mu?
Onun içindir ki:
Şehit ve gazilere de saygının, dağlarda savaşanlara da manevi desteğin ağırlıklı parçası, yanlışları eleştirmek, yanlışları kabullenmek ve onların tekrarını önlemekten geçer. Evet öyledir. Yoksa çabalar boşa gider.
Ya askeri darbeler...
Türkiye’nin altmış yıllık çok partili siyasal tarihi askeri darbe ve müdahalelerle yaşandı.
Sormak lazım:
Suç hep ‘sivil’lerde miydi? Sütten çıkmış ak kaşık mıydı ‘asker’ler?
Elbette değillerdi.
Bu darbeler yüzünden Türkiye çok değerli zamanlarını heba etti. Her seferinde yeni kavga ve istikrarsızlık tohumları ekildi siyaset toprağına. Bir darbe, bir sonrasını hazırladı. Demokrasi ve hukuk devleti gecikti. Ekonomide nal topladık. Yunanistan’dı, İspanya’ydı, Portekiz’di, hepsi bizi solladı gitti.
Darbeleri eleştirmek, tarih içinde yerli yerine oturturken askeri de eleştirmek, hiç asker düşmanlığı olabilir mi?
Alalım Kıbrıs’ı.
Evet, asker kan döktü, şehit verdi Kıbrıs’ta da. Kıbrıs Türkleri bu sayede uçurumun kenarından döndü, bir ‘etnik temizlik’ten kurtuldular.
Ancak belirtmek gerekir:
Kıbrıs’ın bir sorun olarak çözümsüz kalmasında asker de pay sahibidir.
Bir yandan askerin hükmedici katılığı, öte yandan sivil hükümetlerin siyasal iradesizliği, zaman içinde Kıbrıs’ı maalesef Türkiye’nin kamburu yapmış, hatta bazı temel sorunların anası haline dönüştürmüştür Kıbrıs’ı.
Geçelim.
Bu ülkede ‘Komünizm’ dendi, ‘Şeriat’ dendi, ‘bölücülük’ dendi darbe yapıldı. Soğuk Savaş böyle yaşandı. Yeni bir yüzyıldayız. Türkiye’ye hâlâ soğuk savaş gözlükleri ile bakılabilir mi?
Ne yazık ki Soğuk Savaş döneminin bazı kötü alışkanlıkları bugün hâlâ devam ediyor. Oyunu demokrasinin kuralına göre oynamak istemeyenler var.
Çeteler, derin komplolar...
Derin devlet iddiaları...
Kimi, bölücülüğü öne sürüyor.
Kimi, İslamcılığı...
Bütün bu oluşumların içinden, orasından burasından sık sık asker kişiler de çıkıyor. Birtakım oyunlarla Türkiye’ye kriz halleri şırınga edilmek isteniyor, hatta ediliyor.
Bir oyun oynanıyor!
Tehlikeli bir oyun.
Ne yazık ki öyle.
İşlerin bugün bu noktaya gelmesinde AKP ile hükümetinin payı, evet, var; kuşku uyandırıcı ve çanak tutucu bazı yanlışları var.
Ama mesele sadece bu değil.
İstikrar ve demokrasi eğer bu güzel ülkenin parlak bir geleceğe doğru yol almasında iki temel önşartsa, herkesin aklını başına toplaması lazım.
Yalnız sivilin değil, askerin de...
Çünkü Çankaya savaşları falan derken, Türkiye yeniden tehlikeli sulara çekilmek isteniyor.
Bütün bunları belirtmek de asker düşmanlığı değildir.
Bu böyle biline.
Tam tersine, türlü çeşitli gerekçe ve oyunlarla askeri demokrasi dışına çekmeye çalışmaktır, esas asker düşmanlığı...
Milliyet, 7.6.2006
|